AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
NATO'nun genişleme stratejisi, İslam ve James Jones'un sözleri

NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral James Jones'un "ittifakın stratejik önceliğinin Doğu Avrupa'dan Ortadoğu ve Afrika'ya kaydığı"na ilişkin sözleri ne anlama geliyor? NATO'nun stratejik önceliği bugüne kadar sadece Doğu Avrupa mıydı? Bu stratejik dönüşümden sonra Ortadoğu'da ne gibi gelişmelere şahit olacağız?

Atlantik İttifakı'nın Soğuk Savaş sonrası geçirdiği dönüşüm ile İslam dünyasına yönelen Amerikan-İngiliz müdahaleleri arasında çok güçlü bağlantı var. İttifak'ın bundan sonraki eğilimleri de Amerikan tehdidinin hangi bölgelere yöneleceğinin, yeni dünya düzeni tasarruflarının nerelerde savaşlara yol açacağının göstergesi olacak.

Soğuk Savaş sonrası yeniden yapılandırılan ittifak, Avrupa ve Amerika'yı tehditlerden koruma doktrininden vazgeçerek doğrudan askeri müdahalelere ve yeni dünya düzeninin jandarmalığına yöneldi. "Savunma"yı esas alan askeri ittifak rolünü terkedip, "saldırgan", "yayılmacı" ve aynı zamanda siyasi bir blok haline dönüştü. 1990'lardan sonra başlayan tartışmalar, ittifakın "genişleme alanları"nı belirlerken aynı zamanda onu ABD'nin ulusal çıkarlarını küresel düzenin temel ilkelerine dönüştürme projesi için etkin bir araç haline getirdi. Jones'un sözleri on yıl önce başlayan sürecin yeni aşamasına işaret ediyor. Bu sözler, NATO'nun stratejik öncelikleri ile ABD'nin bugünkü tek yanlı küresel müdahalesinin aslında aynı kaynaktan ortaya çıktığını ve aynı amaca yöneldiğini ortaya koyuyor.

NATO, Irak işgali ve "Yeni Ortadoğu"

Şimdi bu sözlerine ve ittifakın son on yıllık değişimine, bu değişimin dünyaya nasıl yansıdığına biraz daha yakından göz atalım: Jones, ''NATO'nun ilgi açısından ağırlık merkezi son 50 yıldır Doğu Avrupa idi. Şimdi bu ağırlık merkezinin Ortadoğu'ya kaydığını söylemek yanlış olmaz. NATO, şimdi, bu kaymanın getireceği tehditleri karşılayacak şekilde organize olmaya yöneldi. Amerikan birliklerinin konuşlandırılması bu stratejiyi destekleyecek şekilde düzenlenecek. Sadece İttifak açısından değil, ABD açısından da yeni bir öncelik ortaya çıkıyor: O da Afrika" diyor.

Sovyet sonrası ABD'nin stratejik çıkarları Kafkaslar, Orta Asya, Balkanlar ve Doğu Akdeniz üzerinde yoğunlaşmıştı. NATO da "genişleme perspektifi"ni bu çıkarlar doğrultusunda belirledi. Balkanlar'a müdahale, Ukrayna ve Kafkaslar'a doğru genişleme, bu bölgeler ile Orta Asya'ya yönelik "Barış İçin Ortaklık" projesi tamamen ABD dış politika önceliklerine göre şekillendi.

Yine Doğu Akdeniz'e yönelik ABD planları, ABD ile Avrupa Birliği arasında bu bölge üzerinde yoğunlaşan rekabet ve bunlara bağlı olarak Kıbrıs sorunu bu dönemde en hararetli konular oldu. Amerika'nın 11 Eylül sonrası Orta Asya'ya yerleşmesi, Ortadoğu'yu yeniden dizayn etmeye girişmesi, Doğu ve Orta Afrika'da yoğun askeri yatırımlara ağırlık vermesi NATO'nun genişleme yönünü ve stratejik önceliklerini de değiştiriyor. Bütün bu bölgelere müdahale eden, NATO'yu da aynı hedefler doğrultusunda harekete geçiren, bu çerçevede Irak'ı işgal eden, işgal sonrası NATO'yu Afganistan'a taşıyan ABD'nin Güney ve Güneydoğu Asya'ya yönelik planları NATO'nun stratejik önceliklerinde ne gibi değişikliğe yol açacak?

Washington'ın Japonya, Hindistan, Güney Kore ve Avustralya öncülüğünde kurmaya çalıştığı "Asya NATO'su" burada genel projeyi tamamlayan bir unsur olarak öne çıkıyor. 21. yüzyılın bütün savaşları, krizleri, etnik ve kültürel çatışmaları, kaynaklar üzerindeki yağma rekabeti Kuzey/Orta Afrika'dan Hazar'a ve Güneydoğu Asya'ya uzanan kuşak üzerinde yaşanacak. Anglo-Amerikan cephenin küresel işgal alanı olarak belirlediği bu coğrafyada NATO, Amerika adına çok kritik bir misyon üslenmiş durumda. Avrupa-Amerika gerilimi, Avrupa Ordusu projesi, "yeni Avrupa-eski Avrupa" tartışmaları, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da yoğunlaşan ABD-AB ayrışmasının merkezinde NATO'nun bu misyonunun sorgulanması var.

NATO ve "İslam tehdidi"

Bütün bu operasyonların arka planındaki itici motivasyon olan bir gerçek daha var ki, bu topraklarda yaşayan insanların ciddi biçimde tartışması gereken de bu. Bugün "Küresel güvenlik", "İslamcı terörizm" gibi argümanlarla yürütülen istila harekatının gerçek nedenini oluşturan proje, "NATO'nun İslam tehdidi"ne karşı konumlandırılması"dır. "NATO'nun genişlemesi" başlığı altında yürütülen operasyonlar, "İslam tehdidi"nin kontrol altına alınmasına, böyle bir siyasal gücün küresel düzen arayışından bir faktör olarak öne çıkmasının engellenmesine, bu operasyonların "güvenlik" sorunu olarak pazarlanmasına ve ABD'nin bu potansiyel tehdidin kaynağı olarak görülen bölgelere müdahale etmesine yönelikti. İttifak o zaman Kafkaslar, Orta Asya ve Doğu Akdeniz'e yöneldi. Şimdi ise Ortadoğu ve Afrika'ya yöneliyor.

ABD'nin bu bölgelere müdahale etmesi, siyasal gücünü kırması, toplumsal yapısını zayıflatması, kültürel söylemlerini yok etmesi ve kaynaklarını talan etmesiyle paralel gelişen bir süreç bu. 1990'dan sonra başta NATO olmak üzere, hemen bütün uluslararası kurumların tehdit algılamalarındaki radikal değişimin sonuçlarıyla apaçık yüzleşiyoruz. Zamanın NATO eski Genel Sekreteri Willy Cleas bu değişimi, "İslmi fundamentalizm en az komünizm kadar tehlikeli. Lütfen bunu hafife almayın" cümleleriyle ifade etmişti. Jones'un açıklaması, o zaman başlayan savaşın daha da şiddetleneceğini haber veriyor.

Sunday Times'ın, 10 Temmuz 1990'da, "Warşova Paktı'nın ortadan kalkmasından sonra İslam tehdidi büyüyor. Bu yeni tehdit, Soğuk Savaş'tan çok farklı. Ancak Batı, komünizmi kuşattığı gibi İslam tehdidini kuşatmayı da öğrenecektir" diye yazmıştı. Batı on yılda bu tehditle nasıl mücadele edeceğini öğrendi. Bütün uluslararası kurumları bu amaç doğrultusunda seferber etti. Şimdi "fundamendalist İslam" tanımına sıkıştırdığı İslam'ın siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal söylemlerine karşı açık bir savaş yürütüyor. Doksanlarda NATO'nun güvenlik doktrininde yapılan değişiklik de bu savaşa paralel biçimde gelişiyor/genişliyor. Jones'un Ortadoğu ve Afrika'ya yönelik sözleri bu büyük savaşın içinde yeni bir aşamayı ifade ediyor. Irak'la başlayan yeni bir aşamaya giren sürecin bu bölgeler için nasıl bir gelecek öngördüklerini hep beraber göreceğiz.


30 Eylül 2003
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED