T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu silahla yapılan bir savaş değildir

Türkiye'nin kültürel dokusuyla birlikte ekonomik yapısını güçlendirmenin yolu, üretilen bilgi, hizmet ve ürün hacmini uyum ve düzen içinde büyütmektir. Üretimi zenginleştirmede sürükleyici güç, misyonunun bilincinde olan erdemli insandır. Toplumun kültürel, siyasal ve ekonomik gücünü artırabilmek için, bütün kesimlerin üretim sürecine katılması gerekir. Üretimi büyütme, tek boyutlu bir eylem değildir.

Bütün dünyada ülkeden ülkeye bilgi, teknoloji ve sermaye akışının büyük bir hız ve yoğunluk kazanması, her devletin ekonomik, siyasal ve kültürel politikasında köklü dönüşümlere yol açtı. Ülkeler arasındaki zaman ve mesafe farkının giderek azalması, ekonomi doktrinlerini dünyadaki çatışmaların odak noktası olmaktan çıkardı. Dünyada artık Kapitalistler ile Sosyalistler savaşmıyor.

Aşkın kültüre dayanmayan Kapitalizm Emperyalizm'i, Sosyalizm de Komünizm'i doğurdu. Özgürlükten yola çıkan Kapitalizm sömürüyle eşitlikten hareket eden Komünizm de dayatmacılıkla sonuçlandı. Doksanlı yıllardaki gelişmeler, Kutsal kültürün yerine Seküler kültürün ikame edilemeyeceğini gösterdi. Marks'ın iddia ettiği gibi, toplumların afyonu kutsal kültür değil, seküler kültür oldu.

On yıl önce Samuel Huntington "Dünyada ülkeler değil, medeniyetler savaşıyor" dediğinde büyük tartışmalara yol açmıştı. Aslında bu savaş yeni başlamamıştı. Tarihin ilk dönemlerinden biri vardı. Bu yüzden Sezai Karakoç kitaplarında bu savaşın mutlaka silahlarla sürdürülen bir savaş olmadığını vurgulayarak, Huntington'dan çok daha önce bunun "bir zihniyet", "bir hayat tarzı", "bir dünya görüşü" ve "bir kültür" savaşı olduğunun üzerinde önemle durdu.

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle gerçek savaşın ekonomi doktrinlerinden daha çok medeniyetler arasında olduğu, bütün dünyanın gözlerinin önüne serildi. Artık dünyada ekonomi doktrinleri değil, medeniyetlerin yarışacağı genel kabul gördü. Belirleyici olanın ekonomi değil, medeniyet olduğu anlaşıldı. Medeniyetsiz ekonomi olmayacağının bilincine varıldı.

Her medeniyetin arkaplanında mutlaka bir kutsal kültür vardır. Çünkü kozmolojik bakıştan yoksun, dinsiz bir medeniyet zamanın direncine karşı kendini koruyacak gücü hiçbir zaman bulamaz. Bunun için A.N. Whitehead, A. Toynbee ve C. Dawson gibi düşünürler, her medeniyetin kaynağında Vahiy'le yoğrulmuş bir misyon ve vizyonun olduğunu vurgularlar. Medeniyetler dinlerle yaşıttır. Din ve medeniyet tarihini birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Günümüzde medeniyetler savaşı, maddi ve manevi üretim savaşına dönüştü. Aslında buna savaş değil, yarış demek gerekir. Tarih boyunca, farklı medeniyetlerin yarısı olmadan, gelişme olmayacağı görülmüştür. Gelişmenin kaynağında misyon ve vizyonlar arasındaki doğru düşünme ve doğruyu bulma arayış ve yarışı vardır. Bu yarışta başarı maddi silahlarla değil, manevi silahlarla kazanılır.

Batı'nın ileri teknolojinin ürünü silahlarına bakarak, çatışmanın ordular arasında olduğunu sananlar, sorunun kaynağını teşhis etmede büyük bir yanılgıya düşerler.

Ordular, medeniyet aysberginin yalnızca görünen kısmıdır. Gerçek güç görünmeyen kısımdadır.


8 Aralık 2002
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED