T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

P O L İ T İ K A

Hortumcular kışkırtıyor

"Türkiye'deki bütün etnik gruplar içiçe girmiştir. Ama elini devletin cebine daldırmış hortumcular, bu kaynağı kaybetmemek için kışkırtıcılığı ellerinden bırakmıyor."

Türk siyasi hayatının saygın isimlerinden biri olan eski DYP Milletvekili Abdülmelik Fırat, 20 gün önce kurulan Hak ve Özgürlükler Partisi'nin (HAK-PAR) başına geçti. 6 yıl önce kurulan ve 18 Nisan Seçimlerine katılan Demokrasi ve Barış Partisi (DBP) de 3 gün önce yapılan 3. Büyük Kongresi'nde HAK-PAR'a katılma kararı aldı. DBP'nin katılmasıyla daha güçlü hale geldiklerini ifade eden HAK-PAR Genel Başkanı Abdülmelik Fırat, Yeni Şafak'ın partisi ve Türkiye'nin gündemine ilişkin sorularını cevaplandırdı.

Kürt sorununa bakışınız nedir?

Yıllardır Kürt sorunu dünyadaki siyasi ve sosyal gelişmeler dışında hukuk dışı bir şekilde evham içinde yürütülüyor. Kürtler eziliyor ama bütün Türkiye bunun ekonomik, siyasi ve sosyal bedelini ödüyor. Biz, Kürt sorunu bir bataklığa sürüklendiği için, karşılıklı oturalım akla, evrensel hukuka ve insan haklarına göre kardeşçe konuşalım, diyoruz. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. Ama bazı cüceler, çıkar sahipleri, devletin kesesine ellerini daldırmışlar, hortumluyorlar. O hortumcular ellerindeki bu imkanı kaçırmak istemedikleri için korku saçıyorlar. Bu sistemin sahiplerinin yaptığı bütün maharet bu. 'Bak irtica geldi, Kürt geldi, bölücü geldi, komünist geldi' diyerek her dönem farklı bir şekilde korku saçıyorlar.

Türkiye'deki bütün etnik gruplar birbiriyle içiçe girmiştir ve birbirine karşı, toleranslıdırlar, ama despotlar, totaliterler, hortumcular bir türlü kışkırtıcılığı bırakmıyorlar. PKK'nın 15 yıllık süren bu serüvenini yalnızca Kürtlere maletmek kadar günah ve ayıp bir şey yoktur. 30 bine yakın evladını kaybetmiş Kürt de, bu memleketin evladı ve vatandaşıdır. Etnik yapıları farklı diye, vatan haini ilan edeceksin, ölümünü sevinçle karşılayacaksın!.. İşte asıl bölücülük budur.

Kürtçe eğitim ve yayın hakkı verilmeli mi?

Türkiye'de yaşayan insanlar birbirinin etnik yapısı ve diline karşı değildir, bundan da rahatsızlık duymuyor. Kürtler ile Türklerin oranları birbirine yakındır. Bu mozayiğin içinde milyonları aşan çoğunluğa sahip bir kitlenin kendi dilini konuşmasından daha doğal ne olabilir? AB'ye üye olmak istiyorsa, bazı kimseler 'ben anadilimle eğitim istiyorum' dediği zaman polis gönderip çoluk çocuğu tutukluyorsa, 'Bunu PKK istedi' diyorsa, bu çağda bundan daha büyük ayıp olamaz. PKK'yı ortaya çıkaran sizin bu yanlış uygulamanızdır. 'MHP Türkiye demektir' demek nasıl yanlışsa, 'PKK ve HADEP Kürttür; Kürt de bunlardır' demek de o kadar yanlıştır.

Keçeciler icazetle konuştu

Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in, "PKK'yı sandıkta da yeneriz" sözü çok tepki aldı...

Bu bir balon patlatlatmadır. Ne ses geleceği görülmek istendi. Türkiye'de devlet bakanı da olsa, başbakan da olsa onu idare eden güç icazet vermeden konuşamaz.

Bunu söylemekle, 'Ben onu seçimle de ortadan kaldıracağım' diyor. Madem PKK sandıkta yenilecekse, yenilsin. İnsanların silahla birbirini öldürmesindense, bir masada oturup birbirini ikna etsinler ya da seçimle birbirini mağlup etsinler. PKK'ya karşı olanların bu sözlerden gücenmemesi lazım.

Bazıları "Öcalan'ı idam edelim, sonra idamı kaldırız" diyor. Siz idama nasıl bakıyorsunuz?

Onların söylemek isteyip de söyleyemediklerini ben söyleyeyim: Öcalan'ı Türkiye'ye teslim eden CIA ile MOSSAD, Türkiye Devleti'nden Öcalan'ın idam edilmeyeceği taahhüdünü aldılar. Bu söz devlet olarak verilmiş, şimdi bu mesele üzerinde tiyatro sergileniyor. 'Ben filanı astıktan sonra bu işi yapacağım' demek efelik taslamaktır. Mahkemen karar vermiş, hükümet bekletiyor... Bunun üstünden siyaset yapmak küçüklüktür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu türlü küçük oyunlara girmesi utanç veriyor. Asacaksan as. 'Seni asacağım, seni asacağım' demek ayıp birşeydir...

SİYASET EMİR KOMUTA ZİNCİRİNDE

Siyasete güvensizlik var...

Güvensizliğin kaynağı, sistemdir. Sistemin bozukluğu siyasi hüviyet sahiplerine hiçbir imkan vermiyor. Tek parti dönemi totaliter, despot bir rejimdi. Bu sistem değişmedi, şeklen bir demokrasi geldi. Türkiye'de kime sorsanız, hükümetin Türkiye'yi idare etmediğini, direktif aldığını söyler. Kendisi siyaset yaratmıyor, emir-komuta zincirinde hareket ediyor. Bütün siyasi partiler ayndır. Tüzükleri ayrı, yoğurt yiyişleri farklı da olsa amentüsü birdir. Bu hükümetin her şeye hükmettiğini söylemek mümkün müdür? Asla!.. Türkiye'de siyasi partileri iğdişleştirdiler, iktidarsızlaştırdılar. Siyasilerin kusuru şudur: Madem ki bir şey yapamıyorsun, kenara çekil, haysiyetini koru...

Siz de siyasetin içindeydiniz...

45 senedir siyasetteyim. 1957'de parlamentoya girdim, Yassıada'ya gittim. 12 Mart, 12 Eylül'ü gördüm. 1991'de tekrar milletvekili oldum; iki yıl DYP'de kaldım ama, 'Siyasi partilerin liderleri hakan gibi. Onların da elinde bir şey yok; bir uzatmalı onbaşının emrindeler' diyerek istifa ettim. Ama şu anda Hak ve Özgürlükler Partisi ile bu mücadeleleri yürüteceğiz.

Hak-Par'ın farkı nedir?

Sistemin partilerinin Türkiye'yi getirdiği nokta ortada. Demokrasi mücadelesini yapmak üzere biraraya geldik. Kitle partisiyiz, ideoloji partisi değiliz. 'Halkımız kendi kaderini tayin etme zihniyetine sahip değildir' anlayışındaki yöneticilere karşıyız.



4 Şubat 2002
Pazartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED