AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Tanrı Türkiye'yi korusun!
Bugün 18 Aralık. Yani büyük günün ertesi. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusunun kabul edilip edilmediğinin, müzakere tarihi verilip verilmediğinin artık bilindiği gün. Ama bu yazının yazıldığı gün o gün değil. Yazı 16 Aralık'ta yazılıyor. Yani bugün (yazının okunduğu değil yazıldığı gün itibariyle bugün) siz de tıpkı benim gibi henüz hiçbir şey bilmiyorsunuz! Ne AB maceramızın ne olduğunu biliyorsunuz, ne hangi kaynana adayının hangi gelin adayına "Gelinim Olur musun?" diye sorduğunu. Bu ikisini aynı cümle içinde nasıl anarsın, demeyin sakın bana. Durup dururken varmadım ben bu sonuca. Son on beş gününü dünyayla bağını koparıp tüm vaktini evde ama sanki ayrı bir gezegendeymiş gibi bilgisayar başında geçiren ve dünyada neler olduğunu öğrenmek için bu sabah televizyonu araç olarak seçen biriyim çünkü ben. Sabahtan şu saate kadar da Türk televizyonları arasında o kanaldan bu kanala gezip duruyorum ve işte vardığım sonuç bu! Gelinim Olur musun?'da neler olacağı en az Brüksel'de neler olacağı kadar önemli. Nasıl mı? Şöyle efendim: Bildiğiniz gibi haber kanallarında heyecan son safhada. Canlı yayınlarında bir Brüksel'e bağlanıyorlar, bir stüdyodaki konuklarıyla durum değerlendirmesi yapıyorlar. Gelin seçmece yarışmasını icat eden kanal da öyle. Bir yandan Türkiye'yi ekrana kitleyen yarışmada neler yaşandığını özetliyor (evdekiler 3.5 aydır içerdeymiş, ben 15 güne dayanamadım!) bir yandan da hem yorum hem anons yapıyorlar: "17 Aralık büyük gün! Acaba kimler sevinecek, altınları kimler alacak? Hangi kaynana adayı hangi gelin adayına şu çok önemli soruyu soracak: Gelinim Olur musun?" Öteki kanallar ise tam anlamıyla iki arada bir derede. AB haberleri ağırlıklı haber bültenlerine, ağlak kadın programlarına devam etseler de, gelin seçmece yarışmasına asla ilgisiz değiller. Çeşitli vesilelerle yarışmadan görüntüler gösterip yarışmayı yayınlayan kanalın reytingini tırtıklıyorlar. Logoyu ekran dışında tutma amaçlı ayıklama-büyütme operasyonu görüntüyü bozsa da, bu çok önemli değil. Çünkü Semra'nım verilen ev-araba+keseler dolusu altını alabilmek için (Semra'nım'ı hemen yargılamayın, bunun ödüllü bir yarışma olduğunu sakın unutmayın!) öyle ateşli konuşmalar, öyle renkli gösteriler yapıyor ki, bu gerçekten hiç önemli değil. Efendim, ben televizyon karşısında geçirdiğim saatler sonunda (hiç pişman değilim), AB konusunda olduğu gibi bu çok önemli konu hakkında da neler öğrendim neler... Bir kere Semra'nım Türkiye'nin en ünlü kaynana adayı. Oğlu Ata Türk'e "Aşık olup olmadığını ben sana söylerim" diyecek kadar despot, kendi ifadesiyle otoriter. Oğlu Ata ise, Türk halkının oylar gönderip 'favori gelin adayı' payesiyle onurlandırdığı Sinem'e aşık. Ama Semra'nım bu aşka da, Sinem'in 'seçkin bir aileye gelin olabileceğine' de inanmıyor. O yüzden de etmediğini bırakmıyor. Artık ne kadar bağırıp çağırdı ise kıza, mazlum olana sahip çıkma gibi pek güzel bir özelliği olan Türk halkı son hafta insafa gelmiş ve birinciliği alıvermiş Semra'nım'ın elinden. O da altınları kaybedeceği tehlikesiyle yüzleşip resti görmüş ve evden salıverilmelerinden bir gün önce kıza yeşil ışık yakmış. Şimdi, 'dediklerimizi yerine getirir, şunu şunu yaparsa ne âlâ, evimize gelin diye girebilir', buyuruyor. Evde başka gelin, kaynana ve damat adayları da var tabi. Ama daha çok figüran konumunda onlar. Yarışmanın esas kızı, pardon kaynanası Semra'nım. O kadar başarılı, o kadar başarılı ki televizyon programları yapabilir, dizilerde oynayabilir hatta siyasete bile girebilir, hafazanallah! Dedim ya, bugün 16 Aralık. Bakalım yarın neler olacak? Türkiye bu çok önemli iki sorunu nasıl aşacak? 17 Aralık'ı heyecanla bekliyor ve Tanrı Türkiye'yi Semra'nım'ın elinde Sinem durumuna düşmekten korusun, diyorum.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |