T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 16 ARALIK 2005 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Daha az heyecan, daha çok akıl

CHP lideri Deniz Baykal'ın heyecanını anlıyorum aslında: Bir an önce başbakan olmak istiyor... Yine de anlamadığım bir nokta var: Amacına erişmeyi de engelleyebilecek sözleri nasıl oluyor da ağzından kaçırabiliyor Deniz Bey?

Daha önce defalarca yazdığım bir kanaatim var benim: 3 Kasım 2002 seçimleri Ak Parti iktidar olsun diye yapılmadı; sandıktan çıkması beklenen tablo farklıydı. Evet, Ak Parti'nin en çok oyu alarak birinci parti olacağı görülüyordu; ancak sandıktan dört partili bir Meclis tablosu çıkınca üç parti biraraya gelerek hükümeti oluşturacak ve Ak Parti muhalefette bırakılacaktı. Bu planı yapanların kafasındaki başbakan adayının da Deniz Baykal olduğuna inanıyorum ben...

Olmadı. Genç Parti planı bozdu ve Meclis'e sadece iki parti girebilince Ak Parti aldığı oyun çok ötesinde milletvekili çıkartabildi. Bu da rollerin değişmesine sebep oldu: CHP ve lideri Deniz Baykal muhalefette kaldı, Ak Parti iktidara geldi ve bir süre sonra Tayyip Erdoğan başbakanlık koltuğuna oturdu... Cem Uzan Ak Parti'yi suçluyor ama, sonradan başına gelen, 'Ak Partisiz hükümet' hesabını bozmanın cezasıdır...

Yiğidi öldür, hakkını ver. Kendisi unutsa bile ben unutamam: Bugün başbakanlık koltuğunda Tayyip Erdoğan oturuyorsa, bunu sağlayan gelişmelerin başlangıcını Deniz Baykal'ın konuya olumlu yaklaşımına borçluyuz...

Bu konuyu bana hatırlatan Milliyet'te köşesi de olan Aydın Doğan'ın ekonomi danışmanlarından Yaman Törüner'in dün okuduğum yazısı oldu.

Yaman Törüner, ekonomide birbiri ardına kaydedilen başarılara bakıp kendi kendine şunları soruyordu dün: "Peki, bayram değil, seyran değilse, eniştem beni niçin öpüyor? / Niçin, bu hükümet iktidarda iken öpülüyoruz? / Niçin, durduk durduk da, şimdilerde Atatürk ve ordu üzerinde tartışma yapılıyor? Hangi cesaretle, alt kimlik-üst kimlik tartışılabiliyor? / Yoksa, bu hükümeti getirenlerle, birkaç yıl önceki büyük krizi çıkaranlar aynı kişiler miydi? / Yoksa, Ecevit, Derviş ve Erçel işbirliği mi yaptı? / Yoksa, bazı büyük işadamları bilerek mi batırıldı? / Yoksa, minareyi çalan, kılıfı hazırlayan mı? / Peki, neden bu hükümet alternatifsiz? ABD ve şimdi de Irak harekâtına hazırlanan asker destekledikçe, hükümete alternatif çıkabilir mi? / Bize bir şeyhler oluyor. Hep bu şeyhler sayesinde."

Başkaları 'komplocu yaklaşım' diye karşı çıksa bile, geçmişte Merkez Bankası başkanlığı yapmış, siyasete de karışmış olan Milliyet yazarı Yaman Törüner'in sorularını yararlı buluyorum ben. Tek şartla: Doğruyu öğrenmek için sorularını gerçek muhatabına sorması şartıyla...

Keşke bir günlüğüne konumlarını değiştirseler de, Milliyet'in sahibi Aydın Bey gazetesinin yazarı ve ekonomi danışmanı Yaman Bey'e, günlük "Ekonomide neler oluyor?" sorusunu sormak yerine, Yaman Bey patronu Aydın Bey'e dönüp, "3 Kasım 2002 seçiminde sizin de üzerinde kafa yorduğunuz esas plan neydi?" diye sorabilse... Aydın Doğan'ın Yaman Törüner'e vereceği cevabın kanaatimi destekleyeceğine inanıyorum...

Genç Parti'nin yüzde 7,5 gibi öngörülemeyen bir seçim başarısı göstermesi yüzünden akim kalan eski senaryo yeniden fırına verildi şu günlerde. İstenen, Ak Parti'yi zorlayarak ülkeyi erken seçime götürmek... O durumda eski planın dört yıllık bir gecikmeyle bu defa gerçekleşeceğine inanıyor bu hesabı yapanlar... Hayır, Ak Parti'nin oylarının çok düşeceğini düşünüyor değiller; onların hesabına göre de Ak Parti son oy oranını bir erken seçimde koruyacak... Ancak söyle düşünüyorlar: Genç Parti yok, bu durumda Meclis'e dört parti girer ve üç partinin birleşerek koalisyon hükümeti kuracakları, Ak Parti'yi muhalefete iten senaryo yeniden canlanır...

Deniz Baykal'ın heyecanının altında yatan hesap bu. Partisinin iktidarına, kendisinin başbakanlığına bir gıdımlık mesafe kaldığını düşünüyor ve şartları oluşturmak için heyecanlanıyor Deniz Baykal...

Yine de anlamadığım bir yönü var bu heyecanın: Beklenen olsa bile, halkımızın temel değerlerini planına paspas etmekten çekinmediği için, yönetilemez bir ülke sırtlamış olmayacak mı Deniz Bey? Bir yolsuzluk dâvâsı 'sanığı' ile dayanışma için yardımcılarını Van'a kadar göndermesi... Kullananın zihninden geçmeyen anlamlar yükleyerek 'üstyapı – altyapı' kavramlarını işlevsiz kılması... 'Dindar hırsız' suçlamasının yol açacağı zihin karmaşası...

Hiç iyi yapmıyor CHP lideri, hiç iyi yapmıyor...

Siyasete bucak düzeyinde başlayanlar bile bir gün Meclis'e girmeyi ve başbakan olmayı düşler, düşlemelidir de... Aksi halde siyaset gibi zor bir uğraş kolay çekilmezdi. Ancak, başbakan olmak için bazı değerlerin yerli yerinde tutulması da gerekmiyor mu?

Daha az heyecan, daha çok akıla ihtiyaç var şu günlerde...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi