T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
O K U R S Ö Z C Ü S Ü | 12 ARALIK 2005 PAZARTESİ | ||
|
Geçen hafta, Göztepe'deki 'Camiye hayır' yürüyüşü ile ilgili haberlerimizi bugün ele alacağımızı duyurmuştuk. Bu haber, farklı kesimler tarafından, farklı açılardan değerlendirildi. Bize ulaşan mektuplarda, Yeni Şafak'ın duyarlılığını kutlayan sitayişkar ifadeler olduğu gibi, Yeni Şafak'ın 'objektif olmadığını' savunan görüşler de vardı. Ali Cansel, "Kim camiye hayır diyor?" diye soruyor, Yeni Şafak'ın, enerjisini, 'olayları işine geldiği gibi yorumlamak yerine' 'estetikten uzak camileri güzelleştirmek için harcamasını' öneriyordu. İbrahim Bilgin ise, "Türkiye Cumhuriyeti, üç beş kendini bilmeze kalmadı herhalde. Bu ülkeyi bize bırakanlar o camilerin müdavimi dedelerimiz değil miydi?" diyordu. Haber, 'Utanç yürüyüşü' başlığıyla, manşetten verilmişti. Türkiye'de ilk kez, bir topluluk, bir yerde cami inşa edilmesine sokakta gösteri yaparak karşı çıkıyordu. Gösteriye katılanlar arasında, Şehit Aileleri Derneği'nin panosunu taşıyan bir hanım da vardı. Yeni Şafak, detayları da gözönünde bulundurarak, gösterinin niteliğini haber vermişti. Haberde, haberi 'taraflı' bulanların gözünden kaçan bir detay vardı. Gösteriye katılanlar arasında, camiyle bir sorunları olmayan gerçekten çevreci insanların da bulunduğu satır aralarında anlatılıyor fakat cami karşıtı söylemin, çevreci tepkiyi gölgede bıraktığı belirtiliyordu. Gösterideki konuşmacılar arasında, "Türkiye laiktir laik kalacak" diyenler de vardı, "Bizi çiğnemeden buraya cami yapamazsınız" diyenler de. Türkiye'nin laik olduğunu ve laik kalacağını çevreci olanlar da olmayanlar da, yeri geldiğinde söyleyebilir. Ancak, çevreci bir söylemin içinde bu ifadenin ne kadar yeri olduğu herhalde sorgulanmaya muhtaçtır. Çevreci grupların, Göztepe Parkı'na cami yapılmasına karşı gösterdikleri duyarlılığı, aynı bölgedeki başka yeşil alanlara gazino vb. tesisler yapıldığı sırada göstermemeleri dikkat çekicidir. Haberde, bu nokta da vurgulanmıştır. Gösteride, Şehit Aileleri Derneği'nin panosunun kullanılması da araştırılmış ve dernek başkanının, 'hiç bir şehit ailesi cami karşıtı gösteriye katılmaz' şeklindeki açıklamasına haberde yer verilmiştir. Yine de, sözkonusu haberin, 'duygusuz, heyecansız' bir metin olduğu söylenemez. Haberin, gösterideki atmosferi, kendi diliyle eleştirdiği bir gerçektir. Burada, Yeni Şafak'ın yayın politikasını konuşmamız gerekiyor. Yeni Şafak, ülkemizin ve insanlığın iyiliği için varolduğunu, Türkiye'nin değerlerinin Yeni Şafak için önemli olduğunu, çeşitli vesilelerle beyan etmiştir. Yeni Şafak, kendisini, okurlarıyla birlikte, bu toplumun bir parçası olarak görüyor. Toplumu tarihi mecraından çıkarmayı, kendi 'varoluşsal' anlamından uzaklaştırmayı hedeflemiyor. Bu yüzden, toplumun değerleri konusunda, hassas davranma ihtiyacı hissediyor. Camileri de, bu toplumun ve bu ülkenin 'alamet-i farika'sı -ayırdedici özelliği- olarak görüyor. Paris'in veya Londra'nın bir mahallesinde olmakla, İstanbul'un bir mahallesinde olmayı farklı kılan bir nitelik olarak görüyor. Elbette, camilerimizin, mimari estetiğe dikkat edilerek inşa edilmesi gerekir. Eğer daha güzelleri yapılacaksa, camiler içinde estetikten yoksun olanların, yeniden daha güzel bir şekilde inşa edilmesine kimsenin bir sözü olmaz. Ama bu toplum, bu millet, camiye karşı gösteri yapmaz. Bu bir gerçektir, böyle bir gösteri, geçmişte vaki olmamıştır. Yeni Şafak'ın bu haberi, gazetenin yayın politikasına uygun bir tarzda verilmiştir. Bugün gazetenizde yer verdiğiniz cami yapılmasına karşı yürüyüş olayıyla yakından ilgilendiğiniz için çok çok teşekkür ederim. Ben bu insanların Atatürkçü ve vatansever olduğundan emin değilim. Gazetenizin bugünkü manşetinin (Utanç Yürüyüşü) gazetenizin künyesinde yer alan "Yeni Şafak basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder" ifadesiyle nasıl bağdasıyor? Alt başlık şöyle "Türkiye tarihinde ilk kez 'camiye hayır' yürüyüşü yapıldı." Halbuki bu insanlar 'camiye hayır' demiyorlar, 'Parka camiye hayır' diyorlar. Gazetenizin böyle bir manşeti atmasını protesto ediyorum. Zerrin Hanım haksız mıydı? Yeni Şafak'ın önceki gün manşetten 'Ne yazık ki o haklı' başlığıyla verdiği haber, alışılagelmiş 'başörtüsü' öykülerinden çok farklı bir olayı anlatıyordu. Olayın kendi doğasındaki farklılık, habere ve manşete de yansımıştı. Önce olayı hatırlayalım: Bursa'nın Osmangazi İlçesi Belediye Meclisi üyesi Zerrin Aydın, geçtiğimiz Ramazan ayında başını örtmeye karar veriyor. Bu kararını verdikten sonra, maruz kalabileceği 'politik ve medyatik şiddet'ten çekinerek, belediye meclis üyeliği görevinden istifa ediyor. Yeni Şafak, haberi verirken, örtülü kadınlara yönelen bu 'şiddet'e dikkat çekiyor. Zerrin Aydın da, verdiği kararda, daha önce milletvekili olup da, Meclis'te yemin edeceği sırada bu şiddete maruz kalan Merve Kavakçı'nın başına gelenleri hatırladığını belirtiyor. Ve olay, 'Ne yazık ki o haklı' başlığıyla, Yeni Şafak'a manşet oluyor. N. Bağçeci adlı okurumuz, haberin veriliş tarzındaki mantığı sorguluyor. Şöyle diyor: "Bu haberi gazetenizin ne diye manşete çıkardığına kendimce tatminkar bir cevap bulamadım. Bu son haberin de "başörtüsü üzerindeki tartışmalı yasağı" normalleştirici bir etkisi olabileceğinin ya hiç düşünülmediği, ya da bu sorunun çözümsüzlüğe terkedilmesinin sanki mazur gösterilmek istendiği akla geliyor. Sözü edilen meclis üyesinin, herhangi bir açık tepki olmamışken örtüsünün tartışma konusu yapılacağı olasılığını gerekçe göstererek istifası, hem HAKLI hem de HASSAS bir davranış ise, görevine devam etmesi, HAKSIZ ve HASSAS OLMAYAN bir davranış mı oluyor? Bu nasıl bir mantıktır, anlayamadım." Haberin manşete taşınması sürecinde, sayın Bağçeci'nin dikkat çektiği bakış açısı da tartışıldı. Haber, bir kaç şekilde verilebilirdi. 1-Zerrin Aydın, verdiği karardan dolayı eleştirilebilirdi. Zerrin Hanım'ın, henüz somut bir baskıyla karşılaşmadan pes ettiği savunulabilirdi. 2-Haber, sıradan, kısa bir haber olarak da verilebilirdi. Yeni Şafak, birinci seçeneği isabetli bulmadı. Karşılaşabileceği medyatik tacizden çekinerek, kendisi üzerinden rejim tartışması yapılmasından kaçınarak görevden ayrılmaya karar vermesinden dolayı Zerrin Hanım'ı eleştirmek, haksızlık olurdu. Olay, sıradan bir olay da değildi. Böyle bir tacizin varlığı, bir gerçekti. Kadınlara, kıyafetleri yüzünden yapılan ayrımcılık, gerçekten bir baskı oluşturuyordu. Bu ayrımcılığın, kadınlara baskı niteliği taşıdığı açıktı. Bir anda gazete sayfalarını, ekranları doldurabilecek çok yönlü bir politik tartışma bir kadının omuzlarına yüklenebilirdi. Peki, kolay bir şey miydi, bu yükü taşımak? Zerrin Hanım'ın haklı olduğu taraf da, burasıydı. Mefhum-u muhalifinden hareketle düşünüldüğünde, N. Bağçeci'nin söyledikleri doğru. Ama bir de, bu bakış açısı var. Elbette, olaya bir çok açılardan bakılabilir. Yeni Şafak, bu habere, farklı bir açıdan baktı. Takdir, okurlarımızın.
OYAK niçin haber oldu? Ramazan Koç adlı okurumuz, Erdemir hisselerini satın alan OYAK'ın, elindeki hisselerden yüzde 49'luk bir kısmını Fransız şirketi Acrelor'a satma kararının haber değeri taşıdığından kuşku duyuyor. "OYAK'ın Erdemir hisselerini yabancılara satması ile ilgili haberinizi yadırgadım. Adamlara yasal olarak hak vermişlerse elbette satarlar" diyor. Ramazan Koç'un yaklaşımı, ilk bakışta, tutarlı görünüyor. Satmak, OYAK'ın yasal hakkıysa, niçin satmasın? Aslında, Yeni Şafak'ta yer alan haberde de 'niçin satıyor?' denilmiyor. Sadece, okuyucuya ve kamuoyuna, OYAK'ın Erdemir'in satışı sırasında gösterdiği 'milli' hassasiyetle, Erdemir'in bir kısmını Fransız şirketine satma kararındaki toleranslı yaklaşımını kıyaslama imkanı sunuluyor.
Ben gazetemi seviyorum. CIA uçaklarını biz Türkiye basınında en evvel yazarımızdan duyduk. Yeni Şafak ve İbrahim Karagül, Felluce olaylarında da aynı hassasiyetle kimyasal silah kullanıldığına değinmişti ve söyledikleri herşey doğrulandı. Yeni dizaynından da memnunum ama magazinel haberlere de yer verilmesi bazen rahatsızlılk verebiliyor. Belki de daha geniş kesime yayılmak için yapılıyordur. İnşallah ölçü kaçmaz. Bir de bazı gazetelerin ücretli aile, çocuk dergileri gibi ekleri olsa. Yeni Şafak'ın yeni yüzü gerçekten güzel. Serpico'nun hikayesi için özel olarak Ali Murat Güven Beyi kutluyorum. Şemdinli olaylarına göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı Yeni Şafak'a ve olayları yerinde inceleyen Ali Bayramoğlu'na teşekkür ederim. Teknoloji haberlerine daha fazla yer verebilirsiniz. Ek bile verilebilir, Melih Bayram Dede'nin hazırladığı bilişim sayfasını ilgiyle okuyorum. Ancak haftada bir gün yeterli değil. Yeni Şafak'ın 8 yıılık okuruyum. Gazeteyle ilgili tek eleştirim eğitim konusunda yeterli sayfa tahsis edilmiyor. Yıllardan beri Yeni Şafak abonesiyim. Gazetede gördüğüm en büyük eksiklik, aile ve çocuklara fazla yer ayırmamasıdır. Gazete her gün eve gelir benden başka kimse okumaz. Demek ki çocuklarımı ve hanımımı ilgilendiren fazla yazı yok. Sizden ricam çocuk edebiyatı ve aile ile ilgili yeni sayfalar oluşturmanızdır. Selamlar.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |