T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'32. Gün', 'Kudüs Gecesi', Nurettin Şirin...

Geçen gün (28 Şubat) çok yakın tarihimizin önemli bir olayının yıldönümüydü. Doğrusu ben Türk basınından daha görkemli bir "kutlama" bekliyordum... Oysa biraz hızlı geçiştirildi. Hiç hatırlayan yoktu demiyorum, "28 Şubat yarım kaldı" diye hayıflanan, tarihin 9. Cumhurbaşkanı ve eski Genel Kurmay Başkanı'nı "darbe olmasına izin vermeyen insanlar olarak" yazacağını belirten, ("Tarih"in başka işi yokmuş gibi!), "Geçmişi çok çabuk unutuyoruz. Hiç değilse 28 Şubat'ı ve meydan boş bırakıldığı sürece kimlerin pusuda beklediğini unutmayalım" gibi tavsiyelerde bulunanlar gibi, karşı yorum olarak 5. yıldönümünü idrak ettiğimiz girişimin gerçek tarifinin "İslam'ı azaltma projesi" olduğunu ileri süren veya "5 Yılda 40 yıl geriledik" şeklinde haddinden fazla abartılı başlık atanlarla tabii ki karşılaştık.

Benim bu yıldönümünde karşılaşmak istediğim bu tür yorumlar değildi. Ben şöyle derli toplu bir "28 Şubat ve Medya" değerlendirmesiyle karşılaşmak istiyordum. İsteğimin karşılanması ne derece "imkansız" bir istek olduğunu biliyor ama yine de istiyordum... 5 yıl önce ülkedeki medyanın kendisini "gönüllü" olarak nasıl ve ne derece kullandırdığı, "otoriter demajoji"nin ne derece aleti olduğunu, şöyle derli toplu bir biçimde hatırlamak fena mı olurdu? İmkansız bir istek tabii... Onlar da haklı, böyle bir "günah çıkartma" işine girişmeleri için delirmiş olmaları gerekir! Neyse... 9. Cumhurbaşkanı ve eski Genelkurmay Başkanı'nın çabalarının değerlendirilmesini "Tarih"e bıraktığımız gibi, Türk medyasının bu kara sayfalarını da "basın tarihi"ne bırakalım...

Geçen yılın mart ayında Basın Konseyi'nin "1 Ocak 2001 Tarihi İtibariyle Hapiste Bulunan 'Gazeteci' Sıfatlı Kişiler Hakkında" bir raporu yayımlanmıştı. Ben de tutup, bu "rapor" üzerine üç yazı karalamıştım. Bu "rapor"da "Nurettin Şirin Dosyası" da değerlendiriliyordu. Geçen akşam CNN Türk'te yayımlanan ve 28 Şubat'ı gözden geçiren "32. Gün" programında vaktinde Sincan'da düzenlenen "Kudüs Gecesi"ne ilişkin laflar da edilince, bu "rapor"u ve karaladığım yazıları tekrar masanın üzerine koydum. Unutmadan şunu da hemen söyleyeyim: Bir "32. Gün" doğrusu bu derece aydınlatıcı olabilir! Bir an için gaflete düşseniz, takvimlerin 1997'nin Şubat'ını gösterdiğini sanacaksınız! "Rapor"un bu dosyaya ilişkin verdiği bilgiler ve hemen ardından gelen "Değerlendirme" faslı aynen şöyleydi:

"Nurettin Şirin kendisinin gazeteci-yazar olduğunu ancak 1 Şubat 1997 tarihinde Sincan'da düzenlenen 'Kudüs Gecesi'nin hazırlıklarına bilfiil katıldığını söylemiş, ayrıca Kur'ani esaslara dayalı bir rejim özlediğini bildirmiştir. Dosyadaki bilgilere göre, Şirin'in evinde ele geçen video kayıtlarındaki konuşmaları da kendisinin İran ve Humeyni hayranı olduğunu açıkça gösterecek niteliktedir. 'Türkiye'de laik diktatörlük, Abbas Musavi'nin kanına kan misakı ile bağlı yiğitlerin ferdayı sarsılacak. Türkiye'deki müslümanlar şehit Şeyh Sait'in kanının varisi olarak, Kemalist iktidarın katlettiği müslümanların ve alimlerin varisi olarak bu ülkedeki katilleri, bu ülkedeki Kemalist canileri tarihin çöplüğüne atacağız. Türkiye'deki müslümanlar da Şeyh Sait'in yolunu devam ettiriyor, onun kanının intikamını alıyor. Biz Kemalist canilerin müslümanlara yaptıklarını yanlarına bırakmayacağız. İsrail'deki canilerle Türkiye'deki Kemalist caniler arasında ne fark vardır?' Nurettin Şirin'in sözleridir. Nurettin Şirin, Hizbullah örgütüne (yasadışı silahlı çeteye) üye olmak ve Terörle Mücadele Yasası'nı ihlal etmek suçundan biri 17 yıl 6 ay ağır hapis, diğeri 1 yıl 9 ay ağır hapis olmak üzere iki kere mahkum edilmiştir. DEĞERLENDİRME: Eldeki bilgiler yasa dışı bir örgüt üyesi olduğunu açıkça göstermektedir. O nedenle Konsey'in ilgi alanı içinde değildir."

Basın Konseyi'nin verdiği bu bilgiler ve "Değerlendirme" hakkında o zaman ben de şunları yazmışım:

"İşte size ağırlığı 20 yıla yakın çeken bir başka dosya!

İsterseniz, herşeyden önce, Konsey'in raporundaki "maddi" hataları ("manevi hatalar"a sonra dönmek üzere) hatırlatayım: Konsey dışında herkesin bildiği gibi, "Rapor"da sözü edilen "Hizbullah Örgütü", bizim Hizbullah değildir! Bu örgütün yanına "Rapor"da parantez içine "yasadışı silahlı çeteye" notu düşülmüş olsa da, (zamanında Cengiz Çandar'ın bir yazısında belirttiği gibi) bu "Hizbullah", Lübnan'da faaliyet gösteren ve Filistin-İsrail savaşında merkezi rolü olan bir örgüttür...

Hatırlıyorsunuz, "bu" Hizbullah'ın liderini Birleşmiş Milletler Sekreteri de ziyaret ediyor!

Gelelim "manevi hatalar"a: Şirin'in "Kudüs Gecesi"nin hazırlıklarına "bilfiil" katılması o "gece"nin davası içinde değerlendirilmelidir. Şirin'in "Kur'ani esaslara dayalı bir rejim özlemesi" ve "İran ve Humeyni hayranı olması", bir "özlem" ve bir "hayranlık" durumunda kaldığı müddetçe sadece kendisinin bileceği hususlardır. Şirin'in evinde bulunan "video kayıtlar"a gelince:

"Dosya"dan da anlaşıldığına göre, Şirin, bu konuşmayı bir toplantıda, bir radyo ya da televizyon programında değil, sadece kendisi (ve belki yakın arkadaşları) için yapmıştır. Şirin'in belki de böyle bir alışkanlığı vardı! Akşam işten eve dönünce videoya kaseti sürüyor ve o akşam canı kime isterse onu (veya onları) canının istediği gibi bir güzel eleştiriyor ve bu konuşmayı kaydediyordu! Olamaz mı, niçin olmasın? Bu alışkanlık belki tahmin ettiğimizden de çok yaygın! Belki millet canının çektiği "televizyon programını", bu yolla, yani kendi doldurduğu video kasetlerle kendi hazırlıyor... Dolayısıyla, Şirin'in konuşmasının içeriğini fazla heyecanlı, tamamen yanlış, bütünüyle hatalı, hepten insafsız vs. bulsanız da olay tamamen "özel hayat"ta cereyan ediyor. Eğer Şirin'in dosyası gerçekten de "Rapor"da anlatıldığı gibiyse, sayılan bu işlerin bedelinin 20 yıla yakın ağır hapis cezası gerektirdiğini kim söyleyebilir? Eğer öyleyse yandık demektir! Demek bu ülkede, insanların canlarının çektiği gibi kaleme aldıkları "jurnal"lerinin başına da (eğer "jurnallenirse"!) video kasetin başına gelenler pekâla gelebilir..."

28 Şubat'ın 5. yıldönümü münasebetiyle ekrana gelen "32. Gün"de "Kudüs Gecesi"nde çekilmiş o müsamere sahnelerini tekrar izleyince ben de bu "dosya"yı hatırladım. Nurettin Şirin tabii ki hâlâ içerde; unutmayın tam 20 yıla mahkûm...

Bakalım göreceğiz, "Nurettin Şirin Dosyası"nı tekrar elden geçirmek 28 Şubat'ın kaçıncı yıldönümünde akla gelecek...


4 Mart 2002
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED