|
|
Yasak ütopyalarımız için gizli yeminlerimiz var
Sanki sonrası hep kalıyor... Çoğu zaman gördüğümüzü, hissettiğimizi sandığımız birçok şey sırlarla örtülüp içimizde garip bir burukluk ve hüzünlü bir şaşkınlık olarak dağılıp gidiyor. Bazen öyle anlar oluyor ki, kalplerinde küllenen ütopyalarını gizli bir yemin gibi taşıyan yanıbaşımızdaki insanların varlığından bile haberimiz olmuyor. Yorgun ve yaralıyız, kanun hükmünde bir hayatın kıyılarında suçlu gibi yaşamaktan. Yıllardır hayatın yanından zehirli bir telaşla geçip gittik, sırf aşklarımızı ve tarihimizi koruyabileceğimiz uzak bir ülke bulabilme umuduyla... Ama öyle bir ülke hiç olmadı. Üç beş kişi kaldık şu dünyada hâlâ gençliğini özleyen. Kalbimizdeki "yasak ütopyalar" adına gizli yeminler edip, henüz büyüsü bozulmamış aşklarımız adına direnmekten başka bir şey gelmez elimizden... Eğer ütopyalarımıza ve sırlarımıza ihanet edersek aşk ağrısını geri alacak, içimiz daha çok üşüyecek... Sadece ütopyalarımız sayesinde biraz olsun bu dünyada varolduğumuzu, bu dünyanın bize ihtiyacı olduğunu hissedebiliyoruz. Çünkü kendimizi bu dünyaya ait hissetmememiz için içimizdeki çok şeyi kırıp yerlebir ettiler. Aşkların vurgun yediği, yüreklerin inadına kanatıldığı bu dehşet verici insan ilişkilerinin egemen olduğu dünyada ütopyalarımız olmadan nasıl yaşanabilir ki... Neden hep uçurumların kenarında yaşamaya yazgılı olduğumuzu şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü bizi esirgeyip bağışlayan o büyü hızla eksiliyor hayatımızdan. Artık aşkımız da bizi koruyamıyor. Ne zamandır birbirimizden bile kaçak ve korkak yaşıyoruz. Şimdi kalabalıklardan, duygusuz dalgınlıklardan sonsuz alınganlıklara kapılıp hep arka odalara çekiliyor ütopyalarımız. Tıpkı ürkek ve yaralanmış çocukluğumuz gibi... Yıllardır zamanın acıların en iyi ilacı olduğunu, her şeyi affedeceğine inandık. Oysa ne çok yanılmışız. Meğer zaman aşkların da, ütopyaların da en acımasız tanığıymış. Meğer yıllardır acılarla büyüttüğümüz hayallerimiz hayatımızın tek kristaliymiş... Şimdi ütopyalarımızı örten tesellisiz hüzünlerden, sıkıntılı kaygılardan, aşklarımızı zehirleyen kuşkularımızdan anlıyoruz bunu. Üzerine acılarımızın gölgesi düşen tarihimizle o büyük ayrılığa henüz hazır değiliz. Her ne kadar altında kaldığımız anılardan yorulmuş olsak da, yine de geriye ütopyalarımızı besleyen o büyük sır kalacak... Yenilgi mevsimi hiç bitmese de, her gün hayallerimize "yeni Naziler" dadansa da ütopyalarımız hep ilk gözağrımız olacak kalacak. Ve biz felaketimizin kıyısında körebe oynamaya devam edeceğiz...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |