T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
O K U R S Ö Z C Ü S Ü | 5 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
'İçtihad kapısı kapandı' diyenler dahil, bilen bilmeyen herkes din hakkında hükümler yapıyor, fetvalar veriyor. Bunlara alıştık. Ama din adına kendisine paye verenlere alışmaya hiç niyetimiz yok 'Din' bizim toplumumuzda, herkesin 'uzman' olduğu alanlardan biridir. İnsanların çoğu, cehaletleri nisbetinde kendilerini 'bilgili' sanır din alanında. İçtihad kapısının kapandığına dair ilmi mülahazalar bile kimseyi durdurmaya yetmez. Bardağın 'dolu' tarafına bakıp, "İnsanlar kendilerini dinin 'içinde' görüyor, yabancı değil, evsahibi gibi duruyor, gelen her fetvaya kulak asmıyor, kendisi düşünüyor" diyebiliriz. İşin içine, bilgisizlikle birlikte kesif bir ukalalık girmese, gerçekten iyi bir şey. Bunun iyi tarafını bulabiliriz ama, insanların kendi kendilerine dini bir 'rütbe', bir 'paye' vererek 'piyasa' yapmalarının, dini istismar etmelerinin iyi bir tarafı hiç bulunamaz. "Radyo Ö.'ya sahte peygamber incelemesi" başlıklı haberimizi 'yanlış yayın' diye niteleyerek bizi 'kınayan' okurumuz Lütfü Tümtürk'ün mektubunu değerlendirirken, bu girizgahı yapma ihtiyacı duydum. Lütfü Tümtürk, "Yeni Şafak'ın ülke ve toplum yararına yayın yapan bir kaç yayın organından biri olduğunu tahmin ediyordum" diyor. "İnandığı, güvendiği" bir yayın organının böyle kötü niyetli haberlere alet olmasına çok üzüldüğünü söylüyor. Aslında haber, herhangi bir suçlamaya yer vermiyor. Haberde, bir radyonun "Yüce Rabbimiz'in Sayın Doktor İ.A.M'e yazdırmış olduğu 'Risalet Nurları' adlı eserden mutlaka edininiz" şeklinde bir anons yaptığı bu cümlenin RTÜK tarafından incelendiği yazılı. Ne sözkonusu zatın yaptığı iş hakkında ne bir yargı var haberde, ne de bir eleştiri. Bir 'okur temsilcisi' için 'temiz' bir haber. Yani şu noktadan itibaren, herhangi bir yorum yapmasam da olur. Ama yapacağım. Haberin dışına çıkıp, Peygamberimiz'den sonra hiç kimsenin, "Yüce Rabbimiz bana filan kitabı yazdırdı" deme hakkına sahip olmadığını söylemek zorundayım. Bu sözle, her olayın Allah'ın kudreti dahilinde gerçekleştiği kastediliyorsa, o zaman bütün kitaplar 'Rabbimiz' tarafından yazdırılmıştır. Ama, bir tür 'vahiy' ima ediliyorsa, "Hatemen Nebiyyin" Peygamberimiz'dir. Kur'an-ı Kerim de vahyedilmiş son kitaptır.
Kahramanmaraş'tan bir haber geldi...
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına takılan iki musluk, geçen hafta Yeni Şafak'a manşet oldu. Habere göre olay Maraş yakınlarında bir yerde gerçekleşmişti. Ertesi gün, muslukların Maraş'a değil, Ceyhan'a bağlı bir köy yakınlarında takıldığı anlaşıldı. Maraşlılar, Yeni Şafak'a mektup yağdırdı.
Geçen haftasonu, Anadolu Ajansı'ndan bir haber geldi. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattından gelen ham petrol, 1700 küsur kilometreyi kat etmişti. Ceyhan terminalinde beklemekte olan İngiliz gemisine yükleme başlamak üzereydi. Haberi Ankara büromuz da araştırdı. Öğrendik ki, 'Maraş yakınlarında' bir köyde boru kelepçelenmiş, musluk takılmış. Bu yüzden, yükleme bir kaç gün ertelenmiş. Haber, ilginçti. O günkü haber akışı içinde, Yeni Şafak, o haberi manşet yaptı. Haberin başlığı da "Yüzyılın rüyasına Maraş'tan 2 delik" olarak verilmişti. Haberdeki bütün unsurlar doğruydu. Bir şey dışında: Petrol boru hattına delik açılan Kurtkulağı Köyü, Kahramanmaraş'a değil, Adana'nın Ceyhan İlçesi'ne bağlıydı. Bu haber, Maraşlı okurlarımızı iki sebeple üzdü, Birincisi, 'Kahramanmaraş'a iftira atılmıştı. Haberde, Maraş'tan değil, 'Adana'dan iki delik' denilmeliydi. İkincisi, Maraş, 'Kahramanlık' payesi almış bir şehrimizdi, bu şehrin adı mutlaka 'Kahraman' sıfatıyla birlikte yazılmalıydı. Tabii ki, Ceyhan'a bağlı bir köyde vaki olan olayın, iyi araştırılmadığı ya da verilen bilgide hata olabileceği düşünülmediği için Maraş'a bağlı bir köyde gerçekleşti diye yazılması, bir habercilik hatası. Haberi hazırlayan arkadaşların, bu konularda daha dikkatli olması gerekir. Bu konuda okurlarımız haklı. Ancak okur eleştirilerinin şu tarafı tartışma götürür: Olay, 'Kahramanmaraş'ta değil de, İzmir'de, Sivas'ta, Erzurum'da, Trabzon'da, İstanbul'a veya herhangi bir başka şehirde gerçekleşseydi bile, bu başlık, o şehre hakaret kastı olan bir başlık olarak nitelenemezdi. Sonuçta, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, o şehir ahalisine yönelik bir suçlama sözkonusu olamaz. Nihayet, hangi şehirden olduğunu bilmediğimiz birkaç kişi tarafından işlenmiş bir suç sözkonusudur. Bir cinayet, bir kapkaç, bir yolsuzluk, bir hırsızlık İstanbul'da, Ankara'da, Bursa'da yapıldı diye, gazete 'siz Ankaralılar'ı töhmet altında bıraktınız, sizi kınıyorum' denilmesi tutarlı sayılmaz. Bu yanlışla ilgili düzeltme, ertesi gün Yeni Şafak sayfalarında yer aldı. Keşke o yanlış yapılmasaydı. BİR'DE 'KAHRAMAN' MESELEMİZ VAR Kurtuluş Savaşı'nda verdikleri mücadele sebebiyle Antap, Urfa ve Maraş'a, mücadelelerinin anlamıyla mütenasip unvanlar verildi. İlk unvanı alan, Antep'ti. Belki daha eski olduğu için, insanlar Gaziantep'i Gaziantep diye anmaya alıştılar. Ama çok iyi biliyorum, Urfalılar ve Maraşlılar, şehirlerindeki 'Şanlı' ve 'Kahraman' sıfatlarını çoğu kez ihmal ediyorlar. Kültürümüzdeki isimler de hemen değişmiyor. Mesela, 'Urfalıyam ezelden' türküsünü, 'Şanlıurfalıyam ezelden' diye söylemiyor kimse. Şu güzel (ve çok hüzünlü) 'Meyrik' türküsündaki "Maraş'tan bir habar geldi, dediler ki Meyrik öldü"yü Kahramanmaraş'tan bir habar geldi" diye söyleyen de yok. Türküleri böyle okudular diye, türkücülere kızmıyoruz. Kızmamız da gerekmiyor. Yine de resmi ortamlarda, bu şehirlerin adları, resmi sıfatlarıyla anılıyor. Yeni Şafak'ta da öyle. Ancak bu olayda teknik bir sorun var. İki satır başlık verdiğiniz zaman, birinci satırla ikinci satırın uzunluğu ya eşit ya da eşite yakın olmalı. Kahramanmaraş yazdığınızda, ikinci satır tamamen doluyor, manşet cümlesini tamamlayamıyorsunuz. Bu yüzden, 'kısa yol'u tercih ediyorsunuz. Eminim, Kahramanmaraşlılar, bizi anlarlar. Biz bütün şehirlerimizi seviyoruz. Haberdeki yanlışla ilgili olarak bizi uyaran okurlarımız sayın Muhittin Çuhadar, Mustafa Keleş, Mücahit Bakırcıoğlu, Oktay Bakırcıoğlu, Adem Demir, Şevket Yeşilördek ve Ali Rıza Vakkasoğlu'na teşekkür ediyoruz.
BİLAL GÜRHAN
MUSTAFA FANSA
ERMAN BEYTUT
EMİNE HELVACI
FATMA BAĞAN
TALHA BORA
SERKAN AYDIN
Değerli okurumuz. Dikkatinizden kaçtığını düşünüyorum. Sözünü ettiğiniz haber, 'Fetih coşkusu stada sığmadı' başlığıyla verildi. Elbette haber değeri var. Selamlar, saygılar.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |