T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 9 MAYIS 2006 SALI | ||
|
Ekonominin iyiye gittiği yönündeki haberlere inanmıyordu; ben de onun bu tavrını, genel anlamdaki muhalif duruşuna bağlıyordum. Bir iki derken baktım bu kadar muhalefet sadece 'duruştan' kaynaklanacak gibi değil. Benim bilmediğim, anlamadığım bir tarafı olsa gerek hükmüne ulaştım. Laleli'de dükkânı vardı. Tekstille iştigal ediyordu. Soranlara Laleli'de tekstille tigal ettiğini söylerdi. İş olmadığı için, iştigalden geriye kalan kısmı telaffuz etmekle yetinirdi.
Akşamları genellikle buluşur, çay içer, sohbet eder, sonra da slogan atmadan sessizce dağılırdık. Çin mallarının piyasayı doldurduğunu, her ay cepten yediklerini, zararın gittikçe büyüdüğünü anlatırdı. "Adamların satış fiyatı, bizim maliyetimizin bile altında." Fiyatta rekabet edemedikten sonra, yerli olsun yabancı olsun müşteri denen mahlûk, kendine uygun olanı tercih eder elbette. Piyasanın kendi şartları var. "Bu durumda ne olacak?" Hep aynı soruyu sorardım; o da aynı cevabı verirdi: "Bilmiyorum."
Alacaklılar günde on defa arıyor, adam gönderiyorlar. Kumaş toptancısı, boyahane, dikimhane hepsi peşinde. Onun dışında kira, stopaj, vergiler, eleman ücretleri derken, kendi geçimine kadar bütün gider kalemlerini karşılamanın imkânı yok. Mallar depoda bekliyor. Kendisi elemanlarla beraber dükkânda müşteri bekliyor. Alacaklılar, birikmiş borçların ödenmesini bekliyor. Çoluk çocuk da evde ekmek bekliyor, peynir bekliyor. Bekleyen bekleyene.
Sonunda işyerini kapatma kararı aldı. Çin mallarının istilasına karşı başka çare bulamamıştı. "Zararın neresinden dönülürse kârdır." İştigalden iş çıkınca geriye tigal kalmıştı, onu ti'ye almaya da son verince, geriye bir şey kalmadı. Son noktayı koyma kararına ulaştığı gün, kapıya kilit vurmuş ve ara sıra uğradığı huzur evine gitmiş. Herhangi bir akrabalık ilişkisi bulunmayan yaşlılarla sohbet ederek biraz huzur bulacağı umuduna kapılmış.
Doksanı geçkin bir ihtiyar, onu gençliğinde tanıdığı birine benzeterek, "Hoş geldin be Sadık Aga" diye karşılamış. Hiç bozuntuya vermemiş bizimki. İhtiyarla Sadık Aga olarak sohbeti sürdürmüş. Eskilerden konuşmuşlar. Kesilip yerine apartman dikilen dut ağacından, yıllar önce vefat eden eşinden, tüp kuyruğundan falan. "Çocuklar hiç gelmiyor be Sadık Aga" demiş tekerlekli sandalyesindeki ihtiyar. Torunlarından bazılarını bir defa bile görmediğini söylemiş. Bizim arkadaş, o gün huzur evinde Sadık Aga olunca, bütün sıkıntılarını unutmuş. Ne alacaklılar, ne borçlular gelmiş aklına. Gülerek anlattı, üzülerek dinledim. Kapıya vurduğu kilit de Çin malıymış.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |