|
|
ALİ MURAT GÜVEN
Üstüne üstlük şimdikiler gibi video kameraların o cırlak renkleriyle çekilmemiş, 35 mm. film negatifinin o rakipsiz kalitesini taşıyan tok görüntüler... Tabii, en üstte de Türk romanının büyük ismi Tarık Buğra'nın öyküsü ve onu sinema yaşamının en titiz rejisiyle ekranlara taşıyan yönetmen Yücel Çakmaklı'nın yoğun emeği. Hatırlayanlar elbette ki duyunca şöyle bir tebessüm edecek; fakat ilk yayımlandığı yıllarda henüz çok küçük olanlar ise "Bu ne ola ki?" diye soracak. Evet, Türk televizyonculuk tarihinin gerek eşsiz oyuncu kadrosu, gerekse güçlü senaryosuyla en saygıya değer dizilerinden biri olan "Küçük Ağa", yıllar sonra bir kez daha start alıyor. İlk kez 1984 sezonunda TRT'de yayınlanan dizi, benim kuşağımın henüz liseye gittiği o yıllarda gönül telimizi titretmiş, bizleri Milli Mücadele'nin mantığı üzerine yaşımızı başımızı çok aşan bir tartışma ortamına sevketmişti. "Derin Anadolu"nun dinsel kimlikli kanaat önderlerini "Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın düşmanı" olarak değil, bu kutsal mücadelede yareni ve silah arkadaşı olarak tasvir eden "Küçük Ağa"nın, o tarihlerde bu yönüyle solcuların ve bilumum statükocuların epeyce homurdanmasına neden olduğunu anımsıyorum. Oysa, eser salt bu yönüyle bile sinemamızda başlıbaşına devrimdi. Çünkü bizler, idealist öğretmenleri linç eden, Kubilay'ın kafasını kopartan kara yobazların sergilendiği "Vurun Kahpeye" filmleriyle büyümüş bir nesildik. Öyle ki film bu açıdan benim ilk gençliğimdeki derin zihinsel dönüşümün de bir anlamda kilometre taşını oluşturuyor.
Bir bölgede iki ağa olmaz, senin adın Küçük Ağa olsun
Bilmeyenlere bu çarpıcı öyküyü çok kısaca hatırlatalım. Osmanlı İmparatorluğu'nun adım adım adım çöküşe gittiği gerçeğini algılayamayan ve bu nedenle düşman işgaline rağmen İstanbul hükümetini samimi bir çabayla savunmayı sürdüren bir din adamı (Çetin Tekindor) Kuvayi Milliye'nin ilk tohumlarının atıldığı Akşehir'e gelir. Görevi, sarayın otoritesini tanımayan bu yeni hareketi, din adamı kimliğini kullanarak daha doğuş sürecindeyken provoke etmektir. Ancak, kahramanımız zaman içinde gördükleri ve yaşadıklarıyla giderek bilinçlenecek, ulusal kurtuluş ordusunun en önde gelen mücahitlerinden birine dönüşecektir. Kendisine silahlı cihadı öğreten deli dolu çete reisi (Erol Taş), yaşadığı uzun dönüşüm sürecinin ardından ona şöyle der: "Ben buraların ağasıyım. Sen de artık ağa oldun. Ama bir bölgeye iki tane ağa olmaz. Ben varken sen de bundan böyle Küçük Ağa olarak anılacaksın." Yakın geçmişin önemli dizilerini yeniden yayınlama kararı nedeniyle STV'yi bir kez daha kutlarken, "Küçük Ağa" romanının daha geniş kitlelerce tanınıp sevilmesini sağlayan sevgili Yücel Çakmaklı ağabeyimize de buradan gönül dolusu selamlar gönderiyorum Tabii, artık aramızdan olmayan Tarık Buğra'ya da kalpten bir fatiha... "Çocuklar Duymasın"dan ya da "Asmalı Konak"tan hâlâ bıkmadıysanız bir sözüm yok. Ama eğer yüzbinlerce dolar harcanılarak çekilen bir dizinin güldürmekten daha fazla sorumluluğu olduğunu düşünüyorsanız, bu Pazar'dan itibaren hepinizi STV ekranına davet ediyorum. Çünkü dediğim gibi, beni bir yerlerden alıp bugün bu gazetede yazı yazmaya götüren o "büyük kırılma"nın bir kaç demirbaş nedeninden biriydi "Küçük Ağa"... Kimbilir, belki yıllar sonra birkaç kafası karışık insanın daha ufkunu aydınlatır.
Küçük Ağa
Yapımcı: (TRT adına) İlksen Bektaş
|
|
|