T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
BDDK ve batık bankalar

Tayyip Erdoğan, banka soygunlarının, yapanların yanında kâr kalmayacağını söylerken çok yönlü mesaj verdi. Sözü, sadece "bankasının içini boşaltan" veya boşalttığı iddia edilen patronlara değildi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun hatalı uygulamalarını da hedef aldı.

7,5 milyar dolar bir yükle, farklı zamanlarda, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na geçen 19 bankanın, bugün sisteme maliyeti 22 milyar dolar. (Bu rakama Pamukbank dahil değil.)

Ayrıca, Fon'un, devraldığı bankaların iştirakleri ve tahsil edilememiş kredilerin teminat karşılığı olarak elinde, yüklü miktarda mal mülk var. Bunların değerinin 14 milyar doları bulduğu ifade ediliyor. Ama 14 milyar dolarlık bir değer, belki de, % 20 ile nakde çevrilebilecek.

BDDK 7,5 milyar dolarlık yükü, nasıl ve neden 22 milyar dolara çıkarttı?

Kabahat siyasette mi?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, belki ilk başta iyi niyetle, yolsuzlukların önü kesilsin diye kuruldu. Türkiye'nin yolsuzluk sıralamasında en tepelere tırmanmasının temelinde, finans kesimindeki "al gülüm/ver gülüm" icraatı yatıyor.

Ama BDDK, yaraya merhem olamadı.

Ya bu kurum içinde görev yapan bazı bürokratların da özel ilişkileri varsa! Siyasetten tamamen kopuk bir kurum. Tek başına karar alıyor ve uyguluyor. Peki, yolsuzluk ve haksızlık sadece siyasetin içinde mi?

9 Kasım 2002 tarihli Milliyet gazetesi BDDK Başkanı Engin Akçakoca'nın beyanatını manşete taşımış: "Bankalar yeniden siyasetin emrine verilirse, bütün yapısal reform çöker" diyor Akçakoca.

Elbette bankaların ekonomik mülâhazaların ötesinde siyasete göre şekillenmesi yanlış ve zararlı. Ama biz, meselenin bir başka yönüyle ilgiliyiz.

Milliyet'te bu haber çıktıktan sonra, hemen ertesi gün, aynı gruba mensup Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök, Akçakoca ile görüşmeye gitti, bir konsorsiyum adına 500 milyon dolara, Sabah gazetesini satın almak istediklerini söyledi. Acaba, Milliyet'in manşeti, bir gün sonra, kardeş gazete Hürriyet'in Genel Yayın Müdürü'nün Sabah'ı alma girişiminin zeminini oluşturmaya mı yönelikti?

Özkök'ün teklifi

Ertuğrul Özkök, BDDK'ya teklif verdiği gün kaleme aldığı yazısında şöyle diyordu: "...Dinç Bilgin'e ait Sabah Grubu'nun BDDK'ya 400 milyon dolar, çoğu devlet bankası olan diğer bankalara da 700 milyon dolar borcu var. Toplam borç 1,1 milyar dolar. Dinç Bilgin, kendi gazetesi olan Sabah'ta bu borçların tamamını ödeyeceğine dair kamuoyuna ve devlete söz verdi. Biz de, Doğan Medya Grubu olarak, o dönemde, bu grubun yaşaması ve borçlarını ödemesi için elimizden gelen yardımı yaptık. Ama borç ödenmedi. Sabah gazetesini almak isteyen konsorsiyum, devlete, 500 milyon dolarının parasını kurtarma yolunu açıyor... Eğer, gazetenin şu andaki sahibi Dinç Bilgin veyahut sahibi olduğu iddia edilen Turgay Ciner, 1,1 milyar dolar borcu ödeyeceğini söylüyor ve bunu sağlam teminatlara bağlıyorsa ne âlâ. Bu kararı bütün gücümüzle alkışlayacağız. Ama bu teminatların ne olduğu, nasıl bir takvimle ödeneceği, kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır. Konsorsiyumun verdiği 500 milyon dolardan daha elverişli bir teklif var mı?" (Ertuğrul Özkök 11 Kasım 2002 Hürriyet)

200 milyon dolarlık kefalet

Kısacası Özkök, BDDK'ya "Ya borcunu Bilgin-Ciner grubundan tahsil et; akla uygun ve teminata bağlanmış bir ödeme planı imzala, ya da, 500 milyon dolara Sabah'ı bize sat" diyor.

Özkök'ün yazdıkları, BDDK'nın ihmalini ortaya koymuyor mu? Gerçekten, siyasetin vesayetinden kurtulan bu özerk kurum, Dinç Bilgin ile imzaladığı ödeme planının gereğini yerine getirdi mi?

Etibank'a, 27.10.2000 tarihinde el konuldu. Yaklaşık 10 ay sonra, 24 Ağustos 2001'de, Dinç Bilgin ve ailesi, BDDK'ya müracaat ederek borcu ödeyeceklerini, Doğan Grubu'na ait Bimaş ve Yay-Sat'ın, kendilerine toplam 200 milyon dolarlık, ayrı ayrı müteselsil kefil olacaklarını bildirdi. Borcun faizi ile birlikte tecil edilmesini talep etti. (Aydın Doğan'ın Dinç Bilgin'e, iki şirketi vasıtasıyla kefil olduğu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından açıklanmıştı.) BDDK, Dinç Bilgin ve ailesine yazdığı 14.11.2001 tarihli yazıda, borçların tecili için, 15.2.2002'ye kadar, müteselsil kefillerin noterden tasdikli mukavelelerini istedi.

Dinç Bilgin Grubu, BDDK'ya sunduğu plandaki ödemeleri yapmadı ve tüm borç muaccel (tahsil edilebilir) hale geldi. (Bu bilgiler 12 Kasım 2002 tarihli Akşam gazetesinde yer alıyor.)

BDDK, ne Dinç Bilgin'in borcunu tahsil edebildi, ne de borca kefil olan Aydın Doğan'ın üzerine gitti. Acaba, Dinç Bilgin ile borç ödeme planının imzalandığı gün, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu tarafından açıklanan Aydın Doğan'a ait iki şirketin kefaleti geçersiz mi? Geçersizse, BDDK ve Fon, kamuoyunu yanıltmış olmuyor mu? Geçerliyse, kefalet veren Aydın Doğan'ın şirketleri niçin takibe alınmıyor?

Bütün bu sorular dahi, BDDK'ya neşter atılmasının bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

Şimdi Aydın Doğan'ın ekibi, 1,1 milyar dolarlık borcun 500 milyon dolarını, Sabah Grubu'nu satın alma karşılığında, ödeyecekleri taahhüdüne giriyorlar.

Peki ne oldu önceki kefalet? Bu kefaletin icabı yerine geldi mi?

Gizli protokol

Aslında Aydın Doğan, Etibank'a el konulduktan bir süre sonra (Etibank 27.10.2000'de Fon'a devroldu) 6 Ocak 2001'de, Dinç Bilgin ile gizli bir protokol imzalamış ve "31.12.2000 itibariyle 420 milyon dolar olan Dinç Bilgin'in borcunun geri ödenmesi için, BDDK ile yapılacak görüşmelere tüm olanakları ile katılmayı, söz konusu kurul tarafından talep edilmesi halinde, gerekli teminat ve kefaletleri vermeyi" taahhüt etmişti.

Bu protokole göre, Sabah Grubu'na dahil bütün şirketlerin % 50'si Aydın Doğan'a geçiyor; Dinç Bilgin ile Aydın Doğan'ın müştereken sahip olacakları Yeni Sabah Yayıncılık A.Ş. adında bir şirket kuruluyor, bu şirketin yönetimi, "herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmaksızın" Aydın Doğan'a veriliyordu. Doğan, RTÜK Yasası'nın getirdiği hisse sınırlamasını by pass edebilmek gayesiyle, ATV televizyonunun % 50 hissesinin kendi tarafından belirlenecek kişilere bilâ bedel devrinin sağlanmasını da gizli protokolün hükmü haline getirmişti.

Amaç, basın özgürlüğü!

6 Ocak 2001 protokolü, ilk günden itibaren Doğan Grubu'nun Sabah Grubu'nda gözü olduğunu gösteriyor.

İleri sürülen amaç söz konusu protokolde şöyle anlatılıyor: "Bilgin'in malî krize girmesi dolayısıyla, Türk basınının önemli bir bölümünün bağımsızlığı tehlikeye düşmüştür. Basının bağımsızlığı, demokrasinin hayat damarlarının en önemlisidir. Bağımsızlığını kaybeden basın, çıkar çevreleri karşısında gücünü yitirip, esas fonksiyonlarını yerine getirmekten uzaklaşabilir. Medyada yaşanan son gelişmelerden endişelenen kamuoyunun ve meslekdaşlarının, Aydın Doğan'dan, Sabah Grubu'nun bağımsızlığının korunmasında yardımcı olması yönünde istekte bulundukları herkesin malûmudur. Aydın Doğan, basının çıkar grupları karşısında bağımsızlığını koruyabilmesi, Bilgin ailesinin içine düştüğü ekonomik krizden kurtarılması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye hazırdır."

Bu gerekçeyle, 6 Ocak 2001 protokolünü imzalayan, % 50'lik pay ve yönetimde tek söz sahibi olma karşılığında 420 milyon dolarlık borcu üstlenen Aydın Doğan, -Akşam'a yaptığı açıklamasına inanmak gerekirse- tam bir gün sonra, 7 Ocak 2001'de protokolü feshediyor.

BDDK'nın tavrı

Haydi diyelim ki, BDDK, protokol feshedildiği için Aydın Doğan'ın üzerine gidemedi. Ama bir de, 24 Ağustos 2001'de Bimaş ile Yaysat'ın verdiği 200 milyon dolarlık kefalet var. Üstelik, bu iş gizli de değil. Bizzat Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu tarafından açıklanıyor. Dinç Bilgin ile ödeme planında anlaştık. Kefil Aydın Doğan'ın şirketleri, deniliyor.

Ayrıca madem Aydın Doğan'ın hedefi, Bilgin ailesini içinde bulunduğu malî zorluktan kurtarıp, basının çıkar çevreleri karşısında bağımsızlığını sağlamaktı, öyleyse neden, Turgay Ciner ortaklığı ile düze çıkmış görünen Sabah Grubu'nun peşini bırakmıyor?

Devletin parasını tahsil etmek için mi?

O zaman da soruyorlar kendisine: İş-Doğan'ın devlete ne kadar borcu var? Niçin ödemiyor? Veyahut, 24 Ağustos 2001'de BDDK'ya verilen kefaletin gereği yerine geldi mi?

Birilerini fon bankalarının veya kamu bankalarının, veya özerk kurumların başına koyuyorsunuz. Siyasi etkilerden tamamen arındırıyorsunuz. Ama, -amiyâne tâbirle- diğer güç odaklarının kucağına düşmelerini önleyemiyorsunuz.

BDDK batık banka patronlarının üzerine, elindeki bütün imkânları zorlayarak, zararın tahsili için gitti mi? Hayır.

O zaman, Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi, 22 milyar doların hesabı sadece paraları batıranlardan değil, tahsilatı yapmayanlardan da sorulmalıdır.


14 Kasım 2002
Perşembe
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED