|
|
Mark Thomas'ın Noam Çhomsky ile yaptığı ve sf.indymedia.org adlı internet sitesinde yayınlanan söyleşi, ABD'nin Irak'a saldırı, küresel enerji harekatı, petrol ve sivlah lobisinin çalışmaları, yeni Ortadoğu projesi, savaş karşıtlığının yaygınlaşması ve yeni emperyalizm konularında ilginç değerlendirmeler içeriyor. Chomsky'nin şu ifadeleri oldukça çarpıcı: "İsrail'in hava gücünün yüzde 12'sinin Türkiye'nin güneydoğu sınırında olduğu biliniyor. İran'a saldırı hazırlıkları yapıyorlar. Irak onları fazla ilgilendirmiyor. Oysa İran, İsrail için her zaman büyük bir tehdit olmuştur. Bölgede söz geçiremedikleri tek ülke İran. İsrail hava kuvvetlerine bağlı bazı uçaklar İran sınırında keşif uçuşları yapıyor. İsrail'in buradaki hava gücü İngiltere'nin, ABD dışındaki bir NATO üyesinin hava gücünden daha büyük. İsrail'in asıl amacı İran'daki Azeri faaliyetleri körüklemek." Mark Thomas: Eğer terörizmle savaş ve Amerikan dış politikasının Irak ile olan ilişkisinden başlarsak, bugünlerde neler oluyor? İlk olarak şunu ifade etmek isterim ki, 'terörizmle savaş' kavramını kullanırken çok dikkatli olmalıyız. Bu kavramla ilgili bazı kuşku ve çekincelerim var. Çünkü terörizmle savaş olamaz. Bu mantıken imkansızdır. Nedeni de, Amerika'nın dünyadaki en büyük terörist devlet olmasıdır. Şu an Amerika'da görevde olan herkes 'Dünya Mahkemesi' tarafından terörist olarak mahkum edilmiştir. Savaş önergesini geri çekme kararını veto etmelerinden dolayı, çekinceli karar kullanan İngiltere dışında neredeyse hemen hepsi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nce suçlanmıştır. Bu insanlar terörizmle ilgili bir savaşa girişemezler. Hatta böyle bir şey düşünülemez bile. Bunlar 20 yıl önce terörizme karşı bir savaş açtılar ve başarılı da oldular. Neler yaptıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Orta Amerika'yı harabeye çevirdiler. Güney Afrika'da 1,5 milyon masum insanı acımasızca katlettiler. Bu listeyi daha da genişletebiliriz. Sonuç olarak diyebiliriz ki; 'terörizm ile savaş' sadece bir safsatadır.
11 Eylül dünyayı sarstı
Batı'nın tarihinde ilk kez karşılaştığı ama diğer ülkelere rutin bir şeymiş gibi sürekli olarak uyguladığı, travmatik türden bir terörist saldırı yaşandı 11 Eylül'de. Gerçekten olağan dışıydı. Kelimenin her anlamıyla tarihsel bir olaydı. 11 Eylül saldırısı sadece Amerika'nın değil, dünyadaki diğer ülkelerin de politikalarını derinden sarstı. Rusya'dan Çeçenistan'a dünyadaki her devlet, halkları üzerindeki baskı rejimini hem arttırma hem de meşrulaştırma aracı ve olanağı olarak kullandı 11 Eylül saldırısını. Batı'daki hükümetler ise bunu kendi toplumlarını daha da disipline etmek için devreye soktular. 11 Eylül'den önce, Amerika'nın dünyadaki ikinci en büyük petrol rezervlerine sahip olan Irak politikası uzun vadeliydi. Amerika şimdi her ne şekilde olursa olsun, bu petrol rezervlerine el koymak istiyor bir an önce. ABD yönetiminin vakit kaybetmeye tahammülü yok.
Sadam'dan sadece ABD halkı korkuyor
Irak tehlikeli düşman sıralamasında birdenbire liste başı oldu. Güvenlik Danışmanı olan Condoleeza Rice, "Varlığımızın en tehlikeli düşmanı Irak'tır" diyor ve nükleer silahların en iyi kanıtının yakında New York üzerinde görülecek olan bir mantar bulut olacağı uyarısında bulunmayı da unutmuyor. Politikacıların rol aldığı büyük bir medya kampanyası yürütüldü, yürütülüyor: "Bu kış Saddam'ı muhakkak yok etmeliyiz yoksa hepimiz ölebiliriz." Dünyada Saddam'dan korkan tek halk Amerikalılar'dır. Irak ve Amerika dışında kimse ondan ne çekiniyor ne de korkuyor. Ne İran, ne Kuveyt, ne İsrail, ne de Avrupa. Bu ülkeler ondan sadece nefret ediyorlar, ama ondan asla korkmuyorlar. Benim görüşüme göre bu işi başkanlık seçim kampanyasından önce bitirmek niyetindeler.
ABD ve İngiltere'yi petrol parası ayakta tutuyor
Devasa bir savaş makinesi olan Amerika, daha nereye kadar savaşı kendi silah ve ekipmanlarının bir reklam ve tanıtım aracı olarak kullanacak? Savaş endüstrisi aslında Hi-Tech ( yüksek teknoloji) endüstrisidir. Devletin ekonomideki bir tür kılıfı-ambalajıdır askeriye. Ben MIT'te çalışırken (Massachusetts Institute of Technology- Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) birkaç sektör hariç her şey bu plana göre işliyordu. MIT gibi yüksek teknoloji üreten kurumların mali kaynağı askeri ihaleler ve kontratlardan sağlanır. Ayrıca bu gibi kurumlurda yüksek teknolojinin gelecek nesilleri yetiştirilir. Yeni ekonomi denilen bilgisayar ve internet gibi sektörlere bakacak olursak, MIT ve benzeri yüksek teknoloji üretim merkezi olan kurumların, askeri üretim adı altında devletin teknoloji araştırma ve geliştirme programlarını nasıl üstlendiklerini görürüz. Daha sonra da eğer bu ürünler piyasaya sürülecekse IBM gibi özel şirketlere devredilir. MIT'in çevresindeki alan önceleri küçük elektronik firmalarına ayrılmıştı. Şimdi ise aynı yerde bioteknoloji firmaları boy gösteriyor. Yeni ekonomi giderek bio-teknoloji merkezli olmaya başladı. Çünkü bio-teknoloji ağırlıklı araştırmalar devletten daha fazla fon kullanma-mali yardım alma şansına sahipler.
Petrol ve silah pazarı
Amerika'nın petrol kaynaklarını kontrol etmek istemesindeki önemli nedenlerden biri de buradan elde edilen kazancın geri dönebilmesidir. Tek amaç petrolden elde edilen kâr değildir. Amerikan ve İngiliz silahlarının en büyük alıcıları dünyadaki iki önemli petrol üreticisi olan S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'dir. Elde edilen kazanç Amerika'daki yüksek teknolojinin en büyük finansmanını sağlamaktadır. Bu para doğruca ABD hazinesine oradan da Amerikan ve İngiliz ekonomisine pompalanmaktadır.
Petrolün millileştirilmesi paniği
Irak, 1958 yılında petrol üretimi üzerindeki Anglo-Amerikan mülkiyet haklarını kaldırdığı zaman İngilizler çılgına döndü. Bu yıllarda Britanya, hâlâ Kuveyt'ten gelen petrol kazancına mahkumdu. En büyük kâbusu ise Irak'ta meydana gelen millileştirmenin Kuveyt'e sıçramasıydı. Bu tür kaygılardan hareketle ABD ve İngiltere, Kuveyt'e sözde otonomi vermeyi kararlaştırdılar. Kuveytliler'e kendi resmi kurumlarınızı açabilir, bir bayrağınız varmış gibi davranabilirsiniz dediler. Ama bir sürpriz gelişme karşısında şiddetle müdahe edeceklerini ilave ettiler. ABD aynı şartları Suudi Arabistan ve Emirlikler için uygulayacağını açıkladı. Yani Amerika ve İngiltere Ortadoğu politikalarındaki işbirliklerini günlerden belirlendi.
Savaş karşıtı hareket müthiş güç kazanacak
Simdiki savaş karşıtı hareketleri nasıl görüyorsunuz? Vietnam Savaşı hareketiyle karşılaştırdığımızda, protesto ve yürüyüşler onlarla kıyaslanamayacak şekilde normal seyrinde ilerliyor. Vietnam Savaşı 1962'de başladı. Güney Vietnam'a sayısız hava saldırısı düzenlendi, Kimyasal silahlar kullanıldı, esir kampları kuruldu. Ama hiçbir protesto olmadı. İlk protesto beş yıl sonra Kuzey'in bombalanması sırasında yapıldı. Oysa asıl saldırı Güney Vietnam'aydı. Şimdi ise daha savaş başlamadan protesto eylemleri başladı. Avrupa ve Amerika tarihinde buna benzer bir olayı hiç hatırlamıyorum. Bu Batı'daki popüler kültürün son 30-40 yıl içinde inanılmaz bir dönüşüm geçirdiğini kanıtlıyor. Bu bence bir fenomen.
Türkiye topraklarında İran'a savaş hazırlığı
Eğer Irak'ta insanlar birbirini katletmeye başlarsa, yazacağım makalenin içeriği şimdiden belli: "Barbar insanlar, onları korumaya çalıştık ama birbirlerini boğazlamayı tercih ettiler. Pis Araplar n'olacak!" Bundan sonra ise, Amerika'nın girişeceği diğer savaşı tahmin etmeye başlardım. Bu da herhalde ya İran ya da Suriye olurdu. Çünkü, daha sonra İran'a savaş hazırlıkları başlayacak. İsrail'in hava gücünün yüzde 12'sinin Türkiye'nin Güneydoğu sınırında olduğu biliniyor. İran'a saldırı hazırlıkları yapıyorlar. Irak onları fazla ilgilendirmiyor. Oysa İran, İsrail için her zaman büyük bir tehdit olmuştur. Bölgede söz geçiremedikleri tek ülke İran. İsrail hava kuvvetlerine bağlı bazı uçaklar İran sınırında keşif uçuşları yapıyor. İsrail'in buradaki hava gücü İngiltere'nin, hatta ABD dışındaki bir NATO üyesinin hava gücünden daha büyük. İsrail'in asıl amaçlarından biri İran'daki Azeri faaliyetleri körüklemek. Rusya'nın İran'da 1946'da yaptığının bir benzerini gerçekleştirerek İran'ı Hazar petrol havzasından ayırmak, sonra da onu bölmek, tabii eğer İran diye bir şey kalırsa. Muhtemelen bu projenin hazırlık çalışmaları devam ediyor. Arkasından müdahale zamanı belirlenecek ve İran'ın fırsat bulur bulmaz en kısa zamanda bizi öldürmeye nasıl istekli olduğu masalları tedavüle sokulacaktır. Arkasından da İran'dan hemen şimdi kurtulmamız gerektiği vurgulanacaktır. Çok denenmiş bir yöntemdir bu.
Avrupa ve Japonya kuşatma altında
George Kennen, Ortadoğu enerji kaynakları üzerindeki hakimiyetin ABD'ye diğer ülkeler üzerinde 'veto gücü' sağladığını söylüyor. Tabii Japonya'yı düşünüyor. Japonlar bu politikaları çok iyi bildikleri için gece gündüz çalışıyorlar. En büyük amaçları bu kurt kapanından kurtulmak. Bu yüzden İran ve Endonezya ile sağlam ilişki kurmaya çalışıyorlar. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra uygulanan Marshall Planı'nın asıl amacı Avrupa ve Japonya'yı kömürden koparıp petrol kaynaklarına yöneltmekti. Ulusal İstihbarat Konseyi, 'Global Yönelimler 2015' adıyla 2000 yılında yayımladığı raporunda, ilginç öngörülerde bulundu. Küreselleşme ile parelel olarak terörizmin de mesafe katedeceğini iddia ediyorlardı. Ayrıca liberal ekonomist teorisyenlerin aksine, küreselleşmenin dünyadaki ekonomik eşitsizliği şiddetlendireceğini ve bunun şiddet ve kaosa dönüşerek ABD'ye yöneleceğini söylediler. Bir diğer iddiaları da şuydu: Dünya enerji ve endüstri sistemi için İran Körfezi'ndeki petrolün önemi artacak. Amerika buraları kendi konrolünde tutmak için yeni planlar uygulamaya sokacak. Çünkü petrol kaynaklarını kontrol etmek kullanmaktan daha farklı bir stratejidir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |