|
|
SEVDA ALKAN
Polisiye yokluğuna isyan ettim' Kendisini yazmaya teşvik eden en temel sebebin Türkiye'de polisiye roman türünde gözlenen bu geri kalmışlık olduğunun altını çizerek belirten Aysu, artık adliye koridorlarından çekilmiş olmakla birlikte, geçmişte işini coşkuyla yapan oldukça iddialı bir avukat olduğunu da gururla kaydetmekte. Ünlü yazar, savunma kürsününü terkedip suç dünyasının karanlık dehlizlerine dalış öyküsünü ise şöyle aktarıyor bizlere: "70 milyon nüfusu olan böylesine dinamik bir ülkede son yıllara dek bir tane bile polisiye roman yazarı çıkmadı. Polisiye roman okumayı sevenler bu türün Batılı ustalarının tercüme kitaplarına mahkumdu. Çünkü piyasada yerli kitap yoktu. 1989 yılında dış dünyadan elimi ayağımı çekip eve kapandım ve inadına yazmaya başladım. Küçük çalışma odamda ardarda beş altı polisiye roman kaleme aldım. Eşim ilk önce neyle uğraştığımı farkedemedi. Epey bir zaman sonra 'Kuzum sen ne yazıp duruyorsun böyle her gün?' diye sordu. Ben de gülerek, 'Polisiye roman yazıyorum' dedim. Kitaplarımdan birinin taslağını okudu. Ardından da o kitabı mutlaka bastırmam gerektiğini söyledi." Hayal gücün yoksa yaklaşma İyi bir polisiye roman yazarı olmak için herşeyden önce zengin bir hayal gücü gerektiğini vurgulayan Aysu, kitaplarını zihninde kurgularken en çok akıcılığı ön planda tuttuğunu belirtiyor. Derin karakter analizlerinden ziyade akıcılığa prim veren polisiye türünü daha çok sevdiğini söyleyen Aysu "Benim stilim de buna yakındır. Bir okuru romana bağlayabilmek için hızlı bir tempo ve akıcılık gerekir. Bunu yakalayamazsan, hele de bu hız çağında okur kitaptan çok çabuk sıkılır. Benim romanlarımı okuyanlar öteki sayfada ne olacak diye merakla çevirebilmeli" diyor. Sezgileri sayesinde bazı büyük toplumsal olayları adeta Türkiye'nin geleceğini okumuşçasına çok önceden yazdığını söyleyen Aysu, buna örnek olarak da Susurluk kazasının bir başka görünümü olarak tanımladığı "Cellat" adlı kitabını gösteriyor. Ona göre, "yaşadığı çağın olaylarını dikkatle gözlemleyen her insan, çevresinde neler olup bittiğini ve yakın gelecekte neler olacağını kolaylıkla kestirebilir." Popüler polisiyenin Anadolu topraklarındaki duayeni Aysu, şimdilerde Türkiye'nin sıcak gündeminden sıyrılıp daha çok psikolojik boyutu olan inceden inceye hesaplanmış suçlar ve onları işleyen karmaşık ruhlu suçlulara merak sarmış durumda. Yani kendisinin "birinci kategori" dediği türde eserler vermenin hazırlığını yapıyor. Sözün özü, Türk edebiyatındaki detektif Mike Hammer ve yazarı Mickey Spillane'e ilişkin tarihsel eksiklik bir nebze giderildi gibi. Şimdi sıra, daha sofistike bir çizgideki türlerin, sözgelimi yamyam doktor Hannibal Lecter ve yazarı Thomas Harris'in yokluğunu telafi etmede!
AKLI GAZETECİLİKTE KALMIŞ!
"Benden sonra çıkan çok usta kalemler oldu tabii, ama bu işin hiç olmazsa bir düzen içinde öncülüğünü yapan kişi olmanın şerefi bana aittir" diyen Osman Aysu roman yazmaktan daha çok zevk aldığını farkedince avukatlığı bırakıp kendini tümüyle romancılığa adamış. Bir de hayatı boyunca kavuşamadığı bir gençlik aşkı var ki o da; gazetecilik. Çok istemesine rağmen gazeteci olamayan Aysu "Muhabirlik, yazarlığın bir tür ön hazırlığıdır" diyor ve özellikle genç gazetecilere yol gösteriyor. Aysu'ya göre özellikle polis muhabirleri, iyi gözlem yapabilirlerse ileride iyi bir polisiye yazarı olabilirler.
|
|
|