T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıbrıs bir iyi niyet testi

Çiller'in "AB mi idam mı denirse AB derim." sözü acaba "AB mi Kıbrıs mı denirse AB derim." şeklinde sürdürülebilir mi? Küçük bir azınlık dışında, o da utangaç biçimde, bunu seslendirecek kimse olduğunu sanmıyorum. Kopenhag kriterleri öne çıkıyor gözükse de, AB ile ilişkilerde asıl sorunlu konu Kıbrıs. Küçük bir azınlık, "Gerekirse AB için Kırbıs da..." biçiminde bir "Ölümüne AB" söylemini tercih etmiyor değil. Ama geniş bir muhitte Kıbrıs duyarlılığı devam ediyor.

İdam ve ana dil konusu, "Kopenhag kriterleri" denen çerçeve içine giriyor. Bu çerçeve de genel yapısı itibariyle Türkiye'nin insan hakları, demokratikleşme, ekonominin AB standartlarına çıkarılması gibi hususları kapsıyor. Ve bu hususlar, gene geniş bir çevrenin ittifak ettiği gibi "Türkiye'nin zaten kendi halkının huzuru için yapması gereken şeyler"den oluşuyor. Siyasette, ekonomide, sosyal bünyede sancılardan kurtulmak için bunları gerçekleştirmek kaçınılmaz, ya da bunlar gerçekliştiği takdirde siyaset, ekonomi ve sosyal bünyede sancılardan kurtulma imkanına kavuşacağız. Belki de Türkiye'deki AB heyecanının temelinde, Türkiye'nin kendi kendine içinden çıkamadığı bu sancılardan, AB'nin terbiye edici hüviyeti sayesinde kurtulma ümidi var.

Dolayısıyla AB'nin Kopenhag kriterleri üzerindeki ısrarını kuşku ile karşılamak, şu an süregelen sancılı ortamdan beslenen bir hüviyetiniz yoksa, mümkün görünmüyor.

Peki ya Kıbrıs?

Kıbrıs'ta farklı bir durum söz konusu.

Kıbrıs AB'nin Türkiye'ye yaklaşımında bir iyi niyet testi olarak gözüküyor.

Ve eğer AB'nin Kıbrıs'la ilgili tavrı, makul bir çizgiye gelmediği takdirde, AB'nin Türkiye ilişkilerinin tüm boyutlarını yaralıyıcı bir nitelik kazanıyor.

Şayet şöyle bir denklem söz konusu ise:

-AB Kıbrıs'ı Rum yönetimini meşru yönetim olarak görmek kaydıyla bünyesine alacak. 1974'ten bu yana olan biten hiçbir şeyi göz önünde bulundurmayacak. KKTC'yi görmeyecek. Türkiye'nin rezervlerini görmeyecek. Türkiye'nin Kıbrıs'a ilişkin stratejik değerlendirmelerini ve hassasiyetlerini görmeyecek. KKTC'nin ve Türkiye'nin karşısına Rum yönetimini arkalayan bir büyük güç olarak çıkacak. Ve Rumlar AB gücünü arkalarına alarak Kıbrıs'ta çözüm dayatmaya çalışacaklar.

Şayet, "Kıbrıs'ı kanırta kanırta Rumlara-Yunanlılara armağan etmek" anlamına gelen böyle bir denklem söz konusu ise -ki şu anda Kıbrıs - AB ilişkileri bu yönde seyrediyor- burada bir iyi niyetten söz etme imkanı yoktur.

Eğer bu olumsuz görüntü AB adına temel bir politika ise, bunun peşinden başka kaygılar sökün ediyor: O kaygıların başında da "Acaba AB Türkiye'yi gerçekten bünyesine almak istiyor mu?" sorusu var. "Yoksa üyelik vadi, yıllar sürecek bir güdümleme aracı mıdır?" Bugün yıl 2002'dir... AB'nin genişleme stratejisinin hangi safhasında Türkiye'nin tam üyeliği söz konusu olacaktır ve bu hangi yıla tekabül edecektir?

Yani doğru soru şudur:

Siz "AB mi Kıbrıs mı diye sorulursa ben AB derim" deseniz bile, bu sizin AB hedefinizi gerçekleştirmek anlamına gelmeyecekse, yani şayet AB'nin Türkiye'yi herhangi bir zamanda almak gibi bir hesabı yoksa, ya da hiçbir zaman almamak gibi bir hesap mevcutsa, o zaman, verdiklerinizle kalmak gibi, daha somut planda Kıbrıs'ı elden çıkarmak gibi bir hüsran noktasına ulaşmış oluyorsunuz. Yani mazohist bir tavırla, AB'nin taleplerini yerine getirmediğiniz için sürekli kendi kendinizi suçluyor, ama sonunda da, elde var sıfıra ulaşıyorsunuz.

AB'nin Kıbrıs'la ilgili tutumunun şu anda güven vermediğini belirtmek gerekiyor.

Bu güvensizliği izale etmenin yolu, kendi kendimize "Canım bunca gelişmeden sonra bizi açıkta bırakacak değiller ya... " türünden bir iç terapi değildir. Ya da "Canım Denktaş da, kendi düzenini sürdürmek için maraza çıkarıyor" türünden bir "günah keçisi üretme" eylemi değildir. Bunların Türkiye'ye bir faydası olmaz. Bunların tümü, kendi elimizi zayıflatma sonucunu doğurur. "Kopenhag Kriterleri"nin "Azınlıklar"la ilgili bölümü de, Osmanlı'nın yıkılış sürecinde "Azınlıklar" konusuna tahrip edici bir misyon yükleyen Avrupa'nın tavrı gözardı edilmediği takdirde, "çağdaş bir hesabı saklıyor mu?" sorusunu akla getirir ve bu konuda da gerekli duyarlılık gösterilmelidir, ama özelilkle Kıbrıs, somut problem niteliğiyle başlıbaşına bir "pazarlık" alanıdır. Avrupa'nın Rum yanlısı duruşu, kuşkuları derinleştiren bir nitelik arzetmektedir. İyi niyet varsa neden "28 yıllık bir ihtilaf - müzakere süreci"ni, Türkiye'nin AB'ye girme arzusunu bir kanırtma aracı haline dönüştürmek suretiyle tepeden inme yöntemlerle, bir taraf, üstelik Avrupa'nın Hristiyan kimliği veya antik Yunan medeniyetine perestiş saikiyle koruyageldiği taraf lehine yönlendirmeye çalışırsınız?

"Yunanlılar veya Rumlar yanında saf tutan bir AB görüntüsü..." bir gerçekse, "Canım belki de yanlış görüyoruz... Dur bakali n'olcek..." saflığına tav olmak, işte öyle bir şey olmak demektir.

Şu söylenebilir: Türkiye Kopenhag kriterlerinin gerektirdiği hukuki, siyasi, sosyal vasatı oluşturmak üzere kolları sıvamalıdır. AB hiç olmasa da kendi insanı ve toplumu için bunu gerçekleştirmelidir.

Kıbrıs konusunda da AB'nin "iyi niyet"ini gösterecek bir jest sergilenmelidir. Rum yönetiminin arkasından çekilmelidir mesela AB. AB üyeliğinin Rum silahı haline gelmesine imkan verilmemelidir. Belki Rumlara bile üyelik için "Kıbrıs'ta çözüm" şartı getirilmelidir. Şu anda Rumlara verilen peşin üyelik vaadi, müzakere sürecini anlamsız hale getiren ve çözümü yok eden bir İskender Kılıcı haline getirilmiştir.

Cumhurbaşkanının düzenlediği zirvede üç şey öne çıkarılabilir:

1. Kopenhag Kriterleri'nin gerçekleşmesi için ortak irade ve çaba.
2. Kıbrıs'ta AB'nin Rumların arkasından çekilmesi için çağrı.
3. Türkiye'nin AB'ye üyelik takvimi konusunda netlik... (Kaç vakitte Türkiye AB'li olacak? sorusunun cevabını kim biliyorsa açıklaması)


6 Haziran 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED