T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
O K U R S Ö Z C Ü S Ü | 6 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ | ||
|
Birçoklarının zannettiğinin aksine, okuyucular, hangi haberin doğru, hangi haberin yanlış olduğunu çok iyi anlar. Haberlerin 'gerçeklik' karşısındaki asıl konumunu okuyucunun 'akl-ı Selim'i belirler.
Ben bu öyküyü İbn Haldun'un Mukaddime'sinde gördüğümü hatırlıyorum. Ama, sonradan Mukaddime'nin içinde aradım, ne yazık ki göremedim. Bu yüzden, doğrudan Mukaddime'den nakledemiyorum. Bir başka eski tarih kitabında görmüş de olabilirim. Bir mekanda, bir karışıklık oluyor. Kavga, gürültü, tartışmalar... Tarihçimiz, hadisenin akabinde oraya ulaşıyor. Ne olduğunu merak ediyor. Oradakilere soruyor. Olayın tanıkları, değişik değişik hikayeler anlatıyorlar. Tarihçi, görgü tanıklarının ifadelerinden, ne olduğunu tam olarak anlayamıyor. Sonra diyor ki, "Bir kaç dakika önce cereyan etmiş bir hadise hakkında, hadiseyi gözleriyle görenler bu kadar ihtilaf ettiğine göre, binlerce sene öncesini yazan tarihçilerin ne kadar zor bir iş yaptığını varın siz takdir edin." Gazetecilik de biraz böyledir. YALAN HABER YOKTUR Göreviniz, kamuoyunu bilgilendirmektir. Önemli bir haber alırsınız. Haberinizi bir veya bir kaç kaynaktan doğrulatmaya çalışırsınız. Sonuçta, gazetenizin baskı saatine kadar çalışır çabalar, bir noktaya gelirsiniz. Geldiğiniz noktayı, okuyucuya yansıtırsınız. Zamana karşı yarışırken, haberinizin ayrıntılarında, gerçekle yüzde yüz uyuşmayan unsurlar kalabilir. Ama haberde anlattığınız olay 'vaki'dir. Şunu söyleyebiliriz: Haberleri, gerçeklikten uzaklaştıran şey, gazetelerin insanları 'yanıltma' çabasıdır. Gazetelerin, okurları yanıltmak istediği haberlerde bile, bir 'doğru' unsur bulunur. Bu açıdan bakıldığında, "Yalan haber yoktur" sözü doğrudur. Gelelim madalyonun öteki yüzüne. Birileri, 'doğru haber yoktur' görüşünü de savunabilir. Bu görüşü savunmaya yarayacak malzemeler de eksik değildir. Diyelim, iki gazete var. Bir haber, iki gazetede aynı başlık ve aynı metinle veriliyor. Haberin içeriğinde de hiç bir yanlış yok. Her şey gerçeğe uygun. Ama gazetelerden birinde, haber birinci sayfanın manşetinden veriliyor, diğerinde sadece iç sayfalarda... Böyle bir durumda, iki haberin aynı haber olduğunu söyleyebilir miyiz? Ben söyleyemem. Metinleri, içerikleri aynı olsa da, manşetteki haberle, içeride verdiğiniz haberin ektisi birbirinden çook farklıdır. Birini okuyan okuyucunun zihninde gelişecek çağrışımlarla, ötekinin çağrışımları arasında çok büyük farklar vardır. Peki, aritmetikteki çıkarma işlemine benzer bir işlem yaptığımızda, manşetteki (aynı) haberi, iç sayfadaki (aynı) haberden çıkardığımızda, nasıl bir sonuç elde ederiz? Tabii ki sonuç aritmetiğe benzemez. Aritmetikte, nereye ve ne kadar büyük yazarsanız yazın, beşten beş çıkınca beş kalır. Ama, bizim olayımızda sonuç farklıdır. Manşetteki haberden, içerideki haberi çıkardığımızda, sonuç "artı/eksi-gerçek"tir (Biraz kafa karıştırdığımın farkındayım ama, okurlarımız arasında anlattığım şeyi benden daha iyi anlayanlar olduğundan da eminim). 'Artı-gerçek' dediğimizi, gerçek, 'eksi-gerçek' dediğimizi 'yalan' olarak görürsek, çıkan sonucu daha doğru yorumlayabiliriz. Bunun yanısıra, haberde öne çıkardığınız unsur, haberde geri planda tuttuğunuz unsur, haberi yazarken kullandığınız (negati veya pozitif) üslup gibi faktörler de haberin mutlak 'gerçeklik' karşısındaki konumunu etkiler. Okuyucu, bilir Önemli olan şudur: Gazeteniz, bir haberi verirken, sizi yanıltmak mı istiyor, sizi gerçekten bilgilendirmek mi istiyor? Ben Yeni Şafak için şunu söyleyebilirim: Yeni Şafak hiç bir haberinde, okurlarını yanıltma amacı taşımıyor. Çünkü Yeni Şafak, kendisini okuyucusundan ayrı görmüyor. Okuyucuyu yanıltmakla, kendimizi yanıltmak, bizim açımızdan aynı anlama geliyor. Bir çoklarının zannettiğinin aksine, okuyucular, özellikle de Yeni Şafak okuyucuları, haberlerin içindeki gerçeği görecek yetkiniğe sahiptir. Biliyorum, bugün biraz 'teorik' kaldım. Ama, buradaki teorinin 'pratik'le ilgisini kurmak zor değil.
Okura müjde vermek kötü bir şey değil ama
Ben şahsen bir okur olarak gazetemde müjdeli haber görmek istemiyorum benim haberlerim müjdesiz olsun. Güzel mektup. Bu haberlerin veriliş şekliyle ilgili olarak, şunları söyleyebilirim: Bu haberlerin, 'müjde' niteliği taşıdığı doğrudur. Az veya çok, haberle ilgili kitlenin yararına haberlerdir bunlar. Ama mutlaka 'müjde' kelimesini içeren bir başlıkla verilmeleri gerekmez. 'Öğretmenlere şu kadar zam verilecek' 'Filan yerde öğretmenler için şu kadar konut yapılacak' gibi başlıklar da kullanılabilir. Böyle yapılırsa, haberi 'müjde' olarak algılamak isteyenlerle, rutin bir gelişme olarak algılamak isteyenler, tercih hakkına sahip olurlar. Benim, İsmail Önder'in mektubundan, gazetemiz için çıkardığım öneri şu: Muhabirlerimiz, redaktörlerimiz ve editörlerimiz, haber başlıklarında daha -tabir caizse- yaratıcı olsunlar.
Tugay Turkay
Şevket Sav
Hikmet Baştan
Yakup Sayat
Salih Yanar
Kadir İhtiyar
Tülay Gürdal
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |