|
|
Çağımızda bilgi hızla yenilenerek üretilmektedir. Toplumların ve içinde yaşayan bireylerin de bu değişime uygun olarak bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma ve üretme becerileri de değişmesi ve geliştirilmesi gerekir.
Toplumların geleceği bireylerinin almış olduğu eğitiminin niteliğine bağlıdır. Bilginin hızla değiştiği dünyamızda eğitimini bu değişime uygun hale getiremezseniz, toplumsal geleceğiniz elbete ki çağdaşınız olan toplumlarla birlikte varolma imkanına sahip olmayacaktır. Çağımızda bilgi hızla yenilenerek üretilmektedir. Toplumların ve içinde yaşayan bireylerinde bu değişime uygun olarak bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma ve üretme becerileri de değişmesi ve geliştirilmesi gerekir. İşte bu tür becerilerin kazandırılması ve hayat boyu sürdürülebilmesi de ezberlemeyi değil, bilgi üretme becerisine sahip eğitim sistemiyle mümkündür. Bizim eğitim sistemimizin de en önemli sorunu değişimdir. Henüz değişim dinamiğine sahip olmayan eğitim sistemimiz ciddi bir reforma ve değişime ihtiyacı vardır. Bugünlerde tartışılan ve İlköğretim 1-5. sınıflarda yapılan müfredat değişikliği önümüzdeki öğretim yılında uygulamaya konulacak. Müfredat değişimini ciddi bir adım olarak görmek mümkündür. Eğitimin reformuna öncelikle müfredattan başlanmış olması önemli bir adımdır. Çünkü müfredat eğitim sisteminin temel felsefesini oluşturmaktadır. Ancak eğitim sisteminin düzeltilmesi için bu yeterli mi? Elbetteki değildir. Başka etkenler de vardır. Bu etkenlere aşağıda değineceğiz. Yeni müfredat programının eski müfredat programına göre çok ciddi yenilikleri vardır ve de içerik olarak da olumlu bulmaktayız. Yeni programın başlıca özellikleri
Yeni müfredat programın vizyonu eğitim sistemini günümüz toplumunun bireyine yönelik olması bakımından önemlidir. Yeni program bireyi, demokratik değerlerle sahip, bireysel farklılıkları zenginlik sayan, araştıran, sorgulayan, eleştirel düşünme becerisine sahip, problem çözme ve karar verme becerileri gelişmiş, hayat boyu öğrenen ve insan haklarına saygılı, olarak yetiştirmek amaçlamaktadır. Bu bakımdan programda;
Ancak yeni müfredatın başarısı öğretmenlerin hizmet öncesi ve hizmet içinde niteliklerinin arttırılmasına, ikili öğretim ve birleştirilmiş sınıflardan vazgeçip normal öğretime geçilmesine, öğretmenlerin ekonomik imkânlarının iyileştirilmesine, anne-babaların eğitilerek bilinçlendirilmesine, okulların fizikî altyapılarının iyileştirilmesine, eğitim ortamlarının yeni müfredata uygun hale getirilmesine, okullarda süratli bir şekilde bilgi teknolojisine kavuşturulmasına bağlıdır. Bütün bunları gözönünde bulundurduğumuzda başarılı olacağı konusunda tereddütler yaşamaktayız. Önümüzdeki öğretim yılında tüm okullarda uygulanacak program müfredatın uygulayıcıları olan öğretmenlere yeteri kadar tanıtılmadı. Yapılan hizmet içi eğitim seminerleri yeterli değildir. Bir haftalık seminerler ancak öğretmene program değişiminin farkındalığını ortaya koyabilir. Bunun ötesinde hiçbir şey sağlamayacaktır. Ayrıca program bir yıl içerisinde dokuz ilde 120 okulda pilot uygulaması yapıldı. Ancak sonuçları görülmeden , raporları kamuoyunda ve bilim çevrelerinde tartışılmadan uygulamaya konuldu. Oysa ki bilim çevrelerinde ve kamuoyunda yeteri kadar tartışılmalıydı. Yöneticiler, müfettişler, öğretmenler, veliler uygulama da ciddi sıkıntılar yaşayacaklar. Müfredat, öğrenci merkezli bir eğitim öngörmektedir. Ancak sınıflardaki öğrenci sayılarımız buna elverişli değil, eğitim ortamlarımız buna uygun olarak düzenlenmemiştir. Yeni müfredat öğrenci merkezli ve etkinlik ağılıklı olduğundan her derse ait matematik, resim, müzik, fen ve teknoloji dersliği gibi derslikler oluşturulmalıdır. Ayrıca sınıflarda öğrenci sayıları çok fazla olduğundan öğretmen yeni müfrat anlayışına uygun ders işleyemeyecektir. Bunun için mutlaka sınıf mevcutları 30 un altına çekilmelidir. Yeni müfredat programı ekonomik olarak desteklenmelidir. Bütçeden daha fazla pay ayrılmadır. Tüm okullara bilgisayar konulmalı Öğretmen açığı bir an önce kapatılmalıdır. Vekil ve ücretli öğretmen uygulamasından vazgeçilmedir. Çünkü vekille yeni müfredatı uygulama imkânınız yoktur. Gerçekten öğretmenlik eğitimini almış ve öğretmenlik mesleğine gönül vermiş öğretmenlere ihtiyacımız vardır. Kayıtsız şartsız bütün okullar bilgisayar teknolojisiyle donatılarak bilgi teknoloji merkezi adı altında öğrenme merkezi oluşturulmalı ve internet ağı kurulmalıdır. Yeni müfredat, öğrenmeyi öğrenme yaklaşımını benimsiyor ancak buna uygun eğitim ortamlarımız yok. Bunu nasıl sağlayacağız? Öğretmenler için kendini geliştirecek ve yeni müfredatı uygulamada yardım alacak öğretmen öğrenme merkezleri oluşturulmalıdır. Öğretmen belli bir süreye belli bir kursa tâbi olmadan ihtiyaç hissettiği zaman bu merkezlere başvurup yardım almalıdır. Bu öğrenme merkezleri de teknik donanımlı uzman kişilerin bulunduğu ulaşım kolaylığı olan merkezlerde olmalıdır.Ayrıca öğretmenler hızlı bir şekilde hizmetiçi eğitim seminerlerinden geçirilmeye devam edilmelidir. Veliler bu konuda bilgilendirilmeli Programı tanıtıcı kitaplar, öğretmen kılavuz kitapları, cd'ler, internet yayını ve yeni ders kitapları müfredata uygun olarak da çıkarılması gerekir. Bunların yanı sıra öğrenci velilerine yönelik okullar tarafından veli eğitimi çerçevesinde konferanslar ve paneller düzenlenmelidir. Veli müfredat konusunda bilinçlendirilirse öğretmenlere ve öğrencilere katkıda bulunacaklardır. Veli eğitimin önemli unsurlarındandır. Veliyi gözardı ederek eğitimde başarılı olma imkanınız yoktur. Ayrıca veli eğitimi toplumsal değişime de katkıdır. Son söz olarak; müfredatı değişimini önemli buluyoruz ama, yapılan hazırlıkları yeterli bulmuyoruz. Bunun için çok ciddi çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Eğitimde müfredat kadar diğer faktörlerde önemlidir. Bu faktörleri de geliştirmek zorundayız. MATERYALİZMİN SONUNUN BAŞLANGICI Geçenlerde Abdullah Cevdet'in ismini taşıyan bir sokağa Meclis kararıyla yeni bir ad verilince, medyamız bu "Osmanlı aydını"nı yeniden hatırladı. Hatıra gelen en önemli şey de Abdullah Cevdet'e atfedilen "bu milleti adam etmek için Batı'dan damızlık erkek getirmek gerek" lafıydı. Abdullah Cevdet'in tam olarak böyle deyip demediğini bilmiyorum. Ama aslında bundan daha da önemli bir sey söylemiş, daha dogrusu ileri sürmüştü: Cevdet'e göre, Osmanlı'nın gerilemesinin sorumlusu din, kurtuluşunun yolu ise bilimdi. Sadece Abdullah Cevdet değil, Osmanlı'nın son devrindeki diğer pek çok Batılılaşmış "aydın" da böyle düşündü. "Dinin toplumsal gelişmenin en büyük engeli olduğuna ve yerini bilime bırakması gerektigine" inandı. Dahası bu fikri haleflerine miras bıraktılar. Tek Parti döneminin Halkevleri'nde veya Köy Enstitüleri'nde verilen "eğitim"in temelinde de, sözkonu din-bilim çatışması teması yatıyordu. Aynı tema sonraki devirlerde bir yandan Marksist sol, bir yandan da Jakoben elit tarafindan ayakta tutuldu. Bugün de Türkiye'de din hakkında yürütülen tartışmaların bir tarafının zihninde hâlâ aynı şablon var. Bu tartışmalar genellikle başörtü yasağı veya İmam-Hatip fobisi gibi yüzeysel "cephe"ler üzerinde yürüyor. Ama derine inilince, "cephe"nin bir tarafında, ikide bir bilimin yol göstericiliğinden söz eden ve dinin temel inançlarini "bilime aykırı" bulanların var olduğu açıkça görülebiliyor. Ne yapmalı? Önce şunu tespit edelim: Bu durum karşısında "efendim, din-bilim çatışması denen şey Batı'nın meselesidir, Katolik Kilisesi'nin marifetidir, bizi ilgilendirmez" demek yeterli değil. Çünkü din-bilim çatışmasından söz edip duranlar, her ne kadar lafa çoğu kez Kilise-Galileo çatışması hikayesinden girseler de, aslında genel olarak tüm ilahi dinlerin bilimle çatıştığını düşünüyorlar. Onlara göre, bu dinlerin en temel inancı olan Yaratılış, yani "Allah vardır, evreni ve canlıları O yaratmıştır" cümlesi bilime aykırı... Bilimin, Yaratılış'ı reddeden materyalist felsefeyi doğruladığını sanıyorlar. Dolayısıyla, yüz küsur yıldır Abdullah Cevdetler doğuran kaynakla yüzleşmek için, başka her şeyden çok materyalist felsefeyle hesaplaşmak gerekiyor. Materyalist felsefeyle hesaplaşmak ise, "materyalizm dinimize aykırıdır" demekle olmaz tabii. Çünkü materyalist olanlar zaten bu aykırılığın gayet iyi farkındalar ve zaten onun için dini "boş inanç" sayıyorlar. Hesaplaşma ancak, materyalizmi, kendi kabul ettiği kıstasa göre yargılamakla olabilir. Yani gereken, materyalizme bilim yoluyla meydan okumaktır. Ünlü ateistin itirafı: 'Bir yaratıcı vardır' Denebilir ki, bu zor bir iş ve neresinden başlayalım? Bu soruyu soracak olanlara iyi bir haber var: Son 15 yıldır materyalizme bilim yoluyla zaten meydan okunuyor. Hem de beşiği olan Batı medeniyetinin tam merkezinde... 90'li yılların başlarından itibaren bir grup Batılı bilim adamı, materyalizmi ve özellikle de onun en önemli dayanağı olan Darwinizm'i sorguluyor. Evreni ve canlılığı rastlantıların ve amaçsız doğal güçlerin ürünü sayan bu iki "izm"e karşı, tüm bunlarda aslında bir "Tasarım"ın izleri olduğunu gösteren kanıtlar ortaya koyuyorlar. "Akıllı Tasarım" (Intelligent Design) teorisi çerçevesinde, biyokimyasal mekanizmalara, canlıların vücutlarına, fosillerin mesajına ya da astrofiziğin bulgularına dayanarak, "evren ve yasam rastlantıların ürünü olamaz, yaratılmıştır" diyorlar. Son aylarda Türkiye'de de gündeme gelen Akıllı Tasarım Teorisi'nin bilimsel merkezi konumundaki Discovery Enstitüsü, ünlü "Wedge Document"da amacını şöyle özetlemiş: "Bilimsel materyalizmi, tüm yıkıcı ahlaki, kültürel ve siyasi miraslarıyla birlikte yenmek; materyalist teorilerin yerine, doğanın ve insanların Allah tarafindan yaratıldığını öngören Teistik anlayışı yerleştirmek." Teori amacına emin adımlarla ilerliyor. Yüzlerce bilim adamı tarafından destekleniyor. ABD'nin bazı eyaletlerinde Darwinizm'e alternatif olarak ders kitaplarına girmeye başladı. O kadar güçlü ki, dünyanın en ünlü ateist düşünürlerinden biri olan İngiliz felsefeci Anthony Flew'ün bile "ateizmi terk ediyor ve kabul ediyorum ki bir Yaratıcı vardır" demesine neden oldu. Akıllı Tasarım teorisinin en önemli yönü ise, karşı tarafın, yani materyalistlerin aksine, bilimin tanımı üzerinde egemenlik kurmaya çalışmaması. O taraf "bilim materyalizme dayanmak zorundadır" diyor. Ama Akıllı Tasarımcılar "bilimi özgür bırakalım, objektif kılalım" diyorlar sadece. Materyalizmi yıkmak için o kadarı yetiyor zaten. Aslında bilim, materyalizmi hiç bir zaman onaylamamış, ama materyalizm onun üzerine empoze edilmişti. Şimdi ise bu yanılgıyı çözmenin zamanı geldi. Çözülen, sadece Batılı değil, aynı zamanda yerli materyalistlerin, Abdullah Cevdet ve benzerlerinin "dünya görüşü" olacak. EVLİLİKTEKİ HİKMETLER Birbirini tamamlamak: İki parçaya ayrılmış olan bir elmanın bütün olabilmesi iki parçanın ancak bir araya gelmesiyle mümkün olabildiği gibi, insanlar da karşı cinsleriyle bir araya gelmesiyle bir bütünlük sağlanmaktadır. Bu bütünlük, sadece fiziki birliktelik değil aynı zamanda ruhi bir bütünlüktür. Erkeğin güçlü yaratılışı, evinin rızkını kazanmada ve aile yuvasını dışarıya karşı korumada görevinin bulunmasındandır. Neslin çoğalmasını sağlamak: Erkek ve kadının bir araya gelmesinin önemli bir sebebi, neslin çoğalmanın sağlanmasıdır. Eğer evlenme müessesesi olmasaydı, çoğalma olamayacak, yaşlanan insanların ölmesiyle insan nesli yeryüzünden silinip gidecekti. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde; "Evlenin, çoğalın. Ben mahşerde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla öğüneceğim" buyurmaktadır. Evlenebilmek, bugün bilhassa ülkemizde ekonomik ve sosyal açıdan büyük zorlukların yenilmesini gerektirirken; büyük trajlı gazeteler ile izleme ora yüksek TV'lerimiz müstehcenlik (açıklık ve çıplaklık) da sınırsız davranışları nedeniyle gençlerimiz devamlı olarak tahrik edilmekte, bu da büyük bir zina furyasını gündeme getirmektedir. Ebedi saadetin kazanılması: Bu dünya Ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekilirse, öbür tarafta o biçilecektir. Dünya da mutlu olan insanlar, bu saadetlerini taşıdıkları dünya görüşlerine ve bu görüşün hayatta uygulanmasına borçlu oldukları gibi bu görüş ve yaşayış aynı zamanda onların ebedi saadetlerini de sağlayacaktır. Dünyada saadetin temeli, başta eşlerin birbirlerine olan hakları olmak üzere insanların birbirlerinin haklarına, (ana-baba haklarına, komşu haklarına ve diğer haklara) dikkat etmeleriyle sağlanacaktır. Bu arda önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum. Hak nedir? Bu mefhumun tarifinde nelere dikkat edilmelidir? Benim kendime göre çizdiğim hak ölçüsü, belki beni memnun edecektir ama ya karşıdaki insanı? O halde her birimizin uyması gereken ve bize dünya ve ahireti kazandıracak olan "hak" tarifini iyi bilmeye ve yaşamaya mecburuz. Evlendirmek bir görevdir: Evlilik, aile sorumluğu yüklenmek ve bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmektir. Bir insanın mutluluğu, karşısındaki ve çevresindeki insanların mutlulukları nisbetindedir. Ülkemizde öğrenimlerini sürdüren gençlerimizin öğrenim zorlukları karşısında evlenmeyi erteledikleri görülmektedir. Öğrenim er geç tamamlanmakta, ancak bu kez de kendine uygun eş bulmakta zorluklar yaşanmaktadır. Bilhassa öğrenimini tamamlayarak kariyer yapmış hanımlar bu konuda büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Topluma düşen görev, "içinizdeki bekarları evlendirin" emr-i ilahisiyle konulmuş olan bu konudaki görevleri yerine getirmektir. Bizler de birkaç seneden beri böyle bir görevi yerine getire bilmek için kurmuş olduğumuz Yuvamız evlendirme bürosu ile çalışmaktayız. Umarız ki, bu zaman içerinde evlendirerek yuvalarını kurmalarını sağladığımız bir çok çift (12 Haziran/2005 itibariyle 63 çift, 126 kişi) sebebiyle, bu sorumluluktan kurtulabilmişizdir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |