T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sağduyu umudu büyüyor

Amerika dünyanın dört bir köşesine asker yetiştirme çabasında. Zaferini tadında bırakmadığı için Afganistan'da patlak veren direnişle başetmek zorunda. 'El-Kaide' örgütü militanlarını yakalama bahanesiyle Filipinler'den sonra Gürcistan ve Yemen'e de asker çıkardı. İlgi coğrafyası genişledikçe müttefikler listesini güncelleştirmesi gerekiyor; son haber, Mısır, Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin yer aldığı listeden Suudi Arabistan'ı çıkardığı...

11 Eylül türü süreçlerin doğası, insanları, örgütleri ve hatta ülkeleri iki keskin kategoriye ayırması. 28 Şubat'tan tanıdığımız bu ayrışmayı, Başkan George W. Bush, "Ya bizdensiniz, ya da karşı taraftan" veciz ifadesiyle netleştirdi. ABD, o günden buyana, dünyanın her tarafında imha edilmesi gerekli 'şer güçler' görüyor ve mücadelede ayak sürüyenleri 'müttefik' saymıyor. Dünyanın tek süpergücünün bu tavrı, beklenebileceği gibi, her yöredeki ilişkileri de etkiliyor. Amerika'nın henüz farkına varamadığı ya da varsa bile önemsemediği, bu tavrının, uzun vâdede, kendi liderlik konumunu zedeleyeceği...

Bush'un 'ayrıştırmacı' ve 'cepheleştirmeci' söylemini tekrarlayanların veya o söyleme 'Amerika karşıtı' bir sertlikle yaklaşanların görüşleri ülkemize daha çabuk ulaştığı için, sağduyulu yaklaşımlar pek işitilmiyor. Bu iki cephe dışında kalan, 'yeni Amerika' ve o 'yenilik' ile birlikte yaygınlaşan yanlış ölçüleri tedirginlikle izleyenlerin varlıkları bile bilinmiyor.

11 Eylül'ün ilk gününden itibaren bizim burada sergilediğimiz yaklaşım tarzından ve dünyadaki benzerlerinden söz ediyorum. Dr. Strangelove türü 'faşizan' çılgınlıklara yüz vermeyen, "Amerika'dan daha Amerikancı" tiplerin anlamakta zorlandığı bir tavır bu. İlk aylar çok az kişide rastlandığı için yadırganan bu 'empatik' tavır, şimdilerde daha fazla ve itibarlı taraftarlar bulabiliyor.

Türkçeye de çevrilmiş 'The Rise and Fall of the Great Powers : Economic Change and Military Conflict from 1500 to 2000' ('Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri', İş Bankası Yayınları) adlı eserin yazarı Prof. Paul Kennedy, ABD'nin, kendinden önceki imparatorluklar gibi, düşüş sürecine gireceğini öngörmesiyle dikkat çekmişti. Prof. Kennedy'ye göre, Washington, ekonomik alandaki devâsâ sorunlar ve askerî gücünün erimesiyle sınanacaktı. Kennedy, son kitabı 'Preparing for the Twenty-First Century'de ('21. Yüzyıla Hazırlanırken') de, ABD'ye, bu öngörüsü istikametinde öğütler veriyordu.

11 Eylül sonrasında 'farklılaşan' ABD, Prof. Kennedy'i de rahatsız etmiş. Ortadoğu ve Avrupa'da çeşitli ülkeleri gezdikten sonra kaleme aldığı "ABD yolunu mu şaşırdı" başlıklı yazısında rakamsal gerçekleri sıralıyor: Dünya nüfusunun yüzde 5'inden azı ABD'de yaşıyor; buna karşılık, dünyada üretilen her şeyin yüzde 30'unu, petrol üretiminin yüzde 27'sini ABD tüketiyor. Dünya savunma harcamalarının yüzde 40'ı da ona ait; ABD, aynı klasmanda kendisinden sonra gelen dokuz-on ülkenin toplamı kadar savunma harcaması yapıyor. Çok daha verimli, global kalkınma yolunda kullanılacak kaynaklar bombalara ve silâhlara gidiyor...

Herkesin "Amerika'ya karşı" olduğu paranoyasını doğru bulmuyor Prof. Kennedy; ABD yalakalığı yapanlar ile Amerikan düşmanları arasında sayıları her iki kesimden çok daha fazla bir üçüncü kategoriye işaret ediyor: Amerika'ya karşı olmayan, ancak şimdilerde seçtiği istikameti endişeyle izleyenler... Şöyle diyor: "Bu ironik olduğu kadar da rahatlatıcı bir durum. Eleştirileri bizim kimliğimize değil, demokrasi, âdil olma, şeffaflık, insan haklarına riayet ve temel özgürlüklere bağlılık gibi sürekli dile getirdiğimiz ideallere uygun davranmayışımıza..."

Öğüdü, gücünü 'saldırganlaşarak' göstermesi yerine 'gerçek bir liderlik' sergilemesi ABD'nin: "Vizyona dayalı, insanlığın ortak değerlerini benimseyen, başkalarına vereceklerimiz kadar onlardan alacaklarımız olduğunun da bilincinde bir liderlik... Varolandan daha az yararlanan ve güçsüzler adına da konuşan; varlıklı ve güçlü ülkelerin kendileri gibi olmayan ülkelere yardımına koşmalarını teşvik eden bir liderlik... Eline geçen her fırsatta Amerikan halkına dönüp, ulusal çıkarımızın neden gezegenimizin kaderini ciddiye almakta ve geleceğine yatırım yapmakta olduğunu açıkça anlatacak bir liderlik... Bunu yaparsak, Amerika'nın vaadini yerine getirdiğimiz gibi, muhtemelen, ne kadar sevildiğimizi görüp şaşacağız da."

Amerikan yönetimi bu sağduyulu öğüdü tutmaya henüz hazır görünmüyor. Onun gözü, dünyanın değerlerini denetimi altına almakta. Ancak, Prof. Paul Kennedy gibilerin sesleri bizimkilere karıştıkça, başlattığı sürecin kendi-kendini bitiren (self-destructive) özelliklerini de keşfedecek Amerika. Daha dün, New York Times, "Amerikan silâh gücünün de sınırı var" diye yazdı; 'kalıcı bir dünya düzeni'nin sadece ABD askerlerince kurulamayacağını, geniş çaplı bir uluslararası uzlaşmaya dayanması gereğini de hatırlatarak...

Prof. Kennedy'nin 'Büyük Güçler' kitabındaki tezi izinde şu soruyu sorabiliriz: Geçmişin imparatorlukları da aç gözlülük yüzünden batmamış mıydı?


4 Mart 2002
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED