AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Dıştan içe Kürt sorunu

İslamlık, yükselen Osmanlının; Osmanlılık, dağılan Osmanlının siyasî programıydı. Türklük, Osmanlıdan geriye kalanı muhafaza ideolojisidir. Yüz yıl önce İslamlık siyaseti imkânsız, Osmanlılık siyaseti ise yararsızdı. Bugünse Türklük siyaseti hem imkânsız, hem yararsızdır. Yeni bir siyasî programa kafa yormak zorundayız. Bizim kafa yormayacağımızı varsayanlar, topları ve BOP'larıyla kapılarımıza dayandılar bile.

Yanıbaşımızda yeni bir devlet kuruluyor. Hesaplar tutarsa, Kürtler bu devletin iki veya (bakış açısına göre) üç unsurundan biri olacak. Celal Talabani devlet başkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret ettiğinde en üst düzeyde karşılanacak. Hesaplar tutmazsa, büyük ihtimalle Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurulacak. Her halükârda, dıştan içe doğru bir baskı, 80 yıllık Cumhuriyet ideolojisinin ulus anlayışını gözden geçirmemizi zorunlu kılıyor.

ANLAYIŞ dergisi eylül sayısında bu sorunu irdeliyor. Yüzleşiyorum'un bir kısmını sunuyorum. Uluslar fillere benzer. Herkesin üzerinde anlaştığı 'bilimsel' bir tanımları yoktur; fakat her yerde karşımızdadırlar. Yaygın görüş, ulus'un, ulusçuluğun eseri olduğudur. Ulusçuluk ne? Aydınlanmadan arta kalan bir aydın hastalığı! Ne var ki, aydınların ulusal topluluklar 'icat' edebilmeleri için, belirli nesnel önşartların var olması gerekir. Karl Deutsch haklı: Ulusal bilincin ortaya çıkması için, orta yerde bilincine varılması gereken bir şeyler olmalı.

Ulusların ezelî kategoriler olmadığı yeterince açık. Yine de, bunları sipariş üzerine icat edilen yapay topluluklar saymamız yanlış olur. Dinî, siyasî, ekonomik, kültürel, tarihî ve coğrafî çok sayıda nesnel ilişki ve bunların kolektif bilinçteki (maşerî vicdan) yansımaları, ulus oluşumuna katkıda bulunur. Siyasî tarihçiler özellikle bunlardan üç tanesini kritik bulur:

1. Ortak bir hafıza. Grubun, geçmişten kaynaklanan kaderi sayılır bu.

2. Belirli bir yoğunluktaki dilsel veya kültürel birlik.

3. Grup üyelerinin tümünün eşit olduğuna (bir 'sivil toplum' oluşturduklarına) dair anlayış.

Yüz yıl kadar önce bir Türk ulusu böyle icat edildi ve olabilirse bugün bir Kürt ulusu böyle icat ediliyor. Olabilirse, diyorum; çünkü bu tür bir icadın muharrik gücü siyasettir. Siyasî elitler olmasa, ulusluğun nesnel önşartları dediğimiz dil, kültür ve diğer ilişki biçimleri kendiliğinden farklı bir kategori oluşturmaz. Daha önceki oluşumların içinde varlığını sürdürmeye çalışır.

Türklük, bozgunda zafer düşüdür

Ulusluğu ortaya çıkaran ulusçuluk (milliyetçilik) ise, 19. yüzyılın sonlarına kadar Türk milliyetçiliğinden söz edilemez. Yükselen Balkan milliyetçilikleri karşısında acze düşen imparatorluğun siyasî panzehiri "Osmanlılık" olur. İslamlığı dışlamayan, fakat Müslüman olmayan tebaayı daha eşit bir konuma yükselten bir ideoloji (siyasî program). "Türklük" asıl Balkan bozgunundan sonra ivme kazanır. Osmanlılığı dışlamayan, fakat topluluğun sınırlarını Türkistan'a kadar genişleten bir ideoloji. Batıdan geri püskürtülen bir siyasî elit, hayallerini doğu ufuklarına kaydırır. Allahüekber bozgunu, hayal perdesini kapatır. Türklüğün vatanı artık Anadolu'dur.

İslamlık, yükselen Osmanlının; Osmanlılık, dağılan Osmanlının siyasî programıydı. Türklük, Osmanlıdan geriye kalanı muhafaza ideolojisidir. Daraltılmış bir ümmetçilik, kırpılmış bir milliyetçilik. İttihat Terakki ve bilhassa ilk dönem (1923-50) Cumhuriyet elitinin din muhalifliğini öne sürüp, cümlenin birinci kısmına itiraz edebilirsiniz. Fikrimde ısrarlıyım: Türklük, daraltılmış bir ümmetçiliktir. Osmanlı devleti bile Cumhuriyet eliti kadar (sünni) İslam unsurunu öne çıkarmış değildir. Yeni devletin sınırları içinde kalan Kürt, Laz ve diğer kavimler ise topyekün Türk sayılmıştır. Dünyadaki diğer milliyetçiliklerin hemen hepsi dışlayıcı iken, Türk milliyetçiliği akıl almaz ölçüde içleyici olmuştur. Tadından yenmeyen bir içleyicilik! Japonlar, yüz yıldır aralarında yaşayan Korelileri hâlâ dışlarken, Türkler kendileriyle hiçbir ırk bağı olmayan Boşnak ve Arnavutları bile "soydaş" sayıyor! Garip bir ümmetçilik.

Devlet, ordu demektir

Şurası açık ki, Müslüman dünyada 'devlet' niteliği taşıyan siyasî organizasyonların sayısı bir elin (iki değil, bir elin) parmaklarını geçmez. Bunların en önemli ve güçlüsü, "laik bir hukuk devleti" olduğu söylenen Türkiye Cumhuriyetidir. Bu önem ve gücün neredeyse tek dayanağı ise Türk ordusudur. Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya üçgeninde bu gerçeği hesaba katmayan hiçbir düzenleme kalıcı olamaz.

Bu ordu-devletin, muhafazakârlıkla yenilikçilik arasında kritik bir karara zorlandığı bir evreden geçiyoruz. Yüz yıl önce İslamlık siyaseti (dindarlar arzu etse de) imkânsız, Osmanlılık siyasetinin ise yararsız olduğu açıktı. Bugünse Türklük siyaseti hem imkânsız, hem yararsızdır.

Türklük siyasetini aşma, Türklüğün terki değildir. Venedik ile Floransa'yı, Bavyera ile Prusya'yı göz önüne getirin. Çok değil, 150 yıl önce ne İtalya vardı, ne Almanya. Bugün İtalya dediğimiz coğrafyada 20, yine bugün Almanya dediğimiz coğrafyada 40 (daha öncesinde 300) ayrı siyasî birim (şehir-devlet veya prenslik) vardı. Bir yanda kapitalist pazar genişlemesi, diğer yanda Fransa, İngiltere gibi büyük ulus-devlet güçlerinin rekabeti, şehir-devlet veya prenslik halinde yaşamayı imkânsızlaştırdı. Garibaldi ile Bismarck, deha ve becerilerine rağmen, olmazsa olmazı gerçekleştirdiler.

Yirminci yüzyıl, bu sefer ulus-devletliğin sınırlarını gösterdi. Avrupa ulusları (devletleri) o kadar birbirlerine düştüler ki, sonunda kıta iki parçaya bölünerek bir parçası "dünkü sömürge" Amerika'ya, diğer parçasıysa "yarı Asyalı barbar" Rusya'ya bağlandı. Floransalılar, Floransalılığı terk etmeden İtalyan olmuşlardı; Prusyalılar, Prusyalılığı terk etmeden Alman. Şimdi sıra İtalyanlık ve Almanlığı terk etmeden Avrupalı olmaktaydı. Elli yılda kat edilen mesafe hiç de yabana atılır değil.

Türkler Türklüğü, Kürtler Kürtlüğü, Araplar Araplığı terk etmeden (bu bağlamda terk saçma bir şey zaten), yeni bir 'içleyici' siyasî programa kafa yormak zorundalar. Onların kafa yormayacağını var sayanlar, topları ve BOP'larıyla kapılarımıza dayandılar bile.


4 Eylül 2005
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED