T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
H A Y A T 11 ARALIK 2005 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Abdullah MURADOĞLU

Kalıcı olan biziz

İngilizler, Birinci Cihan Harbi'nden sonra Ortadoğu'yu parça parça ettiler. Her birinin başına, işbirlikçileri emir yahut kral olarak geçirdiler.

Bir düşünün.

Osmanlı ordusunda bir subay iken Şerif Hüseyin'e iltihak eden Nuri Said Paşa ve yine onun gibi ihanet içine giren bacanağı Cafer Askeri Paşa, Demokrat Parti döneminde Türkiye'nin iltifat ettiği Iraklı yöneticilerdi.

Nuri Said Paşa birkaç kez başbakanlık, Cafer Askeri ise Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı yaptı.

Üstelik hem Kürtlere hem Türkmenlere yapmadıkları zulmü bırakmadılar.

Yıllar boyu Türkmenleri unuttuk. Ezgilerle hoyratlarla hatırladık sadece.

Kürtleri zaten hiç kaale almadık. Kürtler, varlıklarını silahla duyurabildiler.

Türkmenleri de Kürtleri de asli unsur olarak görmek istemedik.

Oysa Nuri Said Paşa da Cafer Askeri Paşa da, Irak Krallığı'na atanan Haşimi ailesi de ariziydi.

Arkalarındaki İngiliz desteği kalktığında gideceklerdi.

Gittiler de.

1958'deki Irak devriminde Nuri Said, kadın kılığında kaçarken parçalanarak öldürüldü Cafer Askeri ile birlikte. Haşimi ailesinden Irak Kralı Faysal II ise Naip olan kuzeniyle birlikte aynı akıbete uğradı.

ABD ve İngiltere'nin bölgeye dayattığı Bağdat Paktı bir darbeyle çözülüverdi.

Kaderin garip bir cilvesidir.

Türkiye, Osmanlı ordusunu arkadan vuran Nuri Said Paşa'yı 1958'de bir hava operasyonu ile kurtarmak istedi.

Geç kalınmıştı.

Bir düşünün...

Lozan Anlaşması müzakereleri sırasında Musul'da plebisit isteyecek kadar güveniyorduk.

Kime?

Kürtlere ve Türkmenlere.

Eldeki sayısal veriler Kürtlerin bölgede çoğunluk olduğunu gösterdiği halde.

İngilizler yanaşmadı.

Biliyorlardı.

Kürtler tercihlerini Türkiye'den yana yapacaklardı.

İngilizler, Türkiye ile işbirliği yapan Kürt köylerini havadan bombardıman ettiler. Türk-Kürt kardeşliği için İngilizlere karşı çıkan yerel liderleri canlarından bezdirdiler.

Lozan'dan önce Türkiye, yegane dayanılacak bir güçtü bölge halkı için.

Sonra Musul sorununu sözüm ona çözümledik.

Arizi unsurlar asli unsurların yerini aldı.

Olanlar oldu.

Şimdi Amerikan eliyle bölge yeniden karılıyor, haritalar hazırlanıyor.

Onlar da gidici.

Kalıcı olan biziz:

Türkler, Kürtler ve Araplar.

Dün Hakkari, Musul'un anahtarıydı.

Bugün Musul, Türkiye'nin kilidi.

Bu karışıklıkta yol bulmak zor, ama imkansız değil.

Gerçek vatanperverlere düşen görev, tarihin derinliklerinde yatan kardeşliği, ortak paydaları, yeni değerlerle harmanlayıp siyasi ortak aklı bulmaktır.

Çözüm sonra gelir.


Hakkari, Musul'un ANAHTARIYDI

Türkiye, 1923'te Lozan görüşmeleri yaparken Kuzey Irak'ta güçlü bir konumdaydı. 1922'de bölgeye gönderilen özel harpçi Özdemir kod adlı Ali Şefik Bey, yerel Kürt aşiretlerini İngilizlere karşı örgütledi

Irak'ta ABD işgaline karşı direniş devam ediyor. 1920'de de İngiliz işgaline karşı "Irak Devrimi" olarak nitelenen bir başkaldırı gerçekleştirildi. 1920 Devrimi'nin önde gelen liderleri Şii ulema idi. Ayaklanmaya Kürtler ve Türkmenler de büyük destek verdi. Direniş merkezlerinden birisi Telafer'di. İngilizleri çok zor durumda bırakan direniş, daha sonra da Ankara Hükümeti'nin talimatı ile usta bir özel harpçi olan "Özdemir" kod adlı Ali Şefik Bey tarafından sürdürüldü. Özdemir Bey'in 1922'de Kürt aşiretleri arasında yaptığı çalışma başarıyla sonuçlandı. Kürtler, İngiliz mandası altına girmek yerine Türkiye ile bütünleşmek eğilimi içindeydi. Ünlü Kürt lideri Şeyh Mahmut Berzenci de Özdemir Bey ile birlikte hareket etti. İngilizlerin Berzenci'yi devre dışı bırakıp Kürt Seyyid Taha'yı öne sürmeleri fayda vermedi.

LOZAN GÖRÜŞMELERİ ASKERİ HAREKATI SONA ERDİRDİ

Özdemir Bey'in milisleri, hava kuvvetleriyle desteklenen İngilizlere karşı başarılı bir gerilla savaşı verdi. Birçok kasabada kontrolü ele geçirdi. Başta Revandiz olmak üzere bazı kazalara kaymakam bile atadı. Bölge halkı da vergilerini Ankara Hükümetine ödüyordu. İngilizler, Türkiye ile birlikte hareket eden Kürt köylerini havadan bombalayarak cezalandırdı. Binlerce Kürt, bombardımanlarda can verdi. Özdemir Bey -belki de siyasi ve diplomatik nedenlerle- Türkiye'den yeterli desteği alamadı. Önce İran'a, oradan da Türkiye'ye döndü. Ankara Hükümeti, Lozan'da görüşmelerin uzayacağı gerekçesiyle, önceden tasarlanan büyük bir askeri harekatı askıya aldı. Özdemir Bey'in şimdi esrarengiz bombaların patladığı Hakkari ile askeri irtibatı kesilmişti.

İNGİLİZ SUBAYIN SEVİNCİ

Özdemir Bey'in Nisan 1923'te İran'a çekilişinden sonra İngilizler Kuzey Irak'ta kontrolü tam olarak ele geçirdiler. O dönemde Musul'da görev yapan İngiliz subayı C. J Edmons, "Kürtler, Türkler ve Araplar" isimli kitabında Özdemir Bey'in faaliyetlerinden söz ederek, Musul'un düşme tehlikesi geçirdiğini belirtiyordu. Edmons, Musul'un düşmesi halinde İngilizlerin Bağdat'ta ve Irak'ta tutunmasının imkansız hale geleceğini de kaydediyordu. Gerçekten de 1923'te Kuzey Irak'ta Türkiye'nin büyük bir prestiji ve gücü vardı. Türkiye, Musul Meselesi'nin İngiltere ile ikili görüşmelerle çözümlenmesini kabul etmesiyle yeni bir süreç başladı. Edmons'un ilginç bir tespiti de şuydu: Türkiye'de Hilafetin kaldırılması, Kuzey Irak Kürtleri ile Türkiye arasındaki manevi irtibatın kesilmesini sağladı. Türkiye, Musul'u bölgede güçlü olduğu bir dönemde terketti. Musul, Lozan'da çözümlenmedi. 1926'da, deyim yerindeyse masa başında İngilizlere bırakıldı.

Şİİ ULEMA OSMANLI SAFINDA YER ALDI

Irak'taki Şii Kazımiye Uleması Birinci Cihan Harbi'nde İngilizlere karşı Osmanlı Devleti'nin yanında yer aldı. Aralarında Seyyid Mustafa Kaşani'nin de yer aldığı İran'lı mollalar, 1911'de Libya'nın İtalyanlar, İran'ın da İngilizler ve Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine Irak'a geçtiler. Kazımiye'de toplanan Şii ulema, aşiretleri İngilizlere karşı savaşmaya çağırdı. Şii ulema heyetinin faaliyetleri Süleyman Askeri'nin Irak ve Havalisi Umum Kumandanlığı'na atandığı 1914 sonlarında yoğunluk kazandı. Kazımiye Uleması'ndan Muhammedül Mehdi, heyetin yaptığı çalışmaları içeren bir rapor sundu. Prof. Mustafa Balcıoğlu'nun "Teşkilat-ı Mahsusa'dan Cumhuriyete" başlıklı kitabında yer alan raporda Bağdat'tan Basra'ya uzanan bölgede yaşayan Arap aşiretlerinin hem Osmanlı devletine hem birbirilerine karşı tutumları detaylı olarak anlatıldı. Seyyid Mehdi, Şeyh Mehdi El-Halisi, Seyyid Mustafa el-Kaşani ve Seyyid Ali Tebrizi'nin yer aldığı heyet kazalarda ve kasabalardaki camilerde hutbeler ve vaazler verdi.

Şİİ MÜÇTEHİTLER GÖNÜLLÜ OLDU

Muhammed'ül Mehdi raporunda Basra Nakibi Seyyid Talip, Muhammere Hakimi Hazal ve Kuveyt Hakimi Sabah'ın, İngilizlerle işbirliği yaptığını ve yerel aşiretler arasına fesat soktuğunu belirtiyordu. "Irak ve Havalisi Umum Kumandanlığı Huzur-ı Alisine" başlıklı raporda şöyle deniliyordu: "Aşiretleri Mukaddes Cihat'a daveti için Kazımiye'den çıkan büyük müçtehitler Seyyid Mehdi ve Şeyh Mehdi hazretlerinin maiyetlerinde din ve devlete hizmet etmek üzere Ulema-yı Kiram'la beraber pek çok mücahidinle geldim. (..)Muharremin on ikinci gününde Hamiye vapuruyla Kazımiye'den çıktık. Cezire kazasında inip Ulema-yı Kiram canibinden ahalisini cihada davet edildiğinden icabet etmişlerdir." Rapordaki bilgilere göre Şeyh Mehdi el-Halisi Osmanlı'yı oyalama siyaseti güden aşiret reisi Fahd'a "Yalan söylüyorsunuz. Hiç yemin etmeyeceksiniz ve muharebeye gitmeyeceksiniz. Allahu Tealadan korkun" diyordu. Muhammed'ül Mehdi raporunu işbirlikçilere lanet okuyup, "Cenab-ı Hak, dünya ve ahirette yüzlerini kara etsin" diyerek bitiriyor. Osmanlı ordusuna gönüllü veren Şii liderler arasında Bihaf ulemasından Seyyid Bakır da vardı.

Torunları da dedelerinin yolunda

Birinci Cihan Harbi'nde İngilizlere karşı Osmanlı'yı destekleyen Şii Ulema, 1920'deki Irak Devrimi'nin de öncüleriydi. Cihan Harbi'nde Irak'taki aşiretleri İngilizlere karşı savaşmaya çağıran Şeyh Mehdi El-Halisi'nin torunu, Kazımiye Camii İmamı Şeyh Cevad El- Halisi de aile geleneğini sürdürüyor bugün. Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesine karşı çıkan Cevad El Halisi, Irak halkının Şii ve Sünnisiyle birlikte işgale karşı çıkmasını savunan siyasi bir çizgisi var. Cevad El Halisi, Irak'ta geçen seçimleri boykot eden muhalif liderler arasındaydı.

AYETULLAH KAŞANİ OSMANLI'YI DESTEKLEDİ

Cihan Harbinde ve 1920'deki Irak Devrimi'nin efsanevi liderlerinden Seyyid Mustafa El Kaşani'nin oğlu Ayetullah Abulkasem Kaşani de İran'da İngiliz egemenliğine karşı mücadele bayrağı açan önemli bir isimdi. Mustafa Kaşani 1914-1920 arası Irak'da İngiliz karşıtı Şii hareketin liderlerindendi. İngiliz yanlısı Şah rejiminin muhalifi olan oğlu Ayetullah Kaşani, Musaddık ve Milli Cephe hareketini destekledi. Babasıyla birlikte Kazımiye'de Osmanlı taraftarı İngiliz karşıtı savaşım veren Ayetullah Kaşani, 1921'de Tahran'a sürgün gitti. 1961'de Tahran'da vefat eden Kaşani, Ayetullah Humeyni'den önce İran'ın en tanınmış simasıydı.

MUKTEDA SADR'IN DEDELERİ DE İNGİLİZLERE DÜŞMANDI

Birinci Cihan Harbi'nde Irak Cephesi'nde adamlarıyla gönüllü olarak savaşan Seyyid Bakır'ın ailesinden de ünlü isimler çıktı. Seyyid Muhammed es-Sadr, 1920 Irak devriminin liderlerindendi. 1980'de Saddam Hüseyin tarafından idam edilen Seyyid Muhammed Bakır Es-Sadr da Kazımiye Medreseleri'nde eğitim aldı. Lübnan'da Hizbullah'ın öncülü olarak kabul edilen İslami Emel'in kurucu liderlerinden İmam Musa Sadr ile 1948'deki ilk Arap-İsrail savaşında Irak Başbakanlığı yapan Muhammed Sadr da aynı aileden. Yine Kazımiye'den yetişen ve bugün Irak'taki Amerikan işgaline karşı direnen Şii liderlerden Mukteda El Sadr da Bakır ailesinden. Mukteda Sadr'ın babası Ayetullah Seyyid Sadık Es-Sadr, 1999'da iki oğluyla birlikte siyasi bir suikaste kurban gitti. Talabani ve Barzani ise Irak'ta ABD işgalini destekliyor. İki Kürt ve iki Şii aile. Son yüzyılda birbirinden farklı iki siyasi çizgi. Ama hiçbir şey değişmez değil.

Molla Barzani Türkiye'ye sığındı

Barzani ailesi I. Cihan Harbi ve sonrasında İngiliz yönetimine karşı savaşan Kürtler arasındaydı. 1930'ların başında Mustafa Barzani ve iki kardeşi, af edilecekleri halde İngilizlere teslim olmak yerine Türkiye'ye sığındı.

I. Dünya Savaşı'nda Irak cephesinde Kürt gönüllüler teşkil edildi. Ekrad (Kürtler) Piyade Süvari Mücahidini arasında Kerkük Mücahidi reislerinden Seyyid Ahmet, Talabani aşireti Reisi Şeyh Hamid Efendi, Şeyh Mehmet Ağa, Davran aşireti reisi Aziz Ağa, Sadattan Şeyh Aziz Efendi, Şeyh Mahmud Berzenci de yer aldı. İngiliz generali Townshend'i 13 bin askeriyle esir alan Halil Kut Paşa, Şeyh Berzenci'den şöyle söz ediyordu: "Kürt aşiretleri içinde eskiden beri tanıdığım Şeyh Mahmut adında liderlik vasfına sahip bir ağa vardı. Yapacağım şey ona tam istiklal vermek olacaktı. Şeyh Mahmut telgrafımı alır almaz, bir taraftan mahsur kalan yaralı Türk askerlerini dağ yollarından Musul'a gönderirken, öbür taraftan İngilizlere karşı savaşa başladı. Mahmud'un aşiret kuvvetleri İngilizlere uzun müddet kan kusturdular..."

Şii molladan Şiilere ilginç dokundurma

Raporu kaleme alan Muhammedül Mehdi, bugünkü Irak'taki tablonun anlaşılmasına ışık tutacak bazı ilginç tespitlerde de bulunuyor: "Malum-ı devletleri olduğu gibi Irak ahalisi cebr ve şiddet görmezlerse tuğyan ederler. Bunda tarih şahiddir. Küfe meselesinde Abdullah Bin Ziyad'ın yirmi neferle Küfe'ye gelip ileri gelenlerden iki şahsı idam ettiği cihetle bütün Irak ahalisi kendisine baş eğdikleri gibi Muaviye, Küfe reisi Hacer Bin Abdi'yi idam ettiğinden kendisine bütün ahali itaat etmişler ve Haccac-ı Zalim ve Cebr-ü şiddet istimal ettiğinden kendisine itaat etmişler ve dahi geçenlerde Bağdat'ta Nazım Paşanın valiliği zamanında yalnız Diyam aşiretini nehb ettiğinden bütün Irak ileri gelenleri kendisine baş eğip itaat etmişlerdir. Zat-ı samileri yine süratle cebr ve şiddet istimal ve bu hain Arabiyeyi tedip iderseniz bütün reisler kendi kendilerinden itaat ve arz-ı rıhlet idüp sadakat gösterirler, aşiret reisleri bir vali ve ya kumandanın gelmesini müteakip ondan zulm ve katl görürlerse baş eğerler, ahaliyi sever rıfkla muamele eder Cavit Paşa gibi bir zat görürlerse ona muhalefet ederler. Ve istedikleri surette oynarlar. Malumu alileri olduğu gibi bazı yerlerde zulm adaletten daha iyidir. Nitekim Ziyad'ın Basra'ya duhulü meselesi gibi zatı samileri bu babda daha ziyade umura vakıfsınız."

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi