T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erdoğan, World Bank'tan gelmedi diye mi?

Newsweek ve Washington Post için çalışan Lally Weymouth AKP Genel Başkanı Erdoğan'a soruyor:

"Başbakan siz olamayacağınıza göre, mesela Amerikalı bir diplomat, Türkiye'yi ziyaret ettiğinde kimi muhatap alacak?"

Erdoğan'ın yanıtı şöyle:

''Gelen kişi başbakanla görüşecektir ve eğer isterse, en büyük siyasi partinin başını ziyaret etmek isterse, onunla da görüşecektir.''

Garabete bakar mısınız?

Bizim dahi şimdiye kadar tanık olmadığımız bu duruma yabancıların da alışmasını istemeye başladık bile… Erdoğan, şimdi parti başkanı sıfatıyla İtalya'ya gitti. Normal bir pasaportla gittiğini öğrendik. Dışişleri kırmızı pasaport vermek istememiş…

Türkiye'de başbakan olamayan AKP liderini, İtalyanlar girişte sıradan vatandaş gibi karşılamışlar. Başbakan Berlusconi ile yenilen yemekte ise başbakan protokolü uygulamışlar. Katillere kırmızı pasaportların, yeşil pasaportların verildiği bir ülkede, başbakan yapılmayan çoğunluk liderinin mavi pasaportla resmi ziyarete çıkmasını, bizim gibi onlar da zaman içinde normal karşılayacaklardır umarım!.. Bu, Avrupa'da zaman zaman örneğine rastlanan, parti genel başkanlığı ile başbakanlığın farklı kişiler olması meselesi değil. Burada, kasıtlı olarak başbakan yapılmak istenmeyen bir parti lideri söz konusu.

Yasaklanmasının ardındaki siyasi amacın ne olduğu belli, yargılanma ve yasaklanma sürecinin hukuk dışılığı daha da belli…

Buna rağmen seçmenin bu olaya verdiği tepki de ortada…

Bazı arkadaşlarımızın, milli irade kavramının parçalanmışlığına atıf yaparak, şu yüzde 35 meselesine fazla takılınmaması gerektiğine ilişkin sözlerini biran için dikkate alıp, bu tartışmayı bir kenara bıraksak bile, böyle garip durumlar ortaya çıkıyor. Bundan sonra da çıkacak? Erdoğan'ı yasaklı bir halde seçime zorlayanlar sanırım bu durumu düşünmüş olmalılar.

Ortaya çıkan manzara onları memnun ediyor olmalı.

Erdoğan'ı, yasaklı olduğu halde seçime mecbur edenler, seçimde ne kadar çoğunluk sağlamış olursa olsun, Erdoğan'ın kolayca başbakan olamayacağını da hesap etmiş olmalılar. Çünkü devlet bürokrasisinde, yüzde bin haklı olunsa dahi çarklar tersine kolay işlemez. Evet, Erdoğan haksız bir şekilde yasaklandı. Hukuk ve yargı mekanizması siyasi amaçlara alet edildi.

Amaç, belki AKP'nin kazanmasını engellemekti. Bu olmazsa AKP liderinin mümkünse genel başkanlığını, bu olmazsa başbakanlığını tartışma konusu yapmaktı. Erdoğan'ın seçimlerde yüzde kaçla iktidar olacağı çok fazla önemli değildi.

Devleti yöneten odaklar karşısında yüzde 30, yüzde 35 gibi millet iradesini gösteren rakamların pek bir anlamı bulunmuyor.

"Biz bir engelleyelim, AKP uğraşsın bakalım" demiş olmalılar.

Nitekim uğraşılıyor işte.

En aklı başında kalemler bile, Erdoğan'ın başbakanlığa getirilirken ılımlı (!) davranılması gerektiği yolunda makaleler döşeniyorlar.

"109 şık olmaz, iyisi mi ara seçimin beklenmesi" diyenler çoğunlukta.

İyi ama niye 109 olmaz? Yani dışarıdan bir başbakan atanamaz?

Demokratik parlamenter gelenekler böyleymiş. Bu konuda anayasanın özüne saygı duymak gerekirmiş. Biliyor musunuz ben asıl böyle yazıp, konuşanlara hiç saygı duymuyorum. Demokratik parlamenter gelenekler, bir Dünya Bankası (World Bank) uzmanının tepeden inme gelerek hükümette tam yetkili dördüncü koalisyon ortağı olmasını mı öngörüyordu acaba? Kimse, Kemal Derviş'in arkasına ABD, IMF ve Dünya Bankası'nı alarak, koalisyon ortaklarına rağmen hükümete katıldığını ve fiilen başbakanlık yapmış olduğunu anımsamak istemiyor. O dönemde Derviş'in istemediği bir şey yapılabildi mi? Hatta Derviş, Meclis'e de tahakküm ederek, istediği yasaları istediği zamanlarda çıkarttırmadı mı? Peki o zaman nerede kaldı 'şıklık, eğemenlik' falan gibi meseleler? Arkanıza IMF ve Dünya Bankası'nı alırsanız siyasi gelenekler bozulmaz, eğemenlik kavramı zarar görmez. Yok, halkın yüzde 35'inin desteğine dayanarak başbakan olmak isterseniz, o ülkenin uyanık olan olmayan güçleri karşınıza çıkıp:

"Yok, 109'u değiştirmek şık olmaz" diyebilirler.

Anayasa'nın ruhundan, parlamenter demokratik sistemin esaslarından sözederler.

Erdoğan'a yasağı koyanlar bütün bunları biliyordu.

Böyle bir tartışmayı özellikle planladılar.

Erdoğan başbakan olma sürecini çabuklaştırmak istese, kendisine destek ve hak vermiş olanlar da dahil birçok çevreden, "Bu kadar aceleci olunmaz, 109'u değiştirmek şık değil. Bu tutum devletin zirvesinde gerginlik yaratır" yollu uyarılarla önü kesilecek.

Nitekim, AKP'nin bazı kurmaylarında süreci zorlamamak gibi bir eğilim mevcut. Ortamın gerginleşeceğinden ve Erdoğan'ın ve AKP'nin daha yolun başında yıpranacağından korkuyorlar. "İşi normal sürecine bırakalım" diyenler, ara seçim formülünü savunuyor.

Ara seçim formülü de aslında hiç 'şık' değil. Üstelik de bir süreç gerektiriyor.

Bu arada Erdoğan parti lideri olarak bekleyecek. Beklerken ister istemez yıpranacak. Geçen zaman içinde kim öle kim kala… Burası Türkiye…

Bu durum, bana kalırsa bir tezgahtır ve boşa çıkarılmalıdır.

Dört darbeci generalin hazırladığı ve baskıyla halka onaylattığı bu anayasanın, hangi maddesi değiştirilirse değiştirilsin mutlaka eskisinden daha 'şık' olur.

AKP şimdi korkarsa, unutmasın ki bürokrasiye karşı bir daha kafasını kaldıramaz…


14 Kasım 2002
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED