|
|
Biz "ütopya"ları olan çocuklardık
Yalnızlığın yarasını kelimeler sarar ya, "gidemeyenler"in yarasını şiirler sarar mı bilemem? Kimsesizler yarasını göstermez çünkü, içten içe üzülür de sezdirmezler kimseye. Yaralanmış bir ceylanın sustuğu akşam, içindeki hüzün bahçesinin kokusundan, ayrılıkların içinden esen rüzgarın hızından ve artık şiirleri de saran gurbet duygusundan sıyrılıp kardelenlerin sessizliğine yüreğini açarsa, uzaklarda bir karanfilin kırıldığını işitir belki... Henüz eyvallahsız çağlarımızdaydık, her daim uzaklara uçardık. Yollarda kulağımızı bir şiire yaslar, rüzgara yazılan her şarkı sözünde ağlardık. Biz "ütopyaları" olan çocuklardık! Henüz küresel yalanlar başımıza gelmemişti; caz sevmeyen Naziler'e inat ütopyalarımız için ağlardık. Aşkları kanırta kanırta, Mahur bir beste gibi yaşardık. Geceleri ahşap pencereli yurtların duvarlarına kurşun kalemle şiirler yazar, izmaritli odalarda biraz Sezai Karakoç, biraz Lorca okur, lüzumundan fazla hüzünlenirdik... Açma pencereni perdeleri çek,
Çoğu kez, biraz daha şiirleri, aşkları birbirine karıştırarak yaşarsak dayanamayıp ütopyalarımız adına sıradan hayatlara veda ederiz sanırdık. Ne zaman hayallerimizin yolu ihanetlere uğrasa, ağlamayalım diye Mozar'ın 40. Senfonisi'ni yeniden yeniden dinlerdik... Bir gün, alakasız yer ve zamanda durup dururken yaşlandık. Bütün oyunlardan atıla atıla, küresel bir çağa sürgün edildik. Artık "ütopya"larının kıyısında haysiyetiyle durmasını becerebilen çocukların şarkısı çok uzaklarda kalmıştı. Demek ki hayatta böyle bir "yanmak" da varmış. Çünkü "Yeni Naziler"in kurallarına fit olmayanlar için aşklardan ve şiirlerden başka sığınılacak bir mekan kalmamıştı. O saf insani duruşun su katılmamış, zarif öfkesi bile "küresel yalanlar"a karışıp gitmişti çoktan... Dermanımız kalmamıştı artık, zaman zaman en hakiki ağlamalara eşlik etmekten ve ütopyalarımıza yana yana Ahmet Arif'in şu dizeleriyle veda etmekten başka... "Yastığımda, düşümde, içimdesin / Bir hain bıçak gibi kalbimdesin / Dermanım yoktur, bilirim." Belki bir gün bu hayatı hiç beklemedikleri bir anda bırakıp gitmek, bir anda başka birisi olarak, küresel çağa inat en kalabalık halimizle ütopyalarımıza geri döneriz. Belki bir gün fena halde aşk acısı çeken, çok uzun ve gizli hikayesi olan bir adam, aklı hep uzaklarda bir ütopyada kalınca gözlerini kapatıp güneşi binlerce kez çoğaltabileceğine sahiden inanıverir. Belki sahiden ütopyalarımız ölmemiştir. Mesela bir gün birisi, hiç okunmayacağını bile bile "savaşın efendileri"ne mektuplar yazsa, doğrulup dikilip bir daha asla yıkılmamak için kendine sözler verse fena mı olur?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |