AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Sekülarizmin ve seküler ideolojilerin çöküşü

Saddam Hüseyin, bir anda buharlaştı ve seküler Baas rejimi de beklenmedik bir şekilde (?) tarihin çöp sepetini boyladı.

Dünya, yeni bir yol ayırımının eşiğinde; ancak olup bitenleri kavramakta zorlanıyoruz. Yaşananları ve gelecekte yaşanabilecek muhtemel gelişmeleri kavrayabilmemizi zorlaştıran iki büyük engel var karşımızda: Bu engellerden birincisi, ABD-merkezli veya ABD-güdümlü yoğun bir medya propagandasına ve medya kuşatmasına maruz kalmamızdır.

İkinci engelse, gazetecilerin, artık her konuda başlıca başvuru kaynağımız hâline gelmeleridir. Gazeteciler, olup bitenleri geniş bir tarihsel perspektife oturtup anlamlandırabilecek bir derinlikten yoksun oldukları için sığ, günübirlik, yanlış ve yanıltıcı "yorum"larla kafamızı daha fazla karıştırıyorlar.

"Gazetenin modern insanın sabah ibadeti" hâline geldiğini söyleyen Hegel, Batı uygarlığının hegemonyasını hem üreten, hem meşrulaştıran yegâne vasat ve vâsıta gibi işleyen, Batı uygarlığını "medya" uygarlığına dönüştüren seküler medya kiliselerinin hükümfermâ olduğu çağımızda yaşasa ne derdi? Devlet'i "tanrılaştıran" Hegel, bu kez de medyayı mı "tanrılaştırırdı" acaba?

Çağımızın ABD'li "seküler kiliseler"i medyalar, papazları gazeteciler vâsıtasıyla "Irak'ı özgürleştiriyoruz" diyerek günah çıkarmakta ve böylelikle ABD'nin 12 yıldır zaten işgâl ettiği Irak halkına yaşattığı insanlık trajedisini örtbas etmekte; "Saddam gibi bir diktatörü alaşağı ettik; artık Ortadoğu'yu demokratikleştiriyoruz" diyerek yalnızca kendi seküler / dünyevî açgözlülüklerini ve bencilliklerini tatmin etmekte ve sadece Iraklıları değil, Ortadoğu'yu ve tüm dünyayı yalancı bir dünya cenneti vaadiyle avutmakta; "bundan böyle insan haklarının, hukukun, adâletin hâkim olacağı yeni bir dünya düzeni kurulacak" diyerek sahte Mesihlik rolleri oynamakta ne kadar da mâhirler böyle!

Kilise'nin dili ile çağımızın "seküler kiliseler"i medyanın ve papazları gazetecilerin dili şaşırtıcı bir şekilde örtüşüyor!

Ancak bu örtüşmenin tesâdüfî olmadığını pek bilmiyoruz. Oysa bir kurum ve bir aktör olarak kilise ile medya aynı paradigmanın ürünü: Kilise bir kontrol ve kolonizasyon (sömürgeleştirme; kuşatma) aracı idi. Medya da bir kontrol ve kolonizasyon aracı.

Kilise, Avrupa tarihi boyunca yaklaşık 13-14 asır yegâne otorite, hegemonya ve meşruiyet kaynağı oldu. Çağımızda, farklı ve daha sofistike şekillerde de olsa "medya" da aynı iş(lev)i görüyor: [Burada "medya" sözcüğünü hem araçlar (gücün, iktidarın kaynağı olan vâsıtalar) hem de aracı (gücün / iktidarın kullanıldığı vasat) anlamında kullanıyorum]: Artık çağımızda kamusal alan ve özel alan anlamını yitirdi; bunların yerini medyatik alan aldı: Dolayısıyla "medyalar", hayatımızın her alanına gözboyayıcı, baştan çıkarıcı / "pornografik" şekillerde çeki düzen veriyorlar.

Çağımızda kilise, kontrol ve kolonizasyon aracı olma işlevini; otorite, hegemonya ve meşruiyet kaynağı olma konumunu elbette ki yitirdi: Ama modern dönemde matbaanın icadıyla başlayan, "elektronik devrim" ve "dijital devrim"le devam eden süreçte medya hem araç / vâsıtâ, hem de aracı / vasat olduğu için hayatımızın şekillenmesinde (Benedict Anderson'ın deyişiyle "hayâlî bir toplum icadı"nda) başat aktör konumuna ulaşmayı başardı.

Burada teknolojik determinizmi savunmuyorum: Aksine araçları amaç haline getiren (gücü / iktidarı hem üreten, hem de putlaştıraran) Adorno ve Horkheimer'ın "araçsal akıl" olarak adlandırdıkları olgunun bütün bir Batı tarihi boyunca hâkim olduğuna, bugün de aynı şeyin farklı şekillerde sürdü(rüldü)ğüne dikkat çekiyorum.

"Araçsal akıl"ı üreten şey, sekülarizmdir: Zygmunt Bauman sekülerliğin doruk noktası olan modernliğin, "bu dünyayı bir sınır olarak algıladığını" söyler: "Modern varoluş, sadece görünüşte amaç-yönelişlidir. Asıl önemli olan şey araca sahip olmak ve [böylelikle sahte] bir özgüven elde etmektir" (Parçalanmış Hayat, Ayrıntı Y.: 37).

Sekülarizm, fizik gerçekliği (=bu dünyayı) eksene aldığı için uhrevî olan'la dünyevî olanı birbirinden ayırır, uhrevî / "dînî" olan'ı bastırır; hayatı, sadece bu dünyadan ibaret görür: Hayatın merkezine insanı yerleştirir ve Tanrı'yı insanın kalbine hapsederek merkezî konumundan uzaklaştırır ve insanı, insanın ürettiği her şeyi tanrısallaştırır: Ve sonuçta aklı, bilimi, teknolojiyi, gücü, parayı, seksi özetle tüm "araç"ları putlaştırır ve insanı bu araçların kölesi kılar.

Sekülarizmin özgürlüklerin kaynağı olduğu iddiası bir masaldan ibarettir. Sekülarizm, insanda ontolojik güvensizlik (=yön ve anlam kaybı) duygusu yaratır ve bunu araçlara sahip olma kavgasıyla geçici olarak aşmaya çalışır: Cins düşünür Comelius Castoriadis, modern sekülarizmin "mutlak bir boşluk duygusu yarattığını" şu çarpıcı gözlemiyle anlatır: "Arı (pure) bir keyfîlik (nicelik) olarak Batı, henüz NİTELİKlerle doldurulmayı bekleyen, mutlak boşluk olarak anlaşılan mutlak özgürlük düşüncesinin kölesidir" (Philosophy, Pol. & Autonomy, 196).

Sekülarizm, kilisenin, insanın özgür iradesini yokeden tahakkümünden Batılı insanı kurtarmıştır. Ama sekülarizm, insanı, özgürleştirememiştir; aksine insanı araçların, gücün, paranın, iktidar makinalarının, iç güdülerinin kölesi kılmış, insanın hareket ve varoluş alanını salt bu dünya ile sınırlamış, Tanrı'yı her yerden kovmuş şiddet üreten bir kontrol ve kolonizasyon ideolojisinin adıdır.

ABD'nin barbar bir şekilde Irak'ı işgâl etmesi, Irak'taki seküler Baas rejiminin, ABD'ye hiçbir direniş göstermeden çökmesi, genelde sekülarizmin, özelde ise Ortadoğu'daki seküler-otoriter rejimlerin çöküşünün habercisidir: Seküler rejimler, hem Ortadoğu'da halkların iradelerini ipotek altına aldılar ve devletle halklar arasında yapay gerilimler ürettiler; hem de Ortadoğu'nun kaynaklarını bu coğrafyanın halklarının değil, her bakımdan bağımlı oldukları Batılı sömürgenlerin kullanmalarına göz yumdular.

Çağımızın "seküler kiliseler"i medyaların papazları gazetecilerin, tüm olup bitenlerin, şiddet üreten sekülarizmin ve seküler ideolojilerin çökmesi anlamına geldiğini görebilmeleri için, gelişkin bir zihinsel donanıma sahip olmaları, yani "daha çok ekmek yemeleri" gerekiyor.


16 Nisan 2003
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED