T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

AB yolunda tevekkül

Bazıları burun kıvırsa, küçümsese de gerçek değişmiyor: 'Tevekkül' bizim kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır. Tarih boyunca evlerimizin duvarlarını süsleyen tabloların en yaygını "Bu geçer yâ hû" levhasıydı. Bugün de başımıza gelen olumsuzluklara karşı tek avuntumuz aynı 'sihirli' sözcüktür: "Kader"... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Bakü'ya uçarken, kendisine yöneltilen bir soru üzerine verdiği, "Biz mukadder olan ölüme inanmış olan insanlarız" cevabı da bu anlayışı yansıtıyor zaten...

Gelişen olayları gözlemlerken, bazı yorumcuların, Ak Parti liderlerinde kalıcı izler bırakmış bu 'olumlu tevekkül' ve 'kader' inancının etkisini hiç hesaba katmadıkları fark ediliyor. Biraz da bu yönüyle yaklaşabilseler gördüklerine, koydukları tespitin ve o tespit üzerine yaptıkları yorumun yüzeyselliğini kendileri de anlayacaklar.

Daha güncel olaylarla da test edilebilir, ama Avrupa Birliği (AB) sürecinin gelinen noktasında yaşananları, ne demek istediğimizi daha iyi anlamaya yarayacak bir örnek olay olarak ele alabiliriz. Bir süredir, bazı çevreler, hem de ısrarla, "Ak Parti hükümeti AB'yi ihmal ediyor, yeterince çaba göstermiyor" iddiasını seslendiriyorlar; buna karşılık konu ne zaman bir Ak Parti liderine yöneltilse, "Hayır, bizim bu konudaki yaklaşımımız hiç değişmedi" cevabı alınıyor... Bu cevabı alan iddia sahibi çevrelerin, "Demek ki, tespitimiz doğru" kanaatlerinin daha da pekiştiği gözlemleniyor.

Oysa, durum hiç de onların sandığı gibi değil. Ak Parti liderleri, AB sürecini, bir 'politik taktik aracı' olarak görmüyorlar. Tam tersine, daha ilk kurulduğu günden itibaren, Ak Parti, Türkiye'yi Avrupa'nın bir parçası haline getirecek önemli bir proje olarak bakıyor AB'ye; hatta ondan daha da önemli bir politik tercih Ak Parti için AB: Türkiye'nin 'kendine özgü' şartlarının geciktirdiği demokratikleşmenin yolunu kısaltacak sihirli bir yöntem...

AB'nin demokratik hak ve özgürlükler alanındaki tutumundan bütünüyle mutlu olmayabilir Ak Parti; AB'nin daha özgürlükçü bir tavra sahip olmasını beklediği kesin çünkü. Ancak, 11 Eylül sonrasında bulanan zihinlerin 'İslâm' konusuna yaklaşırken ihtiyatı elden bırakmadığını da elbette görüyor. Ak Parti, iktidardaki varlığını ve ülkeyi AB'nin parçası yapma niyetini, tarihî bağları bulunan İslâm Dünyası'nın Batı'dan çok daha fazla zarar görmemesi için kullanmaya da kararlı.

Sözün kısası şu: AB'ye üye olmak, Ak Parti için, bir 'politik taktik' veya kısa vâdeli sonuç alma aracı değil, kendisine biçtiği misyonun en önemli amaçlarından biri... İktidarda bir başka parti bulunsaydı AB hedefinden yan çizmesini bekleyebilirdik; Ak Parti için ise, AB, hayatî değerde bir tercih... Her Ak Partili böyle düşünmüyor olabilir, ancak Ak Parti kurucularının kafasında, AB'nin yeri, neredeyse 'olmazsa olmaz' derecesinde...

Bu noktada akla gelebilecek soru şu: AB konusu Ak Parti için bu denli önemliyse neden ara sıra şaşırtıcı açıklamalar yapılıyor, iktidar partisi niçin fazla iştahlı gözükmüyor?

Bu sorunun ilk akla gelen cevabı, zorlu bir süreç olan AB hedefine doğru yol alırken karşıya çıkan engellerin aşılmasında çok istekli görünmenin aleyhte kullanılabilecek bir pazarlık unsuru olmasıdır. AB süreci bir pazarlık sürecidir ve sürecin Türkiye'nin çıkarları korunarak yürütülmesi gerekiyor. Çok iştahlı görünülen bir pazarlıkta çıkarları korumak mümkün müdür?

Olayın bir de 'tevekkül' boyutu olduğunu da unutmamalı: İnanç sistemimizde yeri olan bu kavram, elden gelen bütün tedbirler alındıktan ve her çaba sarf edildikten sonra, işi kendi seyrine bırakmak anlamına gelir. Günlük dile "Hayırlısı neyse o olsun" tarzında girmiş deyimlerin kastı da budur. Elden gelenin en iyisi yapılır, imkânlar sonuna kadar zorlanır, ama ötesi? Ötesi 'kader' tarafından belirlenir...

Asırlar boyu nice bâdireleri bu 'olumlu tevekkül' ve 'kader' inancımızla aşmadık mı?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi