AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Avrupa Birleşik Devletleri ve 'Yeni Amerikan Yüzyılı'nın sonu
Brüksel zirvesinden kim kazançlı çıkacak? Avrupa Birliği mi, Türkiye mi? Türkiye'nin üyeliğini en fazla kim istiyor? Avrupa Birliği mi, Türkiye mi? İki sorunun cevabı da Avrupa Birliği... Pazarlık konuları, Türkiye'nin önüne sürülen ve sadece Türkiye'ye özgü olan şartlar, Kıbrıs'ın meselesi, kalıcı kısıtlamalar, ucu açık müzakere ve geleceğe yönelik belirsizlikler Türkiye'de tartışmalara yol açabilir. Ancak 3 Ekim'de başlayacak ve uzun sürecek müzakere süreci, Brüksel zirvesinden daha zorlu geçecek. Avrupa Birliği, Brüksel'de ortaya koyduğu müzakere anlayışını aynen devam ettirecek. Büyük hedefler için küçük sorunları pazarlık malzemesine dönüştürecek. Rum Kesimi'ni pazarlık malzemesi yaptığı gibi... Rumların, AB'nin gelecek perspektifi içinde ne ağırlığı var? Hiç... Rumları öne çıkararak Türkiye'nin pazarlık gücünü kırmayı denediler. Avrupa, Türkiye'nin zaaflarını sonuna kadar kullanacak. Bu yönüyle "ahlak dışı" bir pazarlık yöntemi izledi/izleyecek. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in aylardır söylediği, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın son televizyon konuşmasında açıkça ortaya koyduğu "büyük hedefler"e küçük adımlarla ulaşmayı deneyecek. Bunu, ortaklığın gerektirdiği güven prensibini yerlere sererek, emrivakilere bel bağlayarak, Türkiye'yi rencide ederek sürdürecek. Brüksel'deki pazarlık teknik olarak çok başarılıydı. Eğer Türkiye'nin AB üyeliğine karşıysanız, alınan sonuç sizi asla tatmin etmeyecek. Eğer AB üyeliğini istiyorsanız bu büyük bir zafer. Ben burada iki ihtimalin dışındaki bazı konulara dikkat çekmeye çalışacağım. Avrupa'yı süper güce ulaştıracak, ABD'nin dışında yeni bir küresel aktör olarak öne çıkaracak, ABD'nin nüfuzunu dengeleyecek güce eriştirecek en önemli gelişme Brüksel'de alınan karardır. İrlanda'dan İran'a, Polonya'dan Doğu Akdeniz'e uzanan dev bir imparatorluk var artık. Türkiye ile birlikte dünyanın en büyük ekonomik gücü olan Avrupa, artık Ortadoğu'da, Afrika'da, Karadeniz'de, Kafkaslar'da, Orta Asya'da ve Doğu Akdeniz'de çok daha etkin olacak. Bu kararla Avrupa, bir kıtasal güç olmanın ötesine geçerek süper güç olmanın kapılarını araladı. Avrupa kime meydan okudu? Avrupa'nın yükselişi bir meydan okumadır. ABD'nin 1995'ten bu yana izlediği tek yanlı politika, küresel iktidar ve kaynakları paylaşmama stratejisi Avrupa'nın en güçlü motivasyonunu oluşturdu. Bu nedenle meydan okuma özellikle ABD tarafından dikkatle izleniyor. Dört yıl içinde 77 milyon vatandaşı emekliye ayrılacak olan, 10 yıl içinde mali açığı 72 trilyon dolara çıkması öngörülen Amerika'nın sessizliği kimsenin dikkatini çekmiyor mu? Kopenhag Zirvesi'nde büyük gürültü çıkaran ancak Brüksel'in tepkisiyle karşılaşan ABD, son aylarda garip bir sessizlik örneği sergiliyor. Ben sessizliğin bir ABD manevrasıyla, dünyayı şok edecek bir gelişmeyle bozulacağından endişe ediyorum. Küresel işgal planlarıyla dünyayı dehşete düşüren ABD artık dizginlenmesi gereken bir güç olarak algılanıyor. AB, Türkiye tercihiyle bu alanda hızla öne çıkmaya başladı. Atlantik İttifakı'nın bölünemeyeceğini düşünenler nerede? ABD ile Avrupa arasındaki açının bir daha kapanabileceğini düşünen var mı? Dünya hızla bloklara ayrılıyor. ABD-İngiliz-İsrail cephesi, Avrupa Birliği ve Rusya-Çin-Hindistan ilişkilerinin sonucuna göre şekillenecek bir Asya gücü öne çıkıyor. Böyle bir durumda Türkiye'nin tercihini Avrupa'dan yana kullanması ve Avrupa'nın Türkiye'yi yanına çekerek mevzilerini güçlendirmesi geleceğin dünyası için çok köklü değişikliklere zemin hazırlayacak. Avrupa, Türkiye kararıyla, ABD tehdidi altında bulunan Ortadoğu'ya daha da yakınlaşacak. Avrupa-İran, Avrupa-Suriye, Avrupa-Kuzey Afrika ilişkileri daha da güç kazanacak. 1952 yılından bu yana bölgesine ve dünyaya bakışını ABD-İngiliz tezlerine göre şekillendiren, 1990'lardan sonra ise ABD-İngiliz-İsrail tezlerine göre hareket eden Türkiye, dış politikada önemli dönüşümlerin eşiğinde. Türkiye'nin bölgesel ve küresel politikaları ABD-İngiliz tezlerinden uzaklaşıp AB ortak dış politikasına yaklaşacak. Bölgesel bir güç olarak öne çıkmasının engellenmesi, Batı Avrupa'ya entegre edilerek kontrol altında tutulması ve İngiltere ile birlikte Avrupa içinde bir Amerikan ekseni oluşturması amacıyla Türkiye'nin üyeliğinin ABD tarafından desteklendiği tezi çok güçlü. Ama ben ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediğine inanmayanlardanım. Bu nedenle , ABD'nin Türkiye-AB birlikteliğini bozacak gelişmelere imza atabileceğini düşünüyorum. Müzakereler döneminde ABD'nin Türkiye'ye "merkez ülke olma" yönündeki taahhütleri etkili olacak. İngiltere ve Türkiye üzerinden AB'ye müdahalelerini sürdürecek olan Amerika, bu açıdan da müzakereleri etkilemeye çalışacak. Türkiye'nin üyeliği hem Türkiye hem de Avrupa için bir güvenlik projesidir. Kimse başka neden aramasın. Ortada başka bir amaç yok. ABD'nin Ortadoğu'yu dizayn etmesi ve bölge üzerindeki paylaşım savaşı Türkiye'nin kaderini çiziyor. Üyelik süreciyle İslam dünyasının güç olma şansı ertelendi. AB Türkiye ile "İslam tehdidi"ni sınırlarının dışında tutma amacına önemli ölçüde yaklaştı. Ancak güvenlik stratejileri uzun sürecek müzakere döneminde ciddi değişikliklere uğrayabilir. ABD, Avrupa ve Asya güçleri arasındaki küresel paylaşım, dengeleri her an değiştirebilir. Bunlar, Türkiye'nin AB üyeliği üzerinde derhal etkisini gösterecektir. AB'nin "güvensizlik" üzerine kurduğu müzakere süreci, Brüksel'deki rahatsız edici pazarlık yöntemiyle birleştiğinde önemli riskleri barındırıyor. Özetle, Brüksel'de alınan karar, bütün dünya için, "tek kutuplu dünya düzeni" ihtimalini ortadan kaldırdı. Amerika için, "Yeni Amerikan Yüzyılı"nı daha başlamadan bitirdi. Türkiye için ise yeni bir kader çizgisi belirledi. Artık üyelik süreci bu gerçeklerle tartışılacak...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |