T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf KAPLAN

Entelijansiya, felçse...

Türkiye'nin entelijansiyası yok, diyorum; kimseden "çıt" çıkmıyor. Eğer bu ülkenin hakîkaten entelijansiyası olmuş olsaydı, bir "çıt" çıkardı.

Oysa, entelijansiyası olmayan bir ülkenin, nereden nasıl estiği belli olmayan rüzgârların önünde sürüklenmekten, yuvarlanıvermekten; fırtınaların, kasırgaların ve türbülansların ortasında zamanla un ufak olmaktan, dolayısıyla yokolmaktan başka bir kaderi olabilir mi? Olamaz. O hâlde, fecî ve hayâtî bir sorunla karşı karşıyayız, demek ki.

Peki, "Türkiye, entelijansiyası olmayan bir ülkedir" derken ne demek istiyorum, öyleyse? Türkiye'de entelijansiya muâmelesi gören kişilerin, zihinsizleştirilmiş bir zihin'e sahip olduklarını, yani zihinsel felç yaşadıklarını; dolayısıyla bu kişilerin, hem Türkiye'de, hem de dünyada olup bitenleri kavrama melekelerinin, kabiliyetlerinin, kapasitelerinin olmadığını söylüyorum. Bunu söylerken, basit bir yoksayma, küçümseme sâikiyle hareket etmiyorum. Bir ülkenin kaderinin şekillenmesinde kilit rol oynaması gereken, olmazsa olmaz bir figürün olmadığından, varolmadığından sözediyorum.

Oysa, entelijansiyası olmayan bir ülke, varlığını sürdüremez; neden varolduğuna; nereye, nasıl gitmesi gerektiğine karar veremez. Çünkü entelijansiyası olmayan bir ülkenin esaslı bir iddiası, bir rüyası, bir hayâli, bir ideali yoktur. Bir iddiası, bir rüyası, bir hayâli, bir ideali olmayan bir ülkenin entelijansiyası, zihinsel felç yaşıyor demektir. Zihinsel felç yaşayan bir ülkenin entelijansiyası'nın hem kendisini/ülkesini, kendi dinamiklerini, imkânlarını ve zaaflarını; hem de dünyayı, dünyada olup biten şeyleri, dünyanın nereden gelip nereye doğru gittiğini; ya da dünyada kimlerin nerelerden gelip nerelere doğru yol aldığını; kendisinin, kendi ülkesinin hangi dünyanın neresinde yer alması, ne tür bir dünyanın, nasıl inşâ edilmesi gerektiğini kavrayabilmesi mümkün müdür?

Entelijansiyası olan bir ülkede, entelijansiya, hem kendi -ülkesinin- durumunu, hem de dünyanın durumunu kavramakta ve bu dünyaya ne tür esaslı şeyler verilebileceğini ve verebileceğini görmekte zorlanmaz. Entelijansiyası olan bir ülke, rüzgâr estirecek bir varlık gösterir; başkalarının estirdikleri rüzgârlara kolaylıkla kapılma ucuzculuğuna yem olmaz.

Entelijansiyası olan bir ülkeden (İran'dan), bir düşünürün, Dâryûş Şâyegân'ın hem kendisinin / ülkesinin, hem de dünyanın durumunu ne kadar derinlikli ve sahih bir şekilde kavradığını gözler önüne seren Batı'ya Karşı Asya başlığıyla Anka Yayınları tarafından yakınlarda yayımlanan önemli kitabında Batılılaşma konusunda yaptığı şu tespite kulak kabartın, bana hak vermekte zorlanmayacaksınız:

"Batılılaşma..., Batı uygarlığının gerçek niteliğinden habersiz olmaktır. Bu bilgisizlik [habersizlik], durumun dış yüzünü özüyle karıştırmamıza, Batı uygarlığının görünümlerini onun teknolojik ürünlerinin şaşırtıcı kullanışlılığıyla sınırlandırmamıza ve bu ilerlemenin ardında cereyan eden düşünceden gafil olmamıza neden olmaktadır. Bu gaflet ve bu uygarlığın itici düşüncesini o düşüncenin pratiğinden ayırt etmemek, bizim [Batılılaşma] deneyimimizin sadece uygulamalı bilimlerin kullanımı çerçevesinde gerçekleşmesine ve söz konusu bilimlerin kaynağına yol bulamayışımıza neden olmaktadır. Bu müthiş çarkı döndüren kaynakla irtibat kurmamız mümkün değildir. Çünkü onun ortaya çıkışına yol açan değişimde bizim payımız yoktur. Biz onunla karşılaştığımızda bu büyük çark çoktan harekete geçmiş ve bizi de dişlilerinin arasına almıştı. Batı düşüncesinin kaynağına yol bulamayış hayranlığa yol açar; bu hayranlık da zihinsel felce. Zihinsel felç de, yaratıcı güçlerimizi her alanda durdurarak düşünce yolumuzu tıkar. Bu düşünce çıkmazı, düşüncenin muhtemelen kendisine açık olan iki yolda da, yani Batı düşüncesinin itici gücü ve ulusal hâtıranın kaynağıyla bağlantı yolunda seyretmesine izin vermez. Batı düşünce dairesine yol bulmaktaki aczimiz, ulusal mirasa sırt çevirmemiz ve o mirasa yabancılaşmamız, kelimenin tam anlamıyla ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranmaMamıza yol açar."

Daryûş Şâyegan, pek çok bakımdan Ali Şeriati'den çok daha derinlikli ve sarsıcı bir düşünür. Şâyegân'la yolculuğumuzu sonraki yazıda başka kulvarlarda sürdüreceğiz. Şayegân'ın bu nefis kitabını düşünce dünyamıza kazandırarak zihinsel felç hâlimize az biraz neşter vuran Anka Yayınları'nı (tel: 0212-514 53 54), Anka'nın editörü Erhan Güngör'ü; ve tabiî, kavramların hakkını vererek ve nefis bir Türkçe'yle Farsça'dan -bence- ilk kez bu kadar güzel bir çeviriye imza atan Derya Örs'ü kutlarım.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi