|
|
Herkes ABD'nin Irak'a müdahalesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Ortada dünyayı ikna edecek bir gerekçe yokken, savaş neden kaçınılmaz?
Kaçınılmaz demek ne kadar doğru bilemiyorum. Çünkü olmaması yönünde binde birlik bir ihtimal bile varsa, mesela Saddam sürpriz yaparak çekilebilecekse hâlâ savaşsız çözüm bulunabilir demektir. O zaman Amerika'nın yeni bir strateji geliştirmesi gerekebilir. Bu strateji, savaş olmayabilir ama her halükarda bölgede yığınak yapacağı kesin gibi. Çünkü, savaşın Saddam'ı alaşağı etmek için yapılmayacağı açıktır. Büyük çaplı ve devamı gelebilecek bir operasyon olduğu anlaşılıyor. Zaten, Türkiye'ye yönelik talepleri de en az 5 yıllık bir operasyon olacağını gösteriyor. Yeni Wolfowitz doktrini de artık Amerikan askerlerinin girdiği bölgede kalmasını öngörüyor. Bu doktrin, "anayurt" denilen Amerikan topraklanın artık bu sınırlar içinde korunamayacağı prensibine dayanıyor. Gerçi dünyanın her yerine müdahale ettiler ama bugüne kadar anayurtlarının hep güvenlik içinde olduğunu düşünmüşlerdi. Saddam'ın da Amerikan topraklarına yönelik tehdit olduğuna inanıyorlar. Saddam'ın ağır silahları, kimyasal silahları olduğunu düşünüyorlar ve bu silahların varlığına ilişkin bir kanıt bulunamamasının da bunların olmadığını değil, sadece iyi saklandığını gösterdiğini söylüyorlar. Bu noktada yapacak bir şey yok. Denetçiler silah bulamadıklarında bile ABD, "demek ki Saddam bunları iyi saklamış" diyecek.
ABD bunu terörle mücadele adına yapıyor. Bu kadar zayıf, hatta yok sayılabilecek argümanlarla uluslararası hukuk pas geçilerek terörle mücadele hedefi ne kadar inandırıcı olabilir?
Uluslararası hukuk açısından son derece sakat argümanlar olduğu belli. Hukuksal olarak destekleyemedikleri gibi toplumsal meşruiyet de sağlayamadılar. Birisini linç etmek hukuken yanlıştır ama sonuçta onda toplumsal bir ikna sözkonusu olabilir. ABD'nin hareket biçiminde bunların ikisi de yok. Dünya üzerinde ABD'nin meşruiyetini kabul eden yok ama ABD Ordusu da emri zaten BM'den, değil Kongre'den alıyor. ABD zaten, BM kararını destekleyici olarak kullanacağını söylüyor. Ayrıca zaten Güvenlik Konseyi üyeleri de ikna edilebilir durumda görünüyor.
Zaten, BM Güvenlik Konseyi'nin kuruluş amacı statükonun yani savaşı kazanan ülkelerin hegemonik konumunun devamını sağlamaktır. Şimdi bu konseyden ne beklenebilir ki! ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere'ye veto yetkisi verilmiş. Ama dünya üzerinde şartlar çabuk değişiyor ve şu anda Almanya'nın bu yetkiye sahip olmaması bir dengesizlik yaratıyor. Japonya da yok mesela.
Washington'un projeksiyonunda belki Irak'ın ardından İran'ı rahatsız etmek var. ABD ileriyi görebiliyor mu sizce? Yoksa gücünün sağladığı hareket serbestisiyle mi yetiniyor?
Bence ABD ileriyi görmediği gibi bugün de uygulanabilecek en kötü politikaları uyguluyor. ABD halkı açısından da çok sakıncalı politikalar bunlar. Devletlerin başlarına bazen kötü yöneticiler gelir. Bu da hem ABD'nin hem de bütün dünyanın şanssızlığıdır. ABD Bush yönetiminde prestij ve sempati kaybediyor. Bakın 2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya özgür ve kapalı bloklara ayrılmıştı. Komünist blokun dışındaki halklar ABD'nin demokrasi ve liberalizmin kalesini koruduğuna inanıyorlardı. Berlin Duvarı'nın yıkılışı da ABD üstünlüğünün zirvesiydi. Bunun sonucu olarak dünya üzerinde çok ciddi bir Amerikan yanlısı durum vardı. Amerikan değerleri yayılmaya başladı. Ama ilginçtir, 11 Eylül gibi asla kabullenilmesi mümkün olmayan dramatik bir terör eylemine muhatap olmasına rağmen ABD'ye karşı nefret oluşmaya başladı. Çünkü yanlış politikalar uygulanıyor.
Ama, Amerika buna pek aldırmıyor. ABD'ye karşı ciddi bir politik direnç de gözlenmiyor...
Aslında direnç yok değil, var. Amerika'nın çok güçlü bir ülke olduğunu unutmamak lazım. Buna rağmen Amerika'ya karşı bir direnç var. Avrupa'dan var, BM'den var. Türkiye de çok ciddi bir şekilde direniyor. Sadece hükümet değil askeri çevreler ve devletin bütün kurumları direnç gösteriyor. Halk da istemiyor. Olaya bir de şöyle bakın. AB, son kararıyla Türkiye'yi bahçede bekletme tavrı sergiledi. Yani Türkiye için ABD'den başka tutacak el olmamasına rağmen yine de bu savaşa direniyor. Uzatılan bu eli tutmaması önemli bir direniştir. Bu haklıdır da çünkü, bize ait olmayan bir savaşın bedelini ödemek istemiyoruz.
Savaşa ve ABD'nin isteklerine karşı çıkma açısından hükümetin müzakere tarzı tatmin edici mi?
Sonuçta ABD'nin her dediğini kabul etmedikleri çok net ortada. Zaten hükümet de tek başına davranmıyor, devlet tüm kurumlarıyla karar veriyor. Özellikle, Diyarbakır'ın kullandırtılmaması, yani Amerikan askerinin buraya yerleştirilmemesi çok önemli. Bu konuda da bir hassasiyet var. Şu da anlaşıldı. Amerika'nın "Türkiye olmasa da biz bu savaşı yaparız" iddiası pek geçerli değil. Yaparlar ama Türkiye'yi kaybedebilirler. Ortadoğu'da uçaklarını konduracak ülke bulamayabilirler.
Peki, Türkiye açısından sorun nedir? ABD'yi yalnız bırakmanın politik riskleri olabilir mi?
Kuşkusuz... Türkiye'nin iktisadi zorlukları ortadadır. Tamamen iktisadi kaygıları bir kenara atarak gönlünden geçene göre bir karar alması mümkün olamaz. Kaldı ki BM'den bir karar çıkarsa buna uyacaktır. BM'den savaş lehine bir karar çıkması da ABD'nin girişiminin meşru olmasa bile, hukuki olduğunu gösterecektir. O şartlarda ABD'nin birçok açıdan yaptırımları olabilir. BM kararlarına uymak zorundasınız.
Zorundasınız ama yine de bu ABD'nin yanında savaşa girmenizi de gerektirmez sanırım...
Evet ama gerekli önlemlere katılmanız gerekir. Üsler açılır, ayrıca da hem NATO üyesi olmak hem da ABD'nin müttefiki olmak, Türkiye'ye yükümlülük getirebilir. Türkiye, tek başına yalnız sularda gezebilecek bir ülke değil. Enerjisini dışarıdan alıyor, dış krediye ihtiyacı var, vs. Yine de BM'den bir karar çıkmazsa Türkiye daha rahat direnir ve daha iyi pazarlık edebilir.
En önemli sorun da ABD'nin tam olarak ne yapabileceğinin belli olmaması. Irak'ın toprak bütünlüğü korunacak mı, otonomi mi olacak ya da içinde bir Kürt devletinin de bulunduğu federasyon mu? Bu senaryolar Türkiye için endişe verici mi? Ya da ABD ne yapabilir?
Amerika "girelim sonra ne yapacağımıza karar veririz" şeklinde davranıyor. Bu davranış biçimi de Türkiye'nin tereddüdünü artırıyor. Bir de ABD'nin bir müttefiki olarak Türkiye'ye daha önce verdiği sözleri tutmaması sorun zaten. Bu bir güven krizi doğuruyor. Ayrıca, ABD'nin kafasında net bir senaryo bulunmuyor. Yönetim içinde bölgenin haritasını bile bilmeyen insanlar olabilir. Bu şartlarda bir harita çizmek konusunda çok kararlı olduklarını sanmıyorum. Kesin olarak bildiğimiz bir şey var o da ABD askerinin orada petrolü kontrol edeceğidir. Zaten başka şeyleri de o kadar umursadıklarını sanmıyorum.
Talabani ve Barzani'nin bu fırsattan kârlı çıkarak bir otonomi elde etmeleri mümkün olabilir mi?
Olabilir. Bu da bir risktir. Ama, Türkiye çağdaş devlet olarak yoluna devam ederse kopma sözkonusu olamaz. Dolayısıyla, 1920'li yılların Kürt devleti projesi bugün Türkiye'yi etkilemez. Kaldı ki kurulsa bile Kürt devletinin tercih edilebilir model oluşturabilmesi güç görünüyor. Sürekli, birtakım amaçlar için kullanılacak bir araç oluşturulacaktır. ABD güdümünde bir yapı yani...
Savaşın süresinin kısa ya da uzun sürmesi veya Saddam'ın çekilmesi ABD'nin bölge üzerindeki hedeflerini değiştirir mi? Ardından İran'a sataşma ihtimalini güçlü görüyor musunuz?
Hedefleri değişmez. Ardından da on yıllık süre içinde İran ihtimalini güçlü görüyorum. Ama İran'a direkt müdahalenin uygulanacağını sanmıyorum. İran, Irak kadar kolay bir devlet değil, onu söylemek gerekir. Çok ciddi devlet geleneğine sahip, tarihi kökleri derinlere giden ve ulus bilincine sahip bir halkı olan devlettir. Kaldı ki diktatörlük olarak tanımlanması mümkün değil. En azından ben öyle algılamıyorum. Bizim benimsemediğimiz bir rejimi olmakla birlikte, sonuç olarak halkın temsil edildiği yönetimdir.
Bütün bu olup bitenlerden her şartta kazançlı çıkan bir ülke var; İsrail. ABD'nin de bölgede üsler dışında yaygın bir şekilde kalıcı olmayacağı varsayılırsa, toz duman indikten sonra nasıl bir İsrail görünebilir?
İsrail'in böyle bir operasyona dahil olması Arap dünyasını bir karşı blok hale getireceğinden olumsuz sonuçlar doğurur. Biliyorsunuz, Körfez Harekatı sırasında da Irak bu ülkeye, 38 civarında füze saldırısı yapmış olmasına rağmen İsrail savaşa katılmadı. Bu sefer ne olacağını kestirmek güç zira İsrail lideri çok farklı bir kimlik. Şaron'un Bush'tan çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Dünya üzerinde savaşçı liderler egemen durumdadır. Ama her dalgalanmadan sonra bir durulma olacaktır.
Deniz durulduğunda Türkiye'nin diplomatik pozisyonu nerede demirler. Şu anda, iki arada bir derede görüntüsü veriyoruz. Bu yaklaşım, siyasi bir fayda sağlar mı bize?
Bölgede, Türkiye'nin müdahil olmadığı bir düzenin kurulabilmesi mümkün değil. Savaşa girsin ya da girmesin. Wolfovitz bile "Türkiye'nin Kuzey Irak'ta çıkarları var, Türkmenler'le yakın ilişkileri var. Biz bunları göz önünde bulunduruyoruz ve kabul ediyoruz" dedi. Bu Türkiye'nin Kuzey Irak'ta söz hakkı var demektir. Bunu kabul ediyorlar. ABD de bölgeye sürekli su taşıyıp değirmen döndürmek yerine Türkiye'nin ittifakına müracaat edecektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |