AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K Ü L T Ü R
Ümit'ten 'sorun'lu
BEYOĞLU POLİSİYESİ

Ahmet Ümit'in, klasik 'sorun roman'la 'kara roman' arasında sürüklenen yeni romanı 'Beyoğlu Rapsodisi' polisiye romanın kimi şartlarını ihmal etmesi bakımından sorunlar içeriyor. Romanda 'soruşturma' 200. sayfada ancak başlıyor.

  • TONGUÇ ÖZGÜVEN
    Ahmet Ümit'in 'Beyoğlu Rapsodisi' adlı yeni polisiye romanı, göze çarpar bir medya desteğini arkasına alarak birkaç gün önce okuyucunun beğenisine sunuldu. Yazarın yine Doğan Kitap tarafından yayınlanan yeni romanının, 'en etkili tanıtım organizasyonuyla piyasaya giren Ahmet Ümit romanı' olduğunu söylemek abartılı olmaz. Kitabın yayınlanışı, romanda adı sık sık geçen Baraka Bar'da yapılan bir kokteylle kutlandı. Dergi ve gazetelerde, Ümit'le yapılan röportajlar ile 'güzelleme'ye daha yakın duran 'eleştiri' metinleri yayınlandı. Bu tür yayınlar, kamuoyunu yeni çıkan bir kitaptan haberdar etmekte faydalı ve etkili olsa da, Türk polisiye romanının önemli temsilcilerinden biri olan Ahmet Ümit'in kalemini geliştirme noktasında nafile bir çabadan öteye geçmediği / geçmeyeceği gerçeğini değiştirmeyecektir.

    Yazarın yeni romanı üzerine söylenecek çok şey var. Ama en sonda söylenecek ana fikir en başta dile getirilebilir: Beyoğlu Rapsodisi, temas ettiği türlerle (sorun roman ve kara roman) kurmayı denediği ilişki, yaratmaya çalıştığı Beyoğlu atmosferi ve eski cinayetleri araştırma gibi kendine has unsurlara sahip olsa bile Ahmet Ümit'in hayal gücü ile kaleminden kaynaklanan ciddi sıkıntıları bünyesinde barındırıyor.

    SORUŞTURMA GECİKİYOR!

    Herşeyden önce kitabın 200. sayfasına kadar polisiye romanın temel şartı olan soruşturmanın başlamamış olması okura oynanmış pek de adil olmayan bir oyun. Belli ki Ümit kitabın hacmini artırmak için böylesi bir yola gitmiş. Bu sayfalara kadar sadece romanın güzel Rus karakteri Katya'nın anlattığı hazin öykü göze çarpıyor. Katya, romanın ana karakteri Selim'e eski kocası Sermet'le birlikte Aladağlar'da yaşadığı bir olayı sıcak bir şekilde anlatıyor. Bir kent romanı yazma, hem de Beyoğlu'nu hakkıyla anlatma iddiasındaki Ümit'in kitabındaki en iyi yan öykünün bir dağ hikâyesi olması dikkat çekici. Bu durum, 'Bir Ses Böler Geceyi' adlı uzun öyküdeki iyi performansı da gözönüne alınırsa Ümit'in daha çok 'kırsal öykülere' yatkın olduğu yargısına götürüyor insanı.

    BEYOĞLU ATMOSFERİ

    Ümit kitapla ilgili röportajlarında Beyoğlu'nun, kitabının dördüncü karakteri olduğunu söylüyordu. Oysa yaratılan Beyoğlu atmosferinin bu iddianın gerektirdiği güçten uzak olduğu öne sürülebilir. Romanın bazı bölümlerinde yer alan Beyoğlu'ndaki önemli yapıların mimarisi ve tarihi üzerine doyurucu anlatım, kimi yerlerde çok basit sokak tasvirlerine dönüşüyor. Öyle ki Ümit, romanın 165. sayfasında Mis Sokak'ı anlatmak için şu sözleri uygun görmüş: "Mis Sokak, Cadde-i Kebir ile Tarlabaşı'nda sıkışıp kalmış, iki yanında barlar kafeler kadar Beyoğlu esnafının da bulunduğu -ki bunlar arasında iki berber salonu, iki perukçu, bir esnaf lokantası, iki kahvehane, bir saatçi, iki eczane, bir ayakkabıcı, iki bakkal, bir şarküteri sayabilirdiniz- kısa bir sokaktı. Boyu kısaydı, ancak Beyoğlu'nun en kalabalık sokaklarından biriydi."

    Ümit'in romanı -iddia edildiği gibi- okuyucuyu kendine çeken bir üslupla yazdığı da tartışmaya açık. Ve en azından şunu söylemek mümkün: Ahmet Ümit, Dostoyevski ve Balzac gibi iyi edebiyat yapmayı umarak fazla iyimser davranıyor.

    Sorun roman mı, kara roman mı?

    Ümit'in Beyoğlu Rapsodisi'nde sorun romanla kara roman arasında kaldığı ve her ikisine de iyi tutanamadığını belirtmek gerek. Yazar, sorun romanın 'katil kim?' sorusu etrafında örülmüş bulup çıkarma işlevini yerine getirirken kara romanın olmazsa olmaz şartı ritmik değişkenleri romanın içine yedirememiş, ayrıca klasik sorun romanda olduğu gibi okuyucuyu bir hedefe sürükleyen soruşturma ortamı da yaratamamış. Kitabın 200. sayfasından sonra başlayan polisiye soruşturmanın bizi adım adım sonuca götürdüğünü söylemek de mümkün değil. Öyle ki, cinayet nedeni ve katil 385 sayfalık romanın son on sayfasında ansızın ortaya çıkıyor.

    Geriye döndüğünüzde yazarın size hiçbir ipucu vermediğini -çünkü böyle bir şeyi hiç de amaçlamadığını- görüyorsunuz. Romanın bütünündeki soruşturma seyrinden anlıyoruz ki Ümit, 'Beyoğlu Rapsodisi'nde temel bir yanlışa düşmüş. Bir 'sorun roman'da cinayetin çözümünü arayan kişiye verilen ipuçları ile okura verilenlerin eşit düzeyde olması ilkesi Beyoğlu Rapsodisi'nde ihmal ediliyor. Ümit, Kenan'ın elde ettiği ipuçlarını -aşamalı olarak- romanın sonuna kadar okuyucuya dürüstçe yansıtmıyor, yansıtmak istediği yerde de bunu hakkıyla yapamıyor. Romanın polisiye açısından bir diğer sıkıntısı da soruşturmanın seyri boyunca okuyucuyu yanıltmaya dönük gereksiz pekçok ayrıntının bulunuyor olması. Flamel'in simyacılığı, Satanizm ve Lavey gibi unsurlar cinayet nedeniyle hiçbir bağı olmayan parçalar.

  •  
    Yazdı, yönetti: Kazan öldü
    Piyesleriyle 5 kez Pulitzer, filmleriyle 2 kez Oscar alan İstanbul doğumlu Elia Kazan öldü. Bir dönem Komünist Parti'ye giren ve arkadaşlarını ihbar eden Kazan, Marlon Brando ve James Dean'in de kaşifiydi.
    Agora meydana DÖRT KİTAPLA ÇIKTI
    Everest Yayınları'ndan ayrılarak "Agora" adlı yeni bir yayınevi kuran ekibin ilk kitapları çıktı.
    ANTALYA'DA 40. ALTIN PORTAKAL MEVSİMİ
    40. Antalya Altın Portakal Film Festivali, yarın Atatürk Anıtı'na çelenk konulması ve festival korteji ile başlayacak. ''Festivaller ve Kentler'' teması çerçevesinde 1-5 Ekim 2003 tarihleri arasında yapılacak olan festivale katılan sanatçıların da yer aldığı kortej, Büyükşehir Belediyesi önünden başlayarak Atatürk Caddesi, Cumhuriyet Meydanı, Güllük Caddesi, TRT Caddesi, Yüzüncü Yıl Bulvarı güzergahını izleyerek Atatürk Kültür Parkı'nda son bulacak. Ulusal uzun metrajlı film yarışmasına katılan 13 filmin yapımcı, yönetmen ve oyuncuları filmlerini sinemaseverlerle birlikte izlerken, festivalin 40'ıncı yılı dolayısıyla bugüne kadar En İyi Film dalında Altın Portakal alan filmler arasından seçilen Muhsin Bey, Uçurtmayı Vurmasınlar, Uzak, Düğün ve Gurbet Kuşları adlı filmler de özel gösterimle sgösterilecek. Uzun Metrajlı Film Yarışması'nda dereceye giren film ve sanatçıların isimleri, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bir gün önce açıklanacak. Festivalin finali ödül töreni ve Nilüfer konseriyle yapılacak.
    Safiye Erol anılıyor
    Türk edebiyatının yeni keşfedilen romancısı Safiye Erol, vefatının 39'ncu yıldönümünde anılacak. Çarşamba günü Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı'nca düzenlenecek program yazarın Karacaahmet'teki mezarı başında başlayacak, Üsküdar Çiçekli'deki evine pirinç levha asılacak. Saat 14.00'te Kubbealtı'nda Prof. Kâzım Yetiş, Prof. Sema Uğurcan, Halil Açıkgöz, Mustafa Ürekli ve Aydil Erol'un katılımıyla bir panel düzenlenecek. Bilgi tel: 0 212 516 23 56
    Şeytan üzerine...
    Türk Edebiyatı Vakfı'nın bu dönemin ilk 'Çarşamba Sohbeti'nde, Hristiyan âleminde çok önemli gücü olan, İslâm dünyasında ise tuzağı zayıf olarak kabul edilen şeytanın iki dindeki yeri tartışılacak. Konuyu Prof. Hüsrev Hatemi enine boyuna irdeleyecek. Yapacağı konuşmasında çoğumuz tarafından bilinmeyen bazı "şeytani gerçekleri" gözler önüne serecek olan Hoca, girişin serbest olduğu toplantıda sorulara da cevap verecek. Bilgi tel: 0 212 526 16 15
    30 Eylül 2003
    Salı
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED