|
|
İftarını sıcak bir kap yemekle açmak için saatler öncesinden iftar çadırları önünde kuyruğa giren insanların anlattıkları "öteki Türkiye" gerçeğini ibretle ortaya koyuyor. Ramazanın gelmesiyle birlikte kurulan iftar çadırları insanlık adına yaşanan dramları da gözler önüne seriyor. Oruçlarını buharı üstünde ekmek ve sıcak bir tas çorbayla açabilme telaşıyla yola çıkan yoksul insanların en büyük korkusu yiyecek alamadan geriye dönmek. Kimileri evde hasta yatan eşinin, kimileri ise çocuklarının oruçlarını sıcak bir kap yemekle açmaları için kuyruğa girmiş. Çadırların önünde saat 13.00 sularında sıraya giren vatandaşlar günün yarısını kuyrukta geçiriyorlar. Erkenden kuyruğa girmelerinin bir sebebi de iftara 45 dakika kala dağıtılan yemekten alıp eve gitmek. Böylece yoldan aldığı ekmekle, bir kap yemeği evdekilerle birlikte paylaşarak oruç açmak. Artıkları yiyorlar Bir başka sebep ise kuyruğun sonundakilere kimi zaman yemeğin kalmaması. Bu yüzden kimse kuyruğun sonunda kalmak ve oruçlarını açmadan eve dönmek istemiyor. Sahura kalktıklarında ise marketten aldıkları hazır çorbayı sulandırıp içine ekmek doğrayarak yaptıklarını anlatıyorlar. Kimisi ise komşularının "Kedisi, tavuğu olan tanıdığın varsa şu yemek artıklarını götür" diye ellerine tutuşturulan yiyecek poşetlerini karıştırıp, içinden temizliyebildikleri yiyeceklerden kurdukları sahur sofrasında, kendinin ve çocuklarının karnını doyurduğunu belirtiyor. Adlarını gizli tutan, fotoğraflarının çekilmesini istemeyen ya da "Biz ilk defa geldik" diyerek durumlarını saklamak isteyen, aldıkları bir kap yemeği çocuklarıyla paylaştığı için karnı doymayan ve "Bir kepçe daha fazla koysalar ne olur, karnımız doymuyor" sözleriyle her iftar aç kaldıklarını öfkeyle karışık ifade eden yüzlerce genç, yaşlı, çocuklu kadın ve erkeğin öğle saatlerinden itibaren oluştudukları çadır kuyrukları insanların yüreklerini kabartacak cinsten. Ekmeği çaya banıyorum Kağıt toplayarak geçimini sağlayan Hamdi Sarı adlı vatandaş her gün yarım saat yürüyerek iftar çadırının önüne geldiğini ve öğleden sonrasını kuyrukta geçirdiğini belirtiyor. Hamdi Sarı, " İftarda karnımı burada doyuruyorum. Sahurda da kuru ekmeği çayla ıslatıp yiyorum, ne yapayım?" diyerek yaşadıklarını anlatıyor. Küçük oğluyla sırada bekleyen Ülker Özükök ise, kuyruk beklemekten değil çocuğuna yemek alamamaktan şikayet ediyor. Özükök, "Tek çocuk olunca yemek vermiyorlar. Biraz daha fazla yemek verseler ne olur?" diyor. Aylardır ağızlarına sıcak bir aş girmemiş Eyüp Belediyesi'nin meydanda kurduğu ortalama 2 bin kişiye yemek verilen iftar çadırının yemeklerini gönüllü olarak pişiren Mihmandar Lokantası Müdürü İsmail Yalçınkaya, dağıtılan yemeklerle ilgili şu bilgileri verdi: "Çadırda yemek vermek isteyen vakıflar veya iş adamları binbeşyüz- ikibin kişilik yemeğin parasını belediyeye ödüyor. Biz de bu parayı belediyeden alıp her gün yemek yapıyoruz. Çadıra yemek için gelenlerin yüzde 70'ini bu muhitte yaşayan yoksul aileler oluşturuyor. Çadırda iftar edenlerin büyük bir çoğunluğu aylardır ağızlarına ne etli yemek ne de sıcak yemek koymuş." Bir kap yemeği eşimle paylaşıyoruz Her gün en az üç saat sıra beklediği için bitkin düşen 73 yaşındaki Mail Şenköl, neden erkenden gelip iftar çadırı önünde kuyruğa girdiğini şöyle anlatıyor: "Hanımla birlikte yaşıyoruz. Hanım yatalak hasta, evde yatıyor. Bu yüzden iftara yemek yapan yok. Her gün öğlen bir- bir buçuk gibi çadırın önüne gelip sıraya giriyorum. İftar vaktine kadar bekliyoruz. Saatlerce ayakta kaldığım için çok yoruluyorum ama ne yapacaksın? Nasıl karnını doyuracaksın? Evde yemek yapacak kimse yok, yiyecek yok. Bu yüzden her gün gelip buradan alıyorum. Erkenden sıraya girmemin sebebi yemeği erken almam. Çünkü eve götürüp bir kap yemeği hanımımla paylaşıyoruz. Geç kalırsam kuyruk kilometrelerce uzuyor. Yine bekliyorum ve hasta eşime de yemek götüremiyorum. KILIK DEĞİŞTİRİP PAZAR ARTIKLARINI TOPLUYORUM
Üç çocuk annesi Fatma Yıldız onlarca kadın gibi yemek alabilmek için her gün öğlen saatlerinde iftar çadırının önüne geldiğini söylüyor ve şunları anlatıyor: "İki çocuğum iftar vakti okulda oluyor. Sabah çantalarına koyduğum kuru ekmekle oruçlarını açıyorlar. Küçük oğlumla birlikte ben öğlen vakti buraya geliyoruz. Yemeğimizi alıp eve gidiyoruz. Bir kap yemeği hep birlikte yiyoruz. Ben apartman temizliğine gidiyorum ve aldığım parayla çocuklarıma bakıyorum. Evde yiyecek olmadığı zaman kılık değiştirip pazara gidip artıkları topluyorum. Kimi zaman ise merdiven temizlemek için gittiğim apartmanlardaki kadınların, kediye vermem için elime tutuşturdukları yiyecek artıklarını eve getiriyor ve bu yiyeceklerle karnımızı doyuruyoruz. "
Misafir istemeyen kadını ikaz Misafirperver bir sahabi vardı. Hanımı ise her gün kocasının yanında birkaç misafirle gelmesine artık tahammül edemez olmuştu. Birkaç defa kocasına: -Sen her gün birkaç misafirle geliyorsun, gelen misafirler, çocuklarımızın rızıklarını yiyorlar, dediyse de kocası, her gün yanında birkaç misafir getirmekte ısrar ediyordu. Kadın sahabi dayanamayıp, Resûlullah'a şikâyete karar verdi: -Ya resûlallah! Kocam her akşam eve birkaç misafir getiriyor, böylece de kocamın kazandıkları hep misafirlere gidiyor. Bir gün hastalanıverse, açlıktan ölmekten korkarım, dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kadının kocasını, huzuruna çağırttı. Adam: -Ben misafirsiz edemem! Soframda misafir olması, bana neş'e ve bereket veriyor, diyor ve diretiyordu. Bu sefer Peygamberimiz (s.a.v.) kadına, bundan sonra fazla değil, bir misafire razı olup olmadığını sordu. Kadın buna da razı değildi: -Ben çocuklarımın rızkını başkalarının yemesine rıza gösteremem, diyordu. Adam hiç olmazsa bir misafirde ısrar edince; kadın boşanmaktansa, bir misafire razı oldu. Fakat o akşam üzeri beyinin, yine eve iki misafirle geldiğini gördü. Kadın sinirlenmişti, içi rahat değildi. Yemek hazırlamak için mutfağa girdi, üç kişilik yemek hazırlayıp tepsiyi kocasına verdi. Biraz sonra da, misafirlerden birinin çıkıp gittiğini gördü. Hazırlanan yemeklerden biri yenmemişti. Kadın kocasına: -Misafirin biri niçin yemek yemeden çıkıp gitti? diye sordu. Adam, ikinci misafirin farkında değildi: -Sen hangi misafirden bahsediyorsun. Ben bir misafirle geldim, o da içerde işte, diye cevap verdi. Kadın çok iyi görmüştü. Misafirin birisi yemek yemeden çıkmıştı. Bu münakaşanın içinden çıkamayacaklarını anlayan karı-koca, hemen Efendimiz Hazretlerine müracaata gittiler ve durumu anlattılar... Onları dinleyen Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: -Evet! Eve iki misafir gelmişti. Fakat bunlardan birisi hakiki insan değil, insan sûretine giren rızıktı. Allah (c.c.) hanımını akıllandırmak için rızkı insan kılığına sokmuştu. Hanımın ise, yine misafirler için bir miktar rızkı gözden çıkarıp hazırladı, ama o rızık, eksilmedi. Şunu iyi bilesiniz ki, her misafir kendi rızkı ile gelir. Ve kimse, kimsenin rızkını yiyemez, eksiltemez... Hatta misafir, bir evin bereketini artırır ve o evin rızkında artma olur, buyurdular. Tabiî ki kadın, bu hadiseden sonra itiraz edecek durumda değildi. Ey insanlar, sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin ki takva sahibi olasınız. Bakara, 21
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Ramazan| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |