T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 9 HAZİRAN 2006 CUMA | ||
|
İbn Haldun'a göre, medeniyetleri, "asabiye" kurar. Asabiye, özlü bir şekilde söylemek gerekirse, öncü bir kuşağın sahip olduğu yaratıcı ruhtur. Yaratıcı ruh, yeni bir dünyanın, yeni bir hayatın, yeni bir varoluş alanının icat edilmesini mümkün kılan itici güçtür. Antik Yunan düşüncesi böylesi bir yaratıcı ruha sahip bir itici güçtür. Vedalar ve Upanişadlar da Hind medeniyeti için yaratıcı bir ruh sunmuş itici güçlerdir. Modernliği kuran yaratıcı ruhun kaynağı, Müslümanlar aracılığıyla işlenen, geliştirilen ve Avrupa'ya ulaştırılan antik Yunan düşüncesidir. İslâm, Hz. Peygamber'le birlikte, varlığı, kâinâtı ve hakikati kuşatan ve kucaklayan böylesi bir yaratıcı ruh üflemiştir bütün insanlığa. İslâm'ın sunduğu bu yaratıcı ruh, Batılı medeniyet tarihçilerinin de anlamakta zorlandıklarını itiraf ettikleri bir hızla ve ruhla çok kısa bir zamanda, yarım asırlık bir süre içinde, mevcut medenî dünyayı Müslümanlaştırmıştır. "İç dünya"yı imha eden yalnızca dışa dönük medeniyetlerin yaratıcı ruhları, aynı zamanda, bütünüyle yıkıcıdır: Antik Yunan'dan Amerikan tecrübesine kadarki pagan Batı sivilizasyonu tecrübesi bunun en somut örneğidir. "Dış dünya"yı ihmal eden yalnızca içe dönük medeniyetlerin yaratıcı ruhları, dışardan gelen saldırılara karşı direnç noktaları geliştirmekte zorlanırlar; üzerlerine gelen saldırının şiddetiyle orantılı olarak içlerine kapanırlar ve zamanla fosilleşmekten kurtulamazlar: Konfüçyanizm, Budizm, Hinduzim gibi Doğu hikmet gelenekleri böyledir. Oysa İslâm gibi hem dışa dönük, hem de içe dönük medeniyetlerin yaratıcı ruhları, iç dünyayı ihmal etmezler, dış dünyayı da imha etmeye kalkışmazlar. Bugün Türkiye'de yaratıcı ruh da yoktur, öncü kuşak da:Türkiye, yeniden tarih yapmasını mümkün kılacak yaratıcı ruhunu (İslâm'ı) bütün görünümleriyle hayattan uzaklaştırmakla, yok etmekle meşgul! Oysa yaratıcı ruhu olmayan, yok edilmeye çalışılan bir toplum, ruhunu başkalarına teslim etmiş demektir; zamanla ruhunu yitirmesi mukadderdir. Her şeye rağmen, Türkiye'de bu ülkeye yaratıcı bir ruh üfleyecek önemli işler, kişiler ve kurumlar var. İSAM (İslâm Araştırmaları Merkezi) bu nadide ve nadir kurumlarımızdan biri. Bugün 30. cildine ulaşan dev bir projenin, İslâm Ansiklopedisi'nin altında İSAM'ın imzası var. Ansiklopedi deyip geçmeyin. Ansiklopedi, bir toplumun, kültürün "alfabe"sidir. "Alfabe"si olmayan bir toplum, konuşamaz, yazamaz, dünyaya hiçbir şey söyleyemez. Bir ülkede, bir coğrafyada, yaratıcı bir ruh üretebilmenin en öncelikli yollarından biri, o toplumun ruhunu diriltecek, anlam haritalarını yeniden üretecek bu tür çalışmalardır. İSAM'ın ansiklopedi projesi, 100 yılın en önemli olayıdır; Müslümanların yaptığı en önemli atılımdır. Yüzyılın bir başka iki büyük "olay"ı da, bizzat Atatürk'ün emriyle hazırlanan Elmalılı Tefsiri ile Tecrid-i Sarih tercümesidir. Bunlar kurucu ana kaynaklardır. Bu kaynakların anlaşılabilmesi ve önümüze açılabilmesi için bir anahtara ihtiyaç vardı/r: İşte o anahtar, İSAM'ın ansiklopedisidir. İSAM, Türkiye'de çeşitliliği bakımından en zengin kütüphanelerden birine sahip. Hem İslâm dünyasındaki, hem de Batı'daki belli başlı önemli yayınları bulabileceğiniz ender kütüphanelerden biridir İSAM'ın kütüphanesi. İSAM, bazı süreli yayınlara, konferanslara ve sempozyumlara da imza atıyor. Geçen haftaki İbn Haldun sempozyumu hariç, bu tür çalışmaları çok yetersiz. Oysa İSAM'ın, hiç olmazsa bir Tarih Vakfı gibi düzenli ve ses getirici dergi ve kitap yayıncılığına soyunması gerekiyor. Çağdaş bir beytü'l-hikme yapılanmasına girerek, bu ülkeye ve dünyaya yepyeni şeyler söyleyebilecek köklü ve uzun vadeli bir kültürel ve entelektüel harekete, hareketliliğe öncülük etmesi gerekiyor. Ama İSAM'ı atıllaştıran kötü bir bürokrasi sorunu var: En küçük işlemler için bile Ankara'dan onay alması gerekiyor İSAM'ın. Olacak iş değil. Her şey hazır: Parlak, dışarılarda doktoralarını yapmış, genç ve dinamik bir kadro var; bir ruh ve heyecan var. Ama "kurucu irade" yok. Oysa İSAM, yeni bir yaratıcı ruhun üretilebileceği ve küre ölçeğinde esaslı bir kıvılcım'ın çaktırılabileceği parlak bir ilim ve düşünce geleneğinin kurulabileceği çağdaş bir beytü'l-hikme neden olmasın ki!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |