|
|
Mühendis tezgahını Meclis bozabilir...
Yargıtay, DEHAP davasını onayladı ve "resmî belgede sahtecilik suçu" tescillenmiş oldu. Bundan sonraki aşamayı DEHAP yetkililerinin "karar düzeltme" istemiyle yüksek mahkemeye başvurmaları oluşturuyor. Ama, sonuç çıkmayacak. Hukukçular, bu başvurunun neticeyi değiştirmeyeceğini, Yargıtay kararının "aynen geçerli" kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. İlginçtir, bu sonucu MGK eski Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç da öngörmüştü. Geçenlerde, "Gerçek Hayat" dergisinin bir haberinden yola çıkarak, konuyu bu sütuna taşımıştım. Haberin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Taraflardan herhangi bir tekzip de gelmedi. Kılınç, Yargıtay'ın DEHAP'ı eski genel başkanı ve üç yöneticisinin partiyi 3 Kasım seçimleri öncesinde yasal örgütlenmesini tamamlamış gibi göstererek "resmi belgede sahtecilik yaptıkları" gerekçesiyle mahkum edeceğini ve böylece YSK'nın vereceği kararla (barajı küçük bir farkla aşamayan) DYP'nin barajı aşmış kabul edileceğini söylüyordu. Başka şeyler de söylüyordu, doğruysa... Örneğin, DYP'nin Meclis'e girmesiyle iktidar partisinin güç kaybedeceğini, fakat bu kadarının yeterli olmadığını, Saadet Partisi'nin de 60-70 milletvekili çekmesi lazım geldiğini, Erbakan'dan bunu beklediklerini filan. Neyse... Beklenen gerçekleşti ve Yargıtay DEHAP davasını onayladı. Bundan sonra ne olacak? Başlangıçtan itibaren "gerçekleşmesinden korkulan şey" gerçekleşecek ve 3 Kasım seçimlerinin sonucu tartışmaya açılacak. Bu durumda YSK'nın bir karar vermesi gerekiyor. Ya 3 Kasım seçimlerini "geçersiz" sayacak, ya (Mehmet Ağar'ın öngörüsü doğrultusunda) partilere göre yeni bir oy dağılımı yapacak, ya da yargı kararları "geriye doğru" işlemediği için seçim sonuçlarını aynen onaylayacak. Üç seçenekte de sorunlar var: YSK 3 Kasım seçimlerini iptal edebilir, ama Yüksek Seçim Kurulu Kanunu'na göre bu mümkün görünmüyor; çünkü YSK ancak kısmî (bölgesel) iptal kararları verebilir; yani, usulsüzlüğün saptandığı seçim bölgesinde seçimlerin yenilenmesine karar verebilir; Siirt örneğinde olduğu gibi. İptal kararı bu durumda YSK'yı aşıyor. Peki YSK partilere göre yeni bir oy dağılımı yapabilir mi? En olmayacak ihtimal bu. Ne Anayasa'nın 76. maddesi, ne Seçim Kanunu, ne de YSK'nın geçmişte aldığı "ilke kararları" buna cevaz veriyor. Demek ki, Meclis'e girme umudunu yeni oy dağılımına bağlayan "derin muhalefet" dışarıda kalacak. Üçüncü ihtimal, YSK'nın 3 Kasım seçimlerini aynen onaylaması... En doğru (en mantıklı) tercih görünmekle birlikte; önü alınamaz "meşruiyet tartışmalarını" başlatacak en sıkıntılı tercih de bu. YSK hangi kararı verirse versin, mutlaka tartışmanın odağında yer alacak. Peki çözüm? Çözüm son derece basit: YSK'nın vereceği karar ne olursa olsun, mutlaka Meclis devreye girmeli ve "erken seçim kararı" almalıdır. Bu hem "meşruiyet" tartışmalarının önünü kesecek, hem siyasetteki "mühendislik" çalışmalarının altını boşaltacak, hem de Meclis'e "ince ayar" çekmeye hazırlanan çevrelerin hevesini kursağında bırakacaktır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |