T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bahçeli'yi başbakan yapmak mı?

Bana kalırsa MHP lideri Devlet Bahçeli son açıklamalarıyla sanıldığı gibi Avrupa Birliği meselesi hakkında öyle canalıcı laflar falan etmiş değil. Hepsi kendisinden beklenen laflardı. Üstelik, kendinden beklenildiği gibi edilmiş laflardı bunlar…

Bir devlet adamının değil de, 80 öncesi bir ülkü ocakları başkanının ağzından çıkan lafları andırıyordu …

Tabii aradan zaman geçti. Bu kadar üslup farkı, bu kadar diplomatik ima da olacak artık. Kolay mı, büyük medyanın büyük kalemlerine bunca zaman 'değişiklik' imajı vermek? Kolay mı, değişmediğini açıkça söylediği halde, az konuştuğu ve cilalı laflar ettiği için bu büyük kalemleri bir türlü değişmediğine ikna edememek!..

Oysa ben, onun değişmediğine ilişkin samimi ikrarına aynen katılıyordum. O nedenle son konuşmasında kullandığı lafların manası, vermek istediği hava ve genel yaklaşım itibarıyla bir tek şey hissettim: Bir ülkü ocakları başkanının konuşmasını…

Yine ülkeyi 'bizler' ve 'bizim karşıtlarımız' diye ikiye bölen anlayış… Yine, 'Biz milliyetçiyiz, bu ülkenin menfaatlerini yalnız biz koruruz' yaklaşımı… Yine, muhalefete, karşı görüşe hoşgörüsüzlük… (Kendi içlerindeki karşı görüş ihtimallerini kaba kuvvet kullanarak çözüme bağladıklarını örnekleriyle biliyoruz.) Yine, özgürlüklerin genişlemesi fikrine ve insan haklarına tahammülsüzlük. Yine, farklı görüşlere yönelik isim zikrederek yıldırma kampanyası… (Hadi gözdağı demiyelim, çünkü zikrettiği isimler arasında kendi bağırlarından çıkmış, yine kendilerine uzak olmayan kalemler de var. Kedi uysallığı ile iyi niyetli temennilerini arz eden!.. )

Ağzının sıkılığı ile tanınan Behçeli sonunda ağzını bozdu işte… Böylece herkes, onun neden ağzını çok az açtığını, neden suskun, ama 'çok bilen' lider imajı vermek istediğini açıkça anlamış oldu. Onu yakından tanıyan bir ahbabının, bir gazetede çıkan ropörtajını hatırlıyorum: "Devlet beyin ağzını çok açması, öyle sanıldığı gibi 'çok bilip az konuşması' ile ilgili değildir. Dağarcığında o anda söyleyecek laf olmamasından ve hata yapma endişesinden suskun lider rolü oynamayı tercih etmektedir."

Devlet bey, ard arda konuşmaya başladığına göre kontrolü falan bir kenera bıraktı demektir. Bu da MHP açısından işlerin yolunda gitmediğinin bir göstergesidir.

Konuşmalarındaki lafları bir kenera bırakalım. Bunlar yeni yaklaşımlar değil… Bu lafları biz belki 30 yıldır dinliyoruz. 80 öncesi, NATO'nun uluslararası antikomünizm standartlarına uyup, milliyetçilik adına devlet içindeki cinayet şebekelerinin tetikçiliğini yapan onlardı… Bu hizmetlerine rağmen 12 Eyül'de solcularla birlikte zindanlara atıldılar. Ve arkasından 'Devlet bizi kullandı' diye yakındılar.

Şimdi de yine milliyetçilik deyip, İMF ve Dünya Bankası standartlarına uyanlar yine onlar. Bir farkla ki, şimdi iktidardalar ve devleti kullandıklarını sanıyorlar. Derin devletin kararlarını uyguladıkları için iktidar ortaklıkları sürüyor. Buna karşılık devlet olanaklarını kendi kadrolarına peşkeş çekiyorlar. Sonra da seçmenlerine değil, taraflarlarına dönüp, "Evet biz size verdiğimiz sözleri tutamadık ama, hiç olmazsa devletin olanaklarını size sunuyoruz. İdare edin" diyorlar.

Belki eski kadrolar bu açıdan biraz daha idealist görünüyordu. Daha ziyade sokaklarda solcu avına çıkanlar…

Şimdiki kadrolar ise göründüğü kadarıyla iyice oportünist.

Netice olarak, Türkiye'de milliyetçi kadrolar öyle sanıldığı gibi 'millici' değil. Uluslararası örgütlerin ve hareketlerin hizmetinde, onların koyduğu doğrultuda milliyetçilik yapıyorlar. Bu bağlantıları nedeniyle iktidar uğruna seçmenlerine verdikleri hemen her sözden vazgeçmiş durumdalar.

"Öcalan'ı biz asarız" dediler asamadılar. Asmaları da mümkün değil. Çünkü derin devlet buna karşı. Amerika, Öcalan'ı 'asmamak' şartıyla teslim etti. Bu gerçeği bildikleri halde, halka yalan söylediler. Şimdi Bahçeli bu oyunu devam ettirmeye çalışıyor. Köylüye tarım ürünleri destekleme alımları için söz verdiler. IMF ve Kemal Derviş müsaade etmedi. Verdikleri sözleri tutmadılar. Türban için 'mütedeyyin' vatandaşlara sözler verdiler, oylarını aldılar… Derin devletin koyduğu yasakların altına imzalar attılar.

Bahçeli şimdi, AB'ye karşı olan çıkar çevrelerini ve milliyetçiliğe samimi olarak inanmış, ama MHP kadrolarından daha 'millici' bir seçmen grubunu elinden kaçırmamaya çalışıyor. Üstelik onları, AB yanlılarına, kendileri gibi düşünmeyenlere, farklılıklarını kabul ettirmek için demokratik yollardan mücadele eden Kürtlere ve diğer gruplara karşı kışkırtmaktan da geri durmuyor. Bahçeli, "Kürtçe yayın ve eğitim için üç defa düşünmek gerekir" diyor.

Ne hakla!.. Milyonlarca vatandaşın ana dili için böyle bir laf eden ve farklılıkları çatışmaya dönüştürme politikası güden bir siyaset adamını kim iktidar yapmak ister? Sıradan milliyetçi vatandaşların bile, Bahçeli'nin başbakan olması bir yana, iktidarda kalması için, değil üç, üç milyon defa düşünmesi gerekir.

Belki bana çok kızacak ama, Bahçeli'yi dinlerken ben bunları düşündüm…


6 Haziran 2002
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED