Cenin baskınları: Direnişi bastırma ve iş birliği iddiaları

04:0022/01/2025, Çarşamba
G: 22/01/2025, Çarşamba
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

El-Cezire ofisinin kapatılması ve Cenin’deki direnişin bastırılması arasında kurulan ilişki, Filistin Otoritesi’nin giderek daha fazla İsrail’in politikalarını taklit ettiğini gösteriyor. Bu hamleler, Filistin halkının gözünde otoritenin “İsrail’in kuklası” olduğu algısını güçlendirirken, aynı zamanda otoriteyi zayıflatıyor ve insanları silahlı direnişe yönelmeye itiyor.

Dr. Mehmet Rakipoğlu / Mardin Artuklu Üniversitesi – Mokha Araştırma Merkezi

Batı Şeria’nın kuzeyinde yer alan Cenin, Filistin topraklarında yıllardır direnişin sembol şehirlerinden biri olarak anılıyor. Son dönemde Cenin’de yaşanan gelişmeler, Mahmud Abbas’ın başkanlığını yürüttüğü Filistin Otoritesi’nin (FO) uyguladığı politikalar ile İsrail işgal güçlerinin çıkarlarının nasıl kesiştiğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Özellikle Katar merkezli El-Cezire kanalının Batı Şeria bürosunun kapatılması ve Cenin’deki İsrail işgaline karşı kurulmuş silahlı direniş gruplarına yönelik kapsamlı baskınların artması, Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin Otoritesi’nin, giderek İsrail’in “güvenlik taşeronu” gibi davrandığı eleştirilerini güçlendirmiştir. Bu durum, Filistin halkının gözünde zaten yerlerde olan Abbas yönetiminin meşruiyetini iyice zayıflatırken, silahlı direnişin benimsenmesini artırmıştır. Dolayısıyla Abbas ve ekibinin İsrail-vari eylemleri, Hamas’a teveccühü daha fazla yöneltebilecek bir kırılma noktasına işaret ediyor.

ELEŞTİREL SESİ SUSTURMA GİRİŞİMİ

Filistin davasını dünya kamuoyuna duyuran ender uluslararası medya kuruluşlarından biri olan El-Cezire’nin Batı Şeria ofisinin kapatılması, birçok gözlemci tarafından “Filistinlilerin sesini kısma” olarak nitelendirilmiştir. Ana akım Batı medyasında neredeyse konu dahi edilmeyen bu hukuksuz adım, özellikle uluslararası arenada Filistin davasının görünürlüğünü artıran bir platformun susturulması anlamına geliyor. İsrail’in daha önce El-Cezire ofislerini hedef alması bilinen bir gerçekken, Filistin Otoritesi’nin de neredeyse Siyonist rejimle aynı yöntemlerle El-Cezire’yi engellemeye çalışması, FO ile İsrail politikalarının ne kadar iç içe geçtiğini kanıtlar nitelikte.

Benzer şekilde Abbas ve ekibinin, Cenin’deki direnişe karşı başlattığı saldırıları “suçlulara yönelik olağan bir operasyon” olarak tanımlaması, Filistin Otoritesi’nin resmî söylemi olsa da sahadaki gerçeklik bu yaklaşımı sorgulatıyor. FO güçleri, son haftalarda “kimliği belirsiz” direniş gruplarını hedef alırken, çatışmalarda çok sayıda Filistinli hayatını kaybetmiştir. Ölenler arasında sivil olduğu belirtilen baba-oğul, kadın gazeteciler ve genç direniş mensupları bulunuyor. Bu operasyonlarda Filistin güvenlik güçlerinin İsrail ordusuyla benzer taktikler kullanması, halk nezdinde “Filistin Otoritesi’nin İsrail’e hizmet ettiği” iddialarını güçlendirmiştir.

ABBAS’IN MEŞRUİYET KRİZİ

Oslo Anlaşmaları sonrasında oluşturulan Filistin Otoritesi, başlangıçta Filistin halkının ulusal kurtuluş mücadelesini yürütmesi beklenen yarı-özerk bir yapıydı. Ancak yıllar içinde, özellikle “güvenlik koordinasyonu” olarak sunulan iş birliği mekanizması yüzünden, FO’nun fiilen İsrail’in güvenlik çıkarlarına hizmet eden bir yapıya dönüştüğü eleştirisi sık sık dile getirilmiştir. Nitekim FO’nun uzun yıllardır İsrail ile paylaştığı istihbarat ve iş birliği, Filistin toplumunun geniş kesimlerinde tepkiyle karşılanıyor. Abbas ve ekibinin işgalci İsrail’i bir devlet olarak görmesinin yanı sıra ABD merkezli ihdas edilen güvenlik koordinasyonu ile halkın gözünde Filistin yönetimi, “İsrail’in işgalini kolaylaştırma” ithamı ile karşı karşıya kalıyor. İkinci olarak Arap toplumlarında saygın bir değere sahip tek yayın organı olarak tasvip edilebilecek pozisyona ve güce sahip El-Cezire kanalının kapatılması da Filistin yönetiminin meşruiyet krizini artırıyor. El-Cezire gibi Filistin davasını uluslararası kamuoyuna taşıyan bir kanalın kapatılması, FO’nun halkın sesini bastırmaya yöneldiği görüşünü pekiştiriyor. Oysa tam da İsrail’in Gazze’deki yıkımı artırdığı, Batı Şeria’da yeni yerleşimler kurduğu bir dönemde bağımsız medya her zamankinden daha kritik.

Tarihsel olarak her baskı dalgası, Filistin toplumundaki direnişi bastırmaktan ziyade daha da büyütmüştür. Cenin’deki baskının da benzer bir sonuç doğuracağı, FO’ya olan öfkenin “direnişi tek çare” olarak gören kesimleri güçlendireceği yönünde yaygın bir kanaat mevcut.

YENİ AKTÖRLER YENİ MODELLER

Filistin Otoritesi’nin Cenin’deki baskınları, İsrail ile aynı eksende hareket ettiği algısını pekiştiriyor ve halkın desteğini daha da erozyona uğratıyor. Bu, bir yandan FO içinde kırılmalara yol açabileceği gibi, diğer yandan Filistin sahnesinde ortaya çıkabilecek alternatif yapıların önünü açabilir. İlk senaryo zaten halkla arasında uçurum olan Abbas ve ekibinin Filistin halkından tamamen kopması olasılığıdır. Cenin ve benzeri olaylar, FO’nun tabandaki desteğini hızla azaltıyor. Filistinliler, “işgale karşı koruma sağlamayan ama direnişi de bastıran” bir yapıya güven duymamaya başlıyor. İkinci olarak, Filistin yönetimi ateşkes sonrası Gazze destekli yeni bir direniş dalgası ile karşılaşabilir. Cenin’e yapılan ‘operasyonlar’, zaten baskı ve işgalle bezmiş kesimlerde silahlı mücadele fikrini güçlendiriyor. FO’ya karşı artan tepki de direniş gruplarının meşruiyetini halk nezdinde artırabilir. Üçüncü olarak ABD ve İsrail, FO’ya “Gazze sonrası” dönemde rol biçmeye çalışsa da son baskınlar, bu otoritenin kendi halkı nezdinde meşruiyetini yitirdiğine işaret ediyor. Dolayısıyla Filistin sahasındaki denklemde yeni aktörlerin ve yeni modellerin tartışılması kaçınılmaz hale geliyor.

HALK İŞGALE KARŞI BİR DURUŞ BEKLİYOR

El-Cezire ofisinin kapatılması ve Cenin’deki direnişin bastırılması arasında kurulan ilişki, Filistin Otoritesi’nin giderek daha fazla İsrail’in politikalarını taklit ettiğini gösteriyor. Bu hamleler, Filistin halkının gözünde FO’nun “İsrail’in kuklası” olduğu algısını güçlendirirken, aynı zamanda otoriteyi zayıflatıyor ve insanları silahlı direnişe yönelmeye itiyor.

Yıllardır süregelen işgal altında, baskı ve çaresizliğe sürüklenen Filistinlilerin umut bağlayacakları siyasi temsilciden beklentileri “işgale karşı duruş” sergilemek. Ancak gelinen noktada FO, bu beklentiyi karşılamak yerine halk nezdinde meşruiyet krizine sürükleniyor. Cenin’deki gelişmeler, Filistin siyasi arenasında yeni kırılmalara ve direniş dalgasına kapı aralayabilecek nitelikte görünüyor. Bu da hem Filistin Otoritesi’nin geleceğini hem de bölgede dengelerin nasıl şekilleneceğini belirsizliğe sürüklüyor.



#İsrail
#İşgal
#Orta Doğu