T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

"Gerekçeler"den başlayarak...

"Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın problemli gördüğüm "Gerekçeler" bölümünden söz ediyorduk. Bugün bu konuyu tamamlayıp ardından da bazı maddelere ilişkin eleştirilerimi toparlayamaya çalışacağım.

İşin bu faslı doğrudan Tasarı'nın kaleme alınış biçimine, maddelerin içeriğine ve gerekçelerine yönelik. Ancak -her ne kadar birbirine sıkı sıkıya bağlı ise de- işin bir de doğrudan "siyaset"i ilgilendiren yönü var. Ve bu yön -belki- diğerinden de önemli. İşin "siyaset"i ilgilendiren yanını anlayabilmek ve ölçebilmek için tek bir gelişmeye dikkat çekmek yeterlidir sanırım. Yani şu gelişmeye: Dikkat edersiniz, Tasarı ortaya düştüğü günden bu yana ülke medyasının (yanlış olarak) "İslami basın" diye adlandırılan bölümünde son derece tedirgin bir hava gözleniyor. Yeni Şafak, Yeni Asya, Vakit, Milli Gazete gibi yayınlarda Tasarı'ya yönelik çok ciddi eleştiriler yer alıyor. Bu gelişmeden şu sonucu çıkartmak meşrudur sanırım: Demek ki, Tasarı'nın özellikle hedef aldığı söylenen PKK ile aralarında herhangi bir yakınlık olmayan bu kesimin rahatsızlığı bambaşka nedenlerden kaynaklanıyor. Yeni Asya gazetesinin bu çerçevede Tasarı'yı "Takrir-i Sükûn" ile karşılaştırmasını hatırlayın...

Bu "kesim" rahatsızdır, çünkü Tasarı'nın son derece gevşek (ya da Özal'ın bir zamanlar sıkça kullandığı bir ifadeyle) son derece "larj" tarzda kaleme alınan tarif ve yaptırımlarının özgürlükler açısından ciddi bir tehdit oluşturacağından korkuluyor.

İşin "siyaset"i ilgilendiren yönü derken sadece bu gelişmeye işaret etmiyorum. Ayrıca, bu Tasarı'nın hükümet tarafından son derece "gönülsüz" bir biçimde benimsendiği de -ne yazık ki!- bir vakıa... Deyim yerindeyse, Tasarı söz konusu olduğunda kimsenin ağzını bıçak açmıyor... Demek ki toplumda "uc beyi" görevini üstlenmekle yükümlü olan "siyaset"in bu Tasarı karşısında "ardçı kuvvet" rolünü üstlenir gibi bir görünümü var. Tasarı hakkında açıklama yapma işinin emniyet yetkililerine bırakılması da belki bu "gönülsüzlük"ten kaynaklanıyor. Tasarı (sanki) tamamen "teknik" bir konu gibi algılanmak isteniyor.

Lafı daha fazla uzatmadan Tasarı'nın "Gerekçeler" bölümüne gözden geçirmeye dönelim yine:

"Genel Gerekçe" bölümünde karşımıza çıkan şu tespit aslında doğru bir tespit: " 'Terör' kavramı kapsamına hangi suçların girdiği konusunda bir belirsizlik mevcuttur. Bu nedenle terörle mücadeleyi konu edinen uluslararası sözleşmelerde terörle ilgili bir tanım verilmemiş, sadece terör eylemleri olarak nitelendirilebilicek suçlara ilişkin ayrıntılı bir liste yapılmıştır." Söylediğim gibi bu tespit aslında doğru bir tespit. (Bu çerçevede bir Fransız araştırmacının "terör"e ilişkin 72'si resmen kullanılan 212 tanım saydığını hatırlatmak isterim.) Ancak, tarifte karşılaşılan bu "belirsizlik", Tasarı'da daha bir zenginleştirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır! Tamam tarifte bir "belirsizlik" vardır ama bunu Tasarı'nın yaptığı gibi fazla da abartmamak gerekir. Bu hususa da şunun için dikkat çekiyorum: Tasarı'nın 3. maddesine ilişkin "Gerekçe"de şöyle bir yorumla karşılaşıyoruz: "Çeşitli suçlar, mahiyeti gereğince cebir, şiddet veya tehdit içermeseler bile bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmeleri halinde terör suçu sayılacaklardır." (!) "Belirsizliği fazla abartmamak gerekir" derken (mesela) bu gerekçeyi düşünüyorum.

"Terör suçu"nun tayininde bu derece "belirsizlik" olur mu? "Cebir, şiddet ve tehdit içermeyen çeşitli suçlar"ın sözü edilen "belirsizlik" gerekçesinden hareketle "terör suçu" sayılması hangi belirsiz akıl yürütmenin eseridir? Gerekçenin bu bölümünü şu şekilde tercüme etmek son derece yerindedir: "Terör suçu"nun tarifinin ayrılmaz birer parçası olan "cebir, şiddet ve tehdit" gibi suçlar olmadan da "terör suçu"ndan söz edilebilir! Olur mu böyle şey? Bir suçun tanımına sıkı sıkıya bağlı ögeler dışarıda bırakılarak yapılan bir tanıma artık başlangıçtaki o suçun tanımı denebilir mi? Açın bakın mesela Fransa'nın Ceza Yasası'nın "terörizm"e ilişkin suç ve cezaları tayin eden 421-1 maddesine. Sayılan suçların -tabii ki- hepsi doğrudan içinde "cebir, şiddet ve tehdit" içeren terör suçları ve bu suçların öne çıkan temel özelliği de "kamusal düzen"i ağır şekilde sarsma amacıdır.

Konuyu daha yarılamadık bile, mecburen yarın devam edeceğiz...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi