|
|
Adaleti teşvik
Önce süre tanıyalım dediler, bu kararın/tavrın gerekçesi insaf, iyi niyet, ülke yararı olmadığı için, başka çareleri bulunmadığından böyle bir yol seçtikleri için -süre tanımak adına- pusuya yatıp fırsat beklediler. Meclis başkanı, gelişmiş ülkelerde kimsenin dikkatini bile çekmeyecek bir uğurlama yaptı diye yaygarayı bastılar, arkadan acil eylem planını ele aldılar, satırlarda bir şey bulamayınca satır aralarını okuyup, "gizli niyetleri" keşfedip "üniversiteyi ele geçirecekler, başörtüsünü serbest bırakacaklar, kaynak bulmadan şunları şunları yapacakları için ekonomiyi çökertecekler" diye dedikodu yapmaya koyuldular. Bir İlahiyatlı milli eğitime veya YAŞ kararı ile atılmış bir asker milli savunmaya komisyon başkanı olmuşsa bunu, "milli eğitimi dinciler, milli savunmayı irticaya bulaşmış olanlar istila etti, bu iktidar askere cephe alıyor" diye verdiler. Parti başkanının, meclis başkanının, dış işleri bakanının sözlerini çarpıttılar, sözleri, bağlamından çıkararak istedikleri gibi yorumlanacak hale getirip öyle verdiler, tecrübesiz hükumetin bilahare telafi ettikleri ufak tefek kusurlarını dev aynasına tutarak yansıttılar... Bütün bunlar, süre tanımak, -başarılarına yardımcı olmak şöyle dursun- ummak ve beklemekle bile ilgisi olmayan, hazımsız tahammülsüz, ben merkezli şahıs ve gurupların tavırları ve davranışlarıdır. Son olarak da YAŞ kararlarının yargıya açılması konusunu istismar ile meşgul olmaktalar. Bir köşe yazarı yargıya açma teşebbüsünü konu edindiği bir yazısına "irticâa siyasal teşvik" başlığını atıyor. Sonra da şu satırlara yer veriyor: "1- Orduda astın, üstün emrini yerine getirmesi temel ve tartışılmaz kuraldır. Tarikatlarda ise, üst konuma geçen bir ast, aynı tarikattaki üstüne (komutanına) manevi önderlik yapabilmektedir. Bu durumun ordudaki hiyerarşi ve disiplin ile bağdaşması olanaksızdır. 2- Tarikat ilişkisi nedeniyle disiplinsizliği görülen ordu mensupları önce uyarılmakta... izleme süreci sonucunda da bir düzelme olmazsa, ordudan çıkarılması yoluna gidilmektedir. Görülüyor ki, özde dini inançlara bir baskı söz konusu değildir; çünkü yüz binlerce ordu mensubu dinine bağlı olarak görev yapmaktadır. Bir başka deyişle sorarsak, ordudan çıkarılmayanlar Müslüman değil midir, onların inançları yok mudur?" Köşe yazarı, atılanların irticaî faaliyetlerde ısrar etmelerini, -bir genelleme yapmadan kaydını da koyup- ordudan atılarak başka bir yerde daha iyi şartlarda iş bulma, ikbal elde etme niyetine bağladıktan sonra milli savunma komisyonu başkanını örnek veriyor ve hükmünü bastırıyor: "Bütün bunları bilmesi gereken Başbakan Gül'ün koyduğu "muhalefet şerhi" irticaa "siyasal teşvik" olmaktan öte bir anlam taşımıyor." Ben de bu yazıyı okuyunca şu hükme vardım: Sayın Gül'ün yaptığı bir "adâleti teşvik" teşebbüsüdür, yazarın ve benzerlerinin yaptıkları ise asker ile hükumetin arasını açmaya yönelik saptırmalardan ibarettir; çünkü: 1. Tarikat disiplininin ordudaki disiplin ve hiyerarşiyi bozacağı iddiası tutarsızdır, böyle bir olay yoktur ve olamaz. 2. İrtica sebebiyle atılanların tamamı bir tarikata mensup diye atılmıyorlar. Ayrıca bir kimsenin tarikat mensubu olduğunu tespit etmek de imkansız gibidir. Çoğu kez delil, tarikatle ilişkisi olsun olmasın dindar siviller ile görüşmek, onların evine gitmek vb.den ibarettir. 3. Hiçbir kimse orduda kalan, irtica suçlaması ile atılmayan askerlerin dinsiz olduğunu iddia etmiyor. Ancak namazını kılan, orucunu tutan, eşinin başı örtülü olan, içki içmeyen subay ve astsubayların da irtica ile suçlandıklarını herkes biliyor. (Bunun böyle olmadığı yetkili ağızlardan açıklanırsa mesele kalmaz.) 4. Üçüncü maddede zikrettiğimiz vakıa dini hayata, bir baskıdır, din özgürlüğünü kısıtlamadır. 5. Yapılmak istenen, kararı yargıya açmaktan ibarettir, ilgili kurumun bağımsız yargıdan kaçacağını düşünmek bile istemeyiz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |