T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 5 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Hz. Peygamber'in ideal modelliği

İnsan ve Peygamber olarak Hz. Muhammed
   İSMAİL ÖZCAN

  Doç. Dr. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA *
Hz. Peygamber, bizim için ve bütün insanlık için her bakımdan ideal bir örnek, ideal bir insan modelidir. Bu nedenle, Hz. Peygamber'e karşı Batı'da tarih boyunca büyük karalama girişimleri ve kampanyaları olmuştur. Bu kampanyaların sonuncusu karikatürel boyutlar kazanmıştır. Oysa, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir O ve O'nun hayatı, uygulamaları, O'nun bu özelliğini çok net bir şekilde gözler önüne serer. Peygamberimiz'in diğer dinlere mensup insanlara nasıl davrandığını, savaşları nasıl yürüttüğünü, Mekke'nin fethi gibi tarihin akışını değiştiren büyük bir "devrim"i nasıl kansız gerçekleştirdiğini hatırlatmak bile O'na isnad edilenlerin bütünüyle yalan ve gerçek dışı olduğunu göstermeye yeter.

GÖNÜLLERİ FETHETTİĞİ İÇİN...

İslâm'la birlikte kabileler ve fertler arasında bazıları uzun yıllardan beri süregelen kavgalar büyük çapta önlenmiştir. Ancak zaman zaman çeşitli sebepler yüzünden Müslümanlar arasında huzur bozucu ihtilaf ve çekişmeler çıktığı da olmuştur. Hz. Peygamber bu tür olayları câhiliye zihniyeti olarak değerlendirmiş ve anında önlemeye çalışmıştır.

Peygamberimiz'in küçük Şehir-Devleti kısa bir sürede hızla genişlemiş ve on yıl süren siyasal ve sosyal çalışmadan sonra, son nefesini verdiği sırada, 3 milyon kilometre kareden fazla bir alana yayılmıştır. Bu alan, Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve o zaman üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı bir alandır ve fethi, savaş alanında düşman saflarında yalnızca 250'ye yakın kişi öldürülmüştür. Müslümanların kaybı, on yıllık bir dönemde ortalama ayda bir şehittir. İnsan hayatına verilen bu değer, insanlık tarihinde eşsizdir.

Burada ilginç bir durumla karşılaşmaktayız ki, o da şudur: Peygamberimizin yaşadığı zaman diliminde yapılan 9 önemli savaşta, düşman kaybının toplamı 216, Müslümanların kaybı ise 138'dir.

İşte bu kadar az kayıpla, İslâm'ı bu kadar geniş bir coğrafyaya yayan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed'in hayatı, "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz." ilkesi üzerine kurulmuştur. Rahmet ve Barış Peygamberi'nin hayat felsefesini ortaya koyan bu evrensel ilke de, Batı'daki bir takım ideolojik ve dinsel takıntılı kişi ve kuruluşların Hz. Peygamber hakkındaki düşüncelerinin ne kadar önyargılı, tutarsız ve maksatlı olduğunu göstermektedir.

Hayatta bulunması mümkün bütün insanî yönler, O'nun tarafından da yaşanmıştır. Ancak, Hz. Peygamber ile diğer insanların hayatı arasında bir fark gösterilecekse, o da Hz. Peygamber'in hayatının bütün Müslümanlara, hatta bütün insanlara model olmasında aranmalıdır. O'nun hayatında tabiî sınırları aşan hiçbir şey olmamıştır. Böyle bir hal olmuşsa, daha alışkanlık halini almadan Yüce Allah müdahale etmiştir.

Müslümanlar için Hz. Peygamber, ölümlü bir insandır; ama ayrıca Allah'ın en mükemmel yarattığı ya da İslâm sûfîlerinin dediği şekliyle el-İnsanü'l-Kâmil'dir (Yetkin İnsan). Her Müslüman için Hz. Peygamber'in sahip olduğu erdem ve faziletlere sahibi olmak ve ona benzemek bir ideal aynı zamanda bir hedeftir. Bundan dolayı, Müslümanlar için Hz. Peygamber, kendine karşı katı, ötekilerine karşı da cömert, yardımsever ve bağışlayıcı demek olan ruh soyluluğunun ve yüce gönüllülüğünün mükemmel ve tartışmasız modelidir.

PEYGAMBER SEVGİSİ

Bunun yanında Peygamber aşkı, bütün Müslümanların kalbinde bir muhabbet yoğunluğu meydana getirir. Dolayısıyla "bu aşk, Allah aşkı için anahtardır; çünkü Allah'ı sevmek için, öncelikle Allah bizi sevmelidir ve Allah da elçisini sevmeyen birini sevmez."

Müslümanların hayatında sevgi, Allah'ın Hz. Peygamber'e ve Hz. Peygamber'in de Allah'a sevgisi gibi modelle şekillenir. Beşerî varlıklar için, Allah sevgisi, Peygamber sevgisini beraberinde getirir ve Hz. Peygamber ile onun manevî mirasçıları olan Allah dostlarını sevmek de, Allah sevgisinin zorunlu bir sonucudur.

Üstelik, insanlar için doğal olan bir çok sevgi düzeyi vardır; romantik sevgi, çocukları ve ebeveyni sevmek, sanat ve doğada güzelliği sevmek, bilgi sevgisi ve hatta iktidar, servet ve şöhret sevgisi; ancak bu son sevgiler dünyaya yönelik maddî bir kazanımı olduğundan, ruhun gelişme ve olgunlaşmasındaki katkısı azdır.

Dolayısıyla "İslâmî bakış açısında, bütün dünyevî sevgi, Allah'da olmalıdır ve Allah sevgisinden ayrılmamalıdır; Allah'ı dışlayan ve O'ndan yüz çeviren her sevgi, ruhu harabeye çevirir." Nitekim İslâm bilge ve sufîleri, ancak Allah sevgisinin gerçek olduğu ve diğer bütün sevgilerin metaforik olduğu öğretisini dillendirmişlerdir. "Ancak metaforik sevgi, kendi düzeyinde gerçektir ve eğer uygun olarak anlaşılırsa ve bütün sevginin Kaynağı'na, yani Allah'a sevgi için bir basamak olarak kullanılırsa, gerçekte İlâhî bir hediyedir."

İnananlar için anne ve babalarından daha sevgili olan Hz. Peygamber'in güleryüzlülüğünün oluşturduğu sevgi, insanların gönüllerini fethetmiştir. Bu sevgi nedeniyle hiçbir sahabisi O'na asla kırgın olmaz, O'nunla beraber bulunan O'ndan bir daha ayrılmayı göze alamazdı. Bunun için ashabı O'nu babalarından, analarından, susuzluktan kıvrılan bir zamanda içilen buz gibi sudan daha çok severlerdi.

Bütün insanlara sevgi ve merhametle davranan Hz. Peygamber, düşmanlarına karşı bile şefkatliydi. Sevgi ve muhabbet sembolü olan Allah Rasulü, insanlar için yaşayan bir merhamet ve hoşgörü numunesiydi. Bu özelliği sebebiyledir ki, Yüce Allah onu âlemlere rahmet olsun diye göndermiştir.

Öfkelerin sınır tanımadığı, kinlerin en fazla alevlendiği anlarda Hz. Peygamber'in birkaç cümlesi bütün anlaşmazlıkları çözer, öfkeleri, kinleri söndürür, anlaşmazlıkları ortadan kaldırarak ortamı sevgi ve muhabbet denizi haline dönüştürürdü. Medine'deki Evs ve Hazrec kabilelerinin yıllar süren düşmanlıkları, O'nun çabalarıyla yerini dostluğa ve kardeşliğe terk etmiştir.

İktidar, dostluk ve sevgi gibi hem maddî ve hem de manevî güce sahip olan Hz. Peygamber, kendi kimlik ve kökenini hiçbir zaman unutmamıştır. Aynı zamanda bu hususu da başkalarına hiçbir çekinme göstermeden insanlara ilan etmiştir: "Ben ne bir kralım, ne de zorbayım; bilakis Kureyş'ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum" demiştir.

Peygamberimizin sevgi ve merhameti sadece Arap veya diğer insanlara yönelik değildi; inancı, rengi veya ırkı, makam veya cinsiyeti ne olursa olsun Allah'ın yarattığı tüm mahlukatı kapsamaktaydı. Düşünen varlıkların dışındaki diğer canlıları da ihmal etmeyen Son Peygamber, hayvanları sever, ashabın da hayvanlara kötü davranmamaları konusunda uyarılarda bulunurdu.

* Cumhuriyet Üniv., İlahiyat Fak.,Öğr. Üyesi

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi