|
|
KAMİL OĞUZ İSTANBUL
Su, İstanbul'un tarihi kadar İstanbul'un tabii zenginliğinin, tarihi ve kültürel birikiminin yanı sıra, ekonomik ve sosyal yoğunluğu da göçlerle nüfusunun artışına sebep oldu. Hızlı nüfus artışı bir çok problemi de beraberinde getirdi. Problemlerin en önemlilerinden biri, su meselesi oldu. Su meselesi İstanbul'un tarihi kadar eskiydi. Kurulduğu ilk yıllardan itibaren sürekli olarak tatlı su kaynağı sıkıntısı çeken İstanbul'un bu problemine şehir sakinlerinin çözüm arayışları, kendi kültürlerinin de yansıdığı bir su medeniyetini ve su kültürünü meydana getirdi. Kemerler, Bendler, Sarnıçlar, Su Yolları, Çeşmeler, Fıskiyeler, Şadırvanlar gibi su kültürümüzde Kırbalar, Sebiller ve Sakalar da iz bıraktı... İstanbul'un geneline yayılmış bir çok çeşme yapılmasına rağmen, 15. yüzyılda mahallelerin büyümesiyle çoğu evin çeşmelerden uzak kalışı, yeni bir hizmet sektörü ve yeni bir kültür ortaya çıkardı. Çeşmelerden akan suyun evlere, İstanbullu hanımların ayağına kadar taşınması, 15. asırdan 19. asrın sonuna kadar "Sakalar" tarafından gerçekleştirildi. Evliya Çelebi'nin verdiği bilgiye göre, 17. asrın ortalarında İstanbul'un 9 bin 999 çeşmesinden evlere su taşıyan sakalar, iki gruba ayrılırlarmış. Birinci grup, sayıları bin 400'ü bulan "atlı sakalar", ikinci grup ise sayıları 8 bini bulan "yaya" ya da "arka sakaları"ymış. Bazı sebillerden ticari maksatla su almak da yasakmış. 1 kırba 1 akçe Sakaların su taşıdıkları kırbalar, köseleden yapılırmış. Kösele, altı dört köşe bir tahtanın üzerine demir çemberle tutturulur ve gittikçe daralarak ağız kısmına doğru yükselirdi. Boyu bir metre kadar olan kırbanın içine su doldurulduktan sonra ağzı ikiye bükülür ve bir meşinle bağlanırdı. Kırbanın omuza asılması için, ağızdan dibe kadar inen kösele bir askısı vardı. Bir kırba yaklaşık 45 litre su alırdı. 16. asırda bir kırbanın fiyatı 1, bir yeniçerinin yevmiyesi ise, 6-8 akçeydi. 19. asrın ikinci yarısında ise kırbanın fiyatı, taşınan yolun uzunluğuna göre 8 ile10 para arasında değişiyordu. 17. ve 18. asırda "arka sakaları" bazen, kırba yerine sığır derisinden yapılı ve ağzı büzülü tulumlarla su taşırlardı. Sakaların kılık kıyafetleri zaman içinde çok değiştiyse de, yazma bağlı fesi, kısa şalvarı ve elbiseleri sudan muhafaza eden şahtiyandan kolsuz yeleği, son temsilcileri bile giymişti. SU SEBİL OLMAKTAN ÇIKTI
İstanbul'un suyu sebil olmaktan çıkınca, sokaklarda sebilcilerin yerini "sokak sucuları" aldı. Bunlar bir ellerinde testi, bellerinde peştemal, peştemalin üzerinde bardakları yerleştirmek için tenekeden içi bölmeli bir kutu, öbür ellerinde iki kalın bardağı birbirine vurup 'Aşlamaa... Haniye buz gibi sudan içen?' diye bağırarak su satarlardı. 2000'li yıllardan itibaren pet şişeyle tanıştı su. Su taşıma işi artık modern bir şekilde poli karbon şişelerle yapılıyor. Hamidiye' nin verilerine göre 10 milyon nüfuslu İstanbul'da günde 150 bin poli "karbon damacana" su taşıyor sucular.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |