T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 16 ARALIK 2005 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yasin DOĞAN

İktidarlar, tüm toplumun gelişimini esas alır

Her türlü yetenek ve kabiliyet hürriyet ortamında neşvünema bulur, gelişir. Baskıcı ortamlar, gelişim ve ilerlemenin durağanlaştığı dönemlerdir. Düşünceye, teşebbüse, örgütlenmeye en geniş anlamıyla müsaade edilen ortamlarda tekamül de mümkündür.

Düşünce ve ideolojiler gibi dinler de özgürlük ortamlarında yaşayabilme ve kendini anlatabilme imkanını bulurlar. Bu yüzdendir ki, dini gelişmelerin çatışma ve baskı değil, barış ve hürriyet dönemlerinde hız kazandığı hep vurgulanır.

Peki belli bir siyasi düşünceyi taşıyan toplumsal grupların gelişimleri iktidarda mı, muhalefette mi daha mümkündür? İktidar süreci mi, muhalefet süreci mi gelişmeye hız katar? Bu topluluklar gerilim ortamlarında mı, huzur ortamlarında mı kendilerini geliştirebilirler?

Bu soruların cevabı basittir. Hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun tüm toplumsal gruplar baskı ve gerilim ortamlarında içine kapanır, küçülür, sosyo-kültürel ve ekonomik olarak gerilerler. Belli bir siyasi görüş ve bu görüşe sahip olan gruplar açısından muhalefet dönemleri belki daha mücadeleci, daha dinamik olabilir, ancak bu dinamizm gelişimden ziyade belli bir hedefe ulaşmaya dönüktür. Muhalefet güdüsü, insanlara dayanışma ve hırs katar. Farklı şey söyleyen tüm muhalifler tek bir çizgide buluşur, o da "karşı olmak"tır. Karşı olma duygusu, insanı kamçılayabilir, ateşleyebilir, ancak muhalefetin kazandırdığı bu dinamizm, gelişme ve ilerlemenin olacağı anlamına gelmez. Çünkü ilerleme belli bir açılım sürecinin varlığını ve belli imkanlara sahip olmayı gerektirir.

Gerilim dönemleri insanların mevcudu korumayı önplana çıkararak, mevcutla yetindiği dönemlerdir. Özgürlük dönemleri ise mevcudu arttırmak için rekabetin yaşandığı dönemler…

İktidarların görevi en geniş anlamıyla özgürlük ortamını tesis ederek, gelişimin önünü açmaktır. İktidarın sağladığı açılımlardan istifade edecekler yalnızca belli bir partiyi iktidara taşıyan kesimler değildir.

Yağmurun herkesi ıslatması, güneşin herkesi ısıtması gibi, iktidarların sağladıkları özgürlük ortamları ve demokratik açılımlar da toplumun hangi düşünceye sahip olursa olsun tüm kesimlerine yarar sağlar. Önemli olan bu imkanlardan yararlanmasını bilmektir. İktidar dönemi ve özgürlük ortamları muhalefet dönemlerine göre belli bir rehavet de üretebilir. Özgürlük ortamın sağladığı imkanları kullanarak gelişim için mücadele etmek yerine konformizmin sığ sularında boğulmak da mümkündür. Toplulukların gelişimi, bu toplulukların sahip oldukları vakıfların, derneklerin, sanatsal ve ekonomik varlıkların gelişimiyle ölçülür.

İktidarlar sadece belli bir kurumu veya çevreyi ayağa kaldırmak durumunda değildir. İktidarların görevi her türlü kurum ve çevrenin ayağa kalkabileceği, gelişebileceği ortamı hazırlamaktır. Partileri iktidara taşıyanlar belli çevrelerdir, ama iktidarlar belli çevrelerin gelişimini sağlamakla değil, tüm çevrelerin gelişiminin önünü açacak ortamı üretmekle mükelleftirler.

Demokrasinin güzel tarafı da budur.

Rekabetten kaçınmak veya özgür rekabet ortamının sağlanmasından endişe etmek yerine, rekabet edebilir hale gelmeye çalışmak asıldır. O halde iktidarların en asli görevi tüm vatandaşların yararlanabileceği siyasi, ekonomik ve kültürel vasatı üretmektir. Yani belli kesimlere temiz hava sağlamaya çalışmak yerine, tüm toplumun teneffüs edebileceği temiz bir atmosferi üretmek…

Bunu yapabilecek olanlar ise marjinal/ideolojik partiler değil, geneli kucaklayan kitle partileridir. Bunu başarmanın asgari şartı ise bu partilerin misyon ve vizyon sahibi olmasıdır. Misyon, partilerin siyasal ahlak ve siyasi ideallere sahip olmasıdır. Partilerin gerçek anlamı, taşıdığı misyonla ortaya çıkar. Vizyon ise partilerin başarıyı yakalayabilmek için sahip olması gereken ufuk, perspektif, derinlik, tecrübe ve donanımdır.

Ancak belli özelliklere ve belli ideallere sahip olan partiler tüm toplumu kucaklayacak ve tüm toplumun önünü açabilecek performansı yakalayabilirler. Türkiye'nin son üç yılda yakaladığı performans bu yolda mesafe kat edilmeye başlandığının bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi