T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Savaş oyunları ve savaş gerçekleri...

Savaş karşıtı tepkiler büyüyor. Önceki gün ABD, Yeni Zelanda, Japonya, Rusya, Avusturya, Fransa, Pakistan, Almanya, İngiltere, İspanya, Suriye, Mısır, Lübnan, Bahreyn ve Filistin'de meydanlar savaş karşıtlarıyla doldu. Washington'daki gösteriye 100 bini aşkın protestocu katılmıştı. San Fransisco'da ise 50 bin. Protesto geleneği hemen hiç olmayan Japonya bile son 10 yılın en kabalık gösterisine sahne oldu.

Ne var ki bu girişimler sürerken diğer yandan savaş takvimi kendi başına ilerliyor.

ABD hazırlıklarını yoğunlaştırıyor. Ocak ayı sonunda 100 bin amerikan askerinin bölgeye yerleşmesi bitmiş olacak. Ne BM silah denetçilerinin rahat çalışma koşulları ve silahların varlığı konusunda elle tutulur bir sonuca ulaşmamaları, ne de Irak'ın CİA yetkililerine "silah deposu olarak şüphelendiğiniz yerleri gelin denetleyin" önerisi, Washington'u asli niyetinden, Irak'ı vurmak kararından alıkoyabilecek gibi değil.

İngiltere de ABD ile arasındaki operasyonun içeriği ve sonrasına ilişkin bazı ihtilaflara rağmen, savaş oyununu derinleştirmekten geri durmuyor. Blair, salı günü yaptığı bir konuşmada Irak'ı "nükleer program"a devam etmekle, kimyasal silahlar üretmekle ve El-Kaide örgütüne bağlı hareket etmekle suçluyor, kaynak ve kanıt olarak İngiliz İstihbarat Servisi'nin çalışmalarını gösteriyordu.

Bu azgın İngiliz tavrı özellikle AB'nin bir bütün olarak ya da parçalı olarak farklı öneri ve tutumla ortaya çıkma ihtimalini azaltıyor, başka bir deyişle AB'nin özelikle dış politika kimliği ve politikasındaki yokluğun, en azından zafiyetin altını çiziyor. Sonuçta Abdullah Gül'ün Arap ülkeleriyle kurduğu ilişkinin Almanya ve Fransa üzerinden Avrupa'yı tetikleme ihtimalini iyice "soru işareti" haline dönüştürüyor.

Ne yazık ki, gerçekler ve gelişmeler savaş istikametinde...

Pis bir savaşa doğru gidiliyor.

Kürşat Bumin dünkü yazısında, bu "pislik"le ilgili olarak Liberation Gazetesi'nde çıkan Sami Nair imzalı bir yazıdan önemli alıntılar yapmıştı. Akıllara nakşolsun diye bu kez de biz maddeler şeklinde Kürşat'tan alıntılayalım:

"Bugün dünyada bilinen petrol rezervlerinin yüzde 65'i Ortadoğu'da. Bugün petrolün toplam enerji tüketiminin içindeki payı yüzde 40. Petrol önümüzdeki otuz yıl içinde de birinci enerji kaynağı olarak kalacak. Ortadoğu bu açıdan önemli çünkü petrol en az maliyetle burada üretiliyor. ABD dünya petrol üretiminin dörtte birinden fazlasını emmesine rağmen, kendi petrol üretimi sürekli düşüyor. Irak'ın ABD'yi özellikle rahatsız eden bir tarafı var. Çünkü Irak, petrolden elde ettiği geliri ülke içinde daha çok yatırıma dönüştüren ve dolayısıyla petrol fiyatının yükseltilmesine olumlu bakan bir ülke. Ayrıca Irak, ambargo sonrası hemen faaliyete geçmek üzere, ABD ve İngiltere'yi dışarıda tutarak, Fransa, Rusya ve Çin ile petrol üretimine ilişkin anlaşmalar yapmış. Muhtemel bir Irak seferi, ABD ve İngiltere'nin dışarda bırakıldığı bu "paylaşım"ı da yeniden düzenleyecek. Nitekim ABD'nin Irak dışında bulunan muhaliflerle görüşmelerinde bu yeniden paylaşım meselesi birinci konu..."

Peki savaş çıkarsa, savaş sonrası neler üretecek?

ABD ve İngiltere'nin paylaşım ve denetim arzusu nelere yol açacak?

Aslında şu anda gözlemci ve siyasetçilerin zihnini meşgul eden ana soru bu...

"Bölgeye demokrasi gelecek" türü "Amerikan propagandasını andıran palavralar" bir yana, bu soruya bulunan her yanıt, daha doğrusu bu yanıtın ABD tarafından hangi çerçevede arandığını öğrenmek daha da iç karartıyor.

Manzara açık:

Bölgenin, buradan hareketle dünya siyasetinin istikameti Washington'da iki grubun tartışmasına sıkışmış durumda. Bir yanda CİA ve Dışişleri Bakanlığı'nın önerileri var, diğer yanda Pentagon'un ve Başkan Yardımcısı'nın...

Birinci grup "Saddam'ın devrilmesinin bölgeye istikrar gelmesi, yani petrolün kontrol altında tutulması için yeterli olacağı" kanaatinde. İkinci grup ise "Saddam'ın devrilmesinin bir başlangıç olacağını, buradan alınacak güçle bölgenin ABD yanlısı bir şekilde yeniden dizayn edilmesinin şart olduğunu" söylüyorlar...

1980'lerden beri süren bu iki fikrin mücadelesini baba Bush döneminde birinci grup kazanmıştı, bugün ibre ikinci gruba yakın...

Bu arada Türkiye'deki ABD ve savaş yanlılarını hala anlayamıyorum....



22 Ocak 2003
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED