T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
İ Z D Ü Ş Ü M | 7 MAYIS 2006 PAZAR | ||
|
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1980'lerde irtica ve laiklik gibi konularda öyle kalın laflar söylüyordu ki, kazara Bülent Arınç demiş olsaydı kıyamet kopardı
Geçenlerde Habertürk TV'de yaptığı açıklamalarla gündeme gelen eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1960'lardan 1990'ların başına kadar, laiklik ve irtica konularında şimdiki çizgisiyle çelişen söylemlere imza atmıştı. 1971 ve 1980'de Başbakanlıktan uzaklaştırılan Demirel, 28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı idi. Bu dönemde, önceki görüşlerini tekzip eden bir çizgi izledi. Oysa daha önce, YAŞ kararlarının yargı denetimine tabi olmasından tutun da, başörtülülerin üniversitede okumaları gerektiğine kadar çok farklı görüşlerle halkın karşısına çıkmıştı. Demirel, 1980'lerde öyle cümleler sarfediyordu ki, 1990'larda aynı şeyleri söylemiş olsaydı değil Cumhurbaşkanı, Çankaya Köşkü'nde müstahdem bile olamazdı. Sol çevreler tarafından 'mürteci' olarak itham edilen Demirel, laikliğin Türkiye'de tarif edilmediğini, yanlış uygulandığını, kanunlarda irtica diye bir suç bulunmadığını, irtica söylemi ile mütedeyyin insanların rencide edildiğini, devletin bile laik olmadığını savundu yıllarca. Üstüne üstlük, Türkiye'deki laiklik, Batı tipi laikliğin bile gerisindeydi. 1960'larda lideri olduğu Adalet Partisi'nin kullandığı sloganlardan birisi "Ortanın sağındayız, Allah'ın yolundayız" idi. 1980'lerde Demirel, "İmam Hatip Okulları'nın gayesi sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dini bilen Türk vatandaşları doktor, mühendis, hakim olsa daha iyi değil mi?" diyor, ayrıca "1965'de ortaya koyduğum, herkes göğsünü gere gere ben müslümanım diyecektir. Müslüman Türkiye sözümden geri dönmedim. Allah döndürmesin" şeklinde konuşuyordu. YER YERİNDEN OYNAMADI "İşte, olan demokrasi orta yerde. Mahkemeli, polisli, jandarmalı bir rejim var Türkiyede ve kökünde de doğuş hatası var. Nesep hatası var." Bu cümlelerin sahibi ne Şevki Yılmaz ne Hasan Mezarcı ne de bir meczuptu. Bu cümleler 1987'de Cumhuriyet gazetesinde yer alıyordu. Sözün sahibi Süleyman Demirel idi. Hakkındaki siyaset yasağının kalkması için çabalıyordu. Demirel'in Cumhuriyet'teki açıklamaları, "Atatürk laik cumhuriyet kurmamış diyen Demirel'in görüşü: Laikliği tarif etmek lazım" başlığıyla verildi. Demirel öyle kalın laflar ediyordu ki, aynı sözleri kazara Bülent Arınç söylese kimbilir neler olurdu? 'T.C. DEVLETİ LAİK DEĞİLDİR' Söyleşide, 'Atatürk laik bir cumhuriyet kurmamış' diyen Demirel şöyle diyordu: "T.C. Devleti, kuruluşta dini olan bir devlettir. 1928'e kadar anayasa "devletin dini İslamdır" diyor. 1928'de 'dini islamdır' kısmı kaldırılıyor. 14 sene sonra 1937'de 'laiktir' tabiri geliyor. Din sözünün geçtiği yerde laik dinle idare edildiği gibi bir mana anlaşılacaksa, o anayasa laik değildir. T.C. Devleti laik değildir. Çünkü T.C. Devleti anayasanın 24. maddesinde din eğitimi mecburi yapılıyor." "Şu laikliği tarif etmek lazım. Anayasanın hiçbir yerinde tarif edilmiyor. Laiklik sadece Ceza Kanunu'nun 163. maddesinde bir cümle ile geçiliyor" diyen Demirel, "Her askeri müdahale öncesinde irtica ve laiklik çiğneniyor gerekçesi vardır. 1980 dahil. 6 Eylül 1980 tarihinde yapılan Konya mitinginde suç bulunmadığına göre doğru mu yapılıyor? Dönüyorum geliyorum, bu miting 12 Eylül 1980'de çıkartılan ihtilal beyannamesinde ihtilal gerekçesi olarak gösteriliyor. Suç sabit oluncaya kadar kimse suçlu değildir" şeklinde konuşuyordu. 'İNKILAPLARI KANUNLA KORUMAK TUTUCULUK' 1987'de üniversitelerde başörtüsü yasağı tartışmaları yaşanıyordu. Aynı söyleşide Demirel, "Başörtüsünün laklikle bir alakası yok. Kıyafet o. Kıyafete bakarak kafanın içini çıkarmak... Bunlar çok uzun şeyler. Bunları hakimler filan suç saymaz. Kimse suç saymaz" diyordu. Cumhuriyet'ten Yalçın Doğan'ın "Kıyafet bir düşüncenin sembolü olamaz mı?" şeklindeki sorusuna Demirel şöyle cevap veriyordu: "Şimdi bakın, kimse düşüncesinden dolayı 'sen böyle düşünü yorsun' diye adamı cezalandırmanın manası yok. Hür ve demokrat bir Türkiye istemiyor muyuz? 'Herkes istediği gibi düşünsün' dedikten sonra adamın giyimine niye mani oluyoruz? Nitekim Türkiye şalvar giymiyor mu? 'inkılap kanunları ihlal oldu' diyoruz. Ben yine Türkiye'nin geneli için söylüyorum. Kendimi savunmak için söylemiyorum. Bu inkılaplar ne zaman oldu? 50-60 sene evvel. Daha kaç sene Türkiye bu inkılapları kanunla korumak mecburiyetinde kalacak? Ya da ne zaman 'bu inkılaplar oturmuştur. Bu kanunlara gerek kalmamıştır' diyecek? 50-60 sene oturmayan inkilap olur mu canım? Bence Türk entelektüeli elini şakağına dayayıp bunları düşünmeli: Şimdi ortamı değildir. Demirel bunları söyledi, yarın bir sürü adam bana saldıracaktır. Ben bir entelektüel, bir aydın, bir siyasetçi olarak üzerime düşeni yaptım arkadaş. Ne inkılaba, ne inkılap kanunlarına karşıyım. Bu mümkün de değil. Bir soru koyuyorum ortaya. Türkiye daha kaç sene, 50-60 sene evvel yapılmış inkılapları kanunla korumak mecburiyetinde kalacak? Asıl soru bu. Tutuculuk derseniz, esas tutuculuk burada." DERVİŞ VAHDETİ KORKUSU Demirel, Türkiye'nin Derviş Vahdeti ve Derviş Mehmet korkusundan kurtulması gerektiğini belirterek, "Dinin ve dindarlığın bir tehlike kaynağı olabileceği korkusundan kurtulmalıdır. Eğer din bir tehlike kaynağı ise, milletin yüzde 60'ı namaz kılıyor, yüzde 99'u da müslüman. Kendi milletinden korkan devlet olur mu?" diyordu. Demirel, Yalçın Doğan'ın "Sayın Başbakanın Türkiyede demokrasi vardır sözüne katılıyor musunuz?" sorusuna ise şu cevabı veriyordu: "İşte, olan demokrasi orta yerde. Mahkemeli, polisli, jandarmalı bir rejim var Türkiyede ve kökünde de doğuş hatası var. Nesep hatası var." İrtica kampanyası sıtma nöbeti gibi Süleyman Demirel 1987'de Nurculara ait Köprü dergisinde 'irtica kampanyaları'nın bir sıtma nöbeti gibi tekrar ettiğini belirterek şöyle diyordu: "İrticanın da, laikliğin de, bunların sınırlarının da vuzuha kavuşturulması lazımdır. 'Vardır, yoktur'dan evvel, var olan nedir, olmayan nedir? Herkesin kendine göre bir laiklik anlayışı var. Bir kişi tabii olan haklarını kullanıyor veya fevkalade mantıklı şeyler söylüyor. 'Laiklik çiğneniyor' diyorsunuz. Bu kişiye göre değişiyor. Bunun da bir vuzuha kavuşması lazım. Bana göre, laiklik din ve vicdan hürriyetini sınırlamamalı. Din ve vicdan hürriyetini daraltamazsınız. 'Laiklik çiğneniyor' diye yapılan tartışmalar bir yerde din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasını baskı altına alıyor. Bir hakkın kullanılmasına mani olunuyor. Bunları Türkiye ortadan kaldırabilmeli. Bu tartışmaları da hoş hoşgörüyle yapmalı. Herkes ne düşündüyse söylemeli." 'BAŞÖRTÜSÜ, ANAYASA MAHKEMESİNİN İŞİ DEĞİLDİ' Süleyman Demirel, 1980'lerde çeşitli dergilere verdiği söyleşilerde ilginç açıklamalar yapmıştı. "Bugün Türkiye'yi birarada tutan en büyük bağ, millet bağı olarak söylüyorum. Müslümanlıktır. Allaha şükür müslümanız. Ve bizi millet yapan bağ olduğu için müslümanız değil. Müslümanlığımız bizi millet yapmıştır. Kim bunu tahribe kalkarsa altında kalır" cümlesi de ona aitti. 'ZORLA BAŞINI BAĞLA DİYEN YOK' Demirel, 1989'da Köprü dergisine verdiği söyleşide başörtüsüyle ilgili şöyle demişti: "Anayasa Mahkemesi'nin işi değildi bu. Aslında kanunluk bir iş de değildi. Hükûmet başörtüsü olayında çok zikzak çizmiştir. Aslında üniversite yönetimleri de hiçbir mesele yapmadan bunu halledebilirlerdi. İterken kakarken yanlış bir istikamete girdi. Yine de üniversiteler kendi içlerinde çözebilirler. Başından beri olayı şöyle vaz ettim: Türkiye'de bizim kadınlarımızın yüzde 70'i başını bağlar. Bunların başını açtıramazsınız. Açtırmak isteyen mi var? İstenmiştir vaktiyle. Zor kullanılmıştır ve çok büyük mukavemet gösterilmiştir. Ülkenin çeşitli köşelerinde bunun ıztırapları anlatılır. Sonra kendi haline bırakılmıştır. Benim söylediğim şu oldu: Serbest bırakalım. İsteyen bağlasın, isteyen açsın. Böylece, başını bağlayan insanlara, başındaki örtü zorla alınacakmış gibi bir intibayı, bir korkuyu vermemiş olursunuz. Bunu böyle yüksek yargı organlarına götürerek halletmek mümkün değil. Türkiye'de durum şudur: Türkiye henüz laiklik kavramını bir 'consensus'a, bir mutabakata bağlamış değildir. Çeşitli gruplar var. Bunlar, 'Bizim başımızı bağlatacak mısınız?' diye ayağa kalkıyorlar. 'Başımızı bağlamak istemiyoruz' diyorlar. Size zorla 'Başınızı bağlayın' diyen yok. Bağlamayana karışılmadığı gibi, bağlayana da karışılmasın."
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |