T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 9 HAZİRAN 2006 CUMA | ||
|
Çok ilginç şeyler oluyor. Medyamızın önde gelen temsilcileri, artık varlıkları ve faaliyetleri ayyuka çıkmış olan çeteler konusunu pek ciddiye almaz görünüyor. "Komplo teorisi" deyip dudak büküyor. Hatta bu çeteler vesilesiyle devletin ve silahlı kuvvetlerin yıpratıldığını söyleyenler var. Bir kısmı ise daha ilginç. Bunlar arasında memleketin çetelerden temizlenmesini samimi olarak arzu edenler de var ama, AKP döneminde ortaya çıkartılan çetelerin gerçek olduğunu bir türlü kabullenemiyorlar. Bu gibiler, AKP iktidarı söz konusu olduğu için, hatta çetelere müsamaha ile bakabiliyor. "AKP iktidardan gitsin de ne olursa olsun, isterse çeteler cirit atsın" diyenler de eksik değil. Bunların hepsine aşağıdaki metni okumalarını tavsiye ediyorum. 14 Mart tarihinde, kendisini medyanın amiral gemisi ilan eden bir gazetenin genel yayın yönetmeni tarafından yazılan silahlı kuvvetlerle ilgili bir yazının özeti bu. Yazı, bütün gazetecilik hayatını silahlı kuvvetlerin hizmetine sunmuş ve adeta militarizme tapan bir gazetecinin, Türk Ordusu hakkındaki bazı iddialara yer vermesi açısından büyük önem taşıyor. Tabii kendisini daima genelkurmaya yakın hissetmiş bir gazeteciden bu tür eleştiriler duymak insanı ilk başta şaşırtıyor. O da zaten, inandığı için değil, bazı güçlü dostları arzu ettiği için bu yazıyı yazdığını ifade ediyor. İşte o yazının özeti: "Bu yazıyı Türk Silahlı Kuvvetleri komutanlarının dikkatle okuyup değerlendirmelerini çok isterdim. Yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm. Ama Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında yazılan, maksadı apaçık belli iddianameyi okuyunca yazmaya karar verdim. Yaşadıkları bu olaydan sonra aşağıda yazacaklarımı çok daha iyi anlayacaklarını umut ediyorum. Geçen yaz sonunda, uzun yıllardan beri tanıdığım bir arkadaşımın oğlu, bedelli askerliğini yapıp yaşadığı ülkeye döndü. Döndükten sonra bana bir e-posta attı. Hemen belirteyim, öyle ideolojik saplantıları olan bir genç değildir. Vatanı Türkiye'ye çok kuvvetli bağlarla bağlıdır. Çok sağlıklı ve tarafsız bir değerlendirme yeteneği vardır. Bedelli askerliği sırasında, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne olan bağlılığını derinden sarsacak bazı olaylarla karşılaşmış. Yanlış anlamayın, kötü muameleden falan söz etmiyorum. Askerliği boyunca kendilerine verilen "doktriner eğitimi" kastediyor. Genelkurmay tarafından görevlendirilen bazı komutanlar, kendilerine uzun konuşmalar yapmışlar. Bu konuşmalarda açık bir biçimde Avrupa Birliği üyeliğine karşı görüşler empoze ediliyormuş. Fener Patrikhanesi'nin Türkiye'ye düşman bir kurum olduğu, Türkiye'yi yıkmaya çalıştığı anlatılıyormuş. Bazı müttefik ülkeler hakkında çok ağır ifadeler kullanılıyormuş. Hıristiyanların Türkiye'de misyonerlik faaliyetlerini sürdürdükleri, bunun yıkıcı bir faaliyet olduğu iddia ediliyormuş. Arkadaşımın oğlunu sadece bunlar değil, kullandıkları üslup da çok irkiltmiş. Avrupa Birliği'ni savunan insanlara "hain" damgası yapıştırılıyormuş. Bunu savunan gazeteciler için "Ali Kemal" ifadesi kullanılıyormuş. Dediğim gibi sağduyusuna çok güvendiğim, vatanseverliğinden en küçük kuşkum bulunmayan bir çocuğun anlattıkları bunlar. Onun söylediklerinin etkisini henüz üzerimden atmamışken, bu defa bir başka tanıdığım buna benzer şeyler anlattı. Onun bir yakını da askerden dönmüş ve aynı doktrin konuşmalarına tanık olmuş. Hatta daha da ileri gidilerek, Türkiye'nin saygın bazı şirketlerinin sahipleri hakkında, ancak 1970 model fanatik bir solcunun veya sağcının söyleyeceği aşağılayıcı ifadeler kullanıldığını anlatmış. Her iki genç insan da büyük bir düş kırıklığı yaşadığını söylüyordu. Ama asıl vurucu gözlemleri şuydu: "Bize konuşma yapan bu komutanlar ile aşırı dinci bazı gazetelerin üslubu birbirine çok yakındı." Şunun cevabını öğrenmek istiyorum: Acaba bu konuşmalar Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde mi yapılmaktadır? Yoksa komutanların şahsi zihniyetlerini mi yansıtmaktadır?" Genelkurmay'dan bu soruya bir cevap geldi mi, tabii bilmiyorum. Ama gerçek cevabı, yakalanan çete elmanları ile resmi üniformalı 'gerilla' birliklerinin mensupları veriyor. Aşağı yukarı aynı ifadelerle ve vatanın milletin esenliğini düşünerek çeteleştiklerini ve hatta bu uğurda sabotajlar yapmayı planladıklarını söylüyorlar. Yukardaki yazıyı okuduktan sonra, ordu içindeki çetelerin bireysel olduğu ya da bazı milliyetçi delikanlıların tepkilerini yansıttığı laflarını bir kenera bırakmak gerekiyor. Yazı, çeteleri oluşturan ortamı tanımlıyor. Mesele, silahlı kuvvetlerin bütününe hakim ideolojiyle ilgili. O nedenle durum sanıldığından daha vahim.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |