T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y E M E K 12 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ramazan BİNGÖL


Ocakbaşı keyfi

Et yemenin keyfini en iyi aldığım mekânların başında ocak başı restoranlar gelir. Doyasıya et yemenin tadına en güzel buralarda varıyorum. Klasik “kendin pişir kendin ye” tarzının dışında ocak başlarının kendine özgü ayrı bir havası var. Hem misafirlerinizle rahat sohbet edebiliyor hem de istediğiniz kadar et yiyebiliyorsunuz. Hele biraz da et pişirmeden anlıyorsanız; az pişmiş çok pişmiş gibi isteklerinizi direkt kendinize söylüyorsunuz. Bu nedenle de iyi ya da kötü olmasının sorumluluğu size kalıyor. Tabii ki etlerin kaliteli olması da şart. Bu hafta da ocak başı lezzetlerini sizlere sunmak amacıyla ziyaretimizi Kuleli Mangalbaşı’na yaptık. Hasan Özben Bey yıllarca pikniklerde yaşadığımız mangal keyfinin dumansız bir şekilde restoranlara uygulanabilirliğini savunmuş, geliştirdiği projeyle de bu hayalini hayata geçirmiş. Hasan Bey böyle bir mekân açmadan önce, et yemeyi seven biri olarak, birçok “kendin pişir kendin ye” mekânlarına gitmiş.

DUMANSIZ OCAKBAŞI

Ancak mangal yakmanın zorluğu, aşırı duman ve diğer sorunlardan dolayı böyle bir projeye imza atmış. Bu proje için insanlar hangi tabağı kullanır? Tabak, mangal mesafesi ne kadar olmalıdır? Fındıkkabuğu ne kadar süre yanar ve ne kadar verimlidir? gibi birçok soruya önfizibilite çalışmaları yaparak çözüm getirmiş ve uygulamış. Usta, aşçıbaşı yerine herkesin kendisinin rahatlıkla yapabileceği, kendine özgü bir ocak başı keyfi bulmuş. İyi de etmiş. Bizler de temiz ve kaliteli etin tadına varıyoruz. Yazı İşleri Koordinatörümüz Yusuf Ziya Bey “Seni ocak başına götüreceğim” dediğinde soluğu Hasan Bey’in yanında aldık.

Masaya oturup et siparişini vermeden evvel mangalda kömür kokusu ve görüntüsü görmeyince merak ettim. “Etler nasıl pişiyor” diye sorduğumda merakım bir kat daha arttı. Fındıkkabuğunda piştiğini söyledi, Hasan Bey. Bu kez neden kömür kullanmıyorlar diye düşünmeye başlamıştım ki yine Hasan Bey imdadımıza yetişti; fındıkkabuğunun hem uzun süreli dayandığını, hem de ızgarada lezzet olarak daha iyi sonuç verdiğini söyledi. Gerçekten de fındıkkabuğu yirmi dört saat yanmaya devam eden bir yakıt. Ancak bu malzemeyi belirli işlemlerden geçirdikten sonra kullanıyor, Hasan Bey. Lezzet kısmıyla ilgili olarak, kararımı yemekten sonra vereceğimi söyledim.

PİRZOLA VE ANTRKOT

Izgara yapılan yerlerde öncelikle dikkat ettiğim iki çeşit et vardır; pirzola ve antrkot. Bu nedenle de masaya bir tabak dolusu et gelince pembemsi görüntülerinden etin güzelliğini ve kalitesini anlamış oldum. Zaten Hasan Bey de etlerini özel seçiyor. Gerçi belirli dönemlerde iyi bonfile bulmanın zor olduğunu söylüyor. Bu arada ben de bir taraftan etleri ızgaraya atarken diğer taraftan da mezelerin tadına bakmaya başladım. Acılı ezmenin acısı az ve önceden yapılmış gibiydi. Buna karşılık kabak salatası değişik bir lezzet. İçerisinde sarımsak olması ayrı bir tat vermiş. Denemenizi tavsiye ederim. Bir yandan da fazla pişmemesine özen göstererek etleri çeviriyorum. Bu arada Yusuf Ziya Bey’in et pişirmedeki ustalığını da öğrenmiş oldum. Etin lezzetini kaybetmemesi amacıyla hafif sulu bırakmayı severim. Bu nedenle de önce hafif yağlı sıcacık dumanı çıkan pirzolayı yiyorum. Harika. Acaba ben mi böyle güzel pişirdim diye önce aklıma gelmedi değil. Fakat etin kalitesi ve fındıkkabuğu faktörünü göz ardı etmek haksızlık olur düşüncesiyle hepsi bir bütün diyorum. Sırasıyla köfte, antrkot ve diğerlerini deniyorum. Hepsi de nefis. Demek insan kendisi pişirince bir başka oluyormuş. Sizler de bir gün ailecek, eşinizle dostunuzla gidin. Hanımınıza veya arkadaşlarınıza et pişirmedeki ustalığınızı gösterin. Ancak dikkat edin. Etin ayarını kaçırıp fazla yiyorsunuz. Rejim diye bir şey bırakmıyor burası insanda.

NE YENİR NASIL GİDİLİR?

Kuleli’deki Mangalba-şı Restoran’da yiyebileceğiniz yemek çeşitleri; kuzu pirzola, şiş, külbastı ya da dana antrkot, bonfile. Benim gibi birkaç lezzeti birden tatmak isterseniz köfte, pirzola, kuzu ve tavuk şişten oluşan karışık ızgarayı da deneyebilir-siniz. Alacağınız lezzeti garanti ediyorum.

Adres: Kuleli Mangalbaşı, Kuleli Cad. No:22 Çengelköy İstanbul
Rezervasyon Tel: 0 216 318 68 64

LEZZETLİ SÖZLER

Unutulmamalıdır ki ağzında bal olan arının kuyruğunda da iğnesi vardır.
(Anonim)

  DİĞER YAZILAR
  • Amerika'da restoran ve kafeler
  • 'Ahça çomahla bir mendil hamsi ver'
  • Hamsi efsanesi
  • Geri dön   Yazdır   Yukarı


    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi