T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 9 MAYIS 2006 SALI | ||
|
Peşaver eyaletinin başkenti Lahor'dan Hindistan-Pakistan sınırına doğru, 1947'den bu yana sektirmeden her gün yapılan askeri seremoniyi görmek üzere yola çıkıyoruz. Kimse Yok mu Derneği'nin deprem bölgesinde yaptırdığı 10 okulun açılışı için geldiğimiz Pakistan'a ayak basar basmaz herkesi 40 derecelik sıcakla birlikte saran o doğu masalı havası, yolcuların ikramını ancak üçüncü ısrarda ve yarı zorla eline tutuşturulduktan sonra mahcup bir tebessümle kabul eden Pakistanlı şoförün, Anadolu'dan da aşina gelebilecek bu tavrıyla perçinleniyor. O tebessümle aynı anda ve her ne hikmetse İkbal'in, vefatından hemen önce müminin alametine dair söylediği "ölüm anı gelince tebessüm belirir dudağında" dizesi de ağrı gibi saplanıyor. Ama o kadar değil tabii... Ufak tefek ve zayıf insanların ülkesinde, meşakkatli araştırmalarla bulunmuş hissi veren iri yarı askerlerin sınırdaki alengirli gösterisi ise anlayana, Batı'nın yüzyıllardır haksız hukuksuz süren tahakkümünün, minimize bir koreografisini sunuyor aslında. Sınır kapısına vardığınızda, her iki tarafa inşa edilmiş tribün benzeri yapıları görmekle şaşkınlık kapılarınız ardına kadar açılıyor öncelikle. Buraya konuşlanıp maç seyreder gibi her gün ama her gün, gösteriyi izlemeye gelen insanların onyıllardır bitmeyen coşkusuna eşlik eden nümayişin giderek artan şiddeti ise, şaşkınlık buhranına bile sebep olabiliyor dışarıdan bir izleyiciye. Bir tarafta Pakistan Zindabad, diğerinde India Zindabad diye tempo tutarak eğlenen seyircilerin tezahüratıyla kapıları açarak önce birbirlerine dostça davranan askerler, ardından son derece sert ve gösterişli hereketlerle meydan okumaya girişiyor, ardından yine simgesel dostluk figürleri ve sınır kapıları kapanıyor. Her akşam. Gülmekle ağlamak arasında salınırken, kapıdaki askerlerden "biz iki dost ülkeyiz" diyen Fiaz'a "Yahu, hem Hindistan'dan korunmak için nükleer silah üretiyor, hem bu seremoniyi yıllardır tekrarlıyorsunuz, bu ne biçim perhizdir" sorunuza, "Onların silahları bizden dört kat daha güçlü. Biz savunma için üretiyoruz. Aramızda düşmanlık yok" cevabını aldığınızda ise, tıpkı otel ve restoranlarda çalışan Pakistanlıların, "İngiliz uşağı" usulü beyaz eldivenlerle müşterilere hizmet etmesi gibi, direksiyonu sağda otomobiller kullanmaları gibi, bu işte de hile ve desise stratejili bir İngiliz parmağı olduğu düşüyor aklınıza. Ama Pakistan'ın çelişkileri bununla sınırlı değil. Müslümanlar ama söylenenler ne yazık ki doğru, pisler. Adını paklıktan alan bir ülkenin, üstelik "temizlik imandandır" diyen bir dinin öğretilerini, "başım gözüm üstüne diyerek" gönüllü olarak almış kabul etmiş insanlarının, tıpkı kıyafetleri gibi kökü Hindistan'a dayanan suya sabuna kayıtsız bir sosyal yaşam geleneğine nasıl ve neden bu kadar bağlı kaldıklarını açıklayan bir argüman bulabilmek zorlayabilir Pakistan'a ilk kez gitmiş birinin tahayyül mekanizmasını. Üniforma gibi bütün erkeklerin üzerindeki Beyaz Afgan kıyafeti mesela, sorunuza "This river name is gınar" diye cevap veren birinin ağzında cevaba değil koskocaman, derin bir tezata dönüşebilir anında. Yoksulluk ve toz her tarafına bulaşmış Pakistan'ın ama, insanlar eğlenmek için futbol değil, "cricket" oynuyor. Kolonyalizmin, bir ülkenin kaynaklarını sömürmekle, iş ya da beyin gücünü sıfır maliyete kullanmakla ama bunlardan da çok, o orijinalin taklidi haline dönüşmüş ülkenin "ulusal onur"uyla ilgili bir mesele anlamına geldiği dank ediyor kafanıza. Bu, bitmiş de değil üstelik. Ülkede yoksul kesime "bedava" medrese eğitimi sürerken, krem tabakanın eğitm aldığı İngiliz mimarisiyle inşa edilmiş kolejlerin sınav kağıtlarının İngiltere'de okunup geri gönderildiğini öğrenmek, depreme neredeyse duyarsız kalan bir ülkenin, sınav kağıtlarıyla böylesi aşkla ilgileniyor oluşu, bu hisse tuz-biber ekiyor. Velhasıl Cinnah'ın yaktığı ateşle milyonların yüksek sesle söylemeye başladığı "Pakistan sonsuza dek" anlamına gelen Pakistan Zindabad hala yankılanıyor ülkede. Ama Zindabad bir yanıyla tahakkümün de şarkısını terennüm ediyor sanki. Ama öylesine derin ki insanların gözleri, tek bir bakış, İngilizce olsa da, o masalın dünya durdukça süreceğini söylüyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |