|
|
Türkiye, "bindiği dalı" kesiyor!
Türkiye'de şu an ekonomik olarak yaşanan kriz, siyasi ve daha önemlisi de köklü ve çok yönlü kültürel bunalımın uzantısı bir krizdir. Türkiye, öyle veya böyle bu noktaya gelecekti. Türkiye'de sözümona "modernleşme projesi" olarak adlandırılan "hayali", "retoriksel" ve jakoben projenin, Türkiye'yi bu noktaya getirmesi kaçınılmazdı. Neden? Bu sorunun cevabını şöyle verebiliriz: Türkiye'de uygulamaya konulan proje, her ne kadar "modernleşme" yani "yenileşme" veya "çağdaşlaşma" projesi olarak adlandırılıyor olsa da, bu projeyi modernleşme / yenileşme / çağdaşlaşma projesi olarak adlandırabilmek son derece zordur. Yapılan veya yapılmaya çalışılan şeyin adı, modernleşme projesi değil; Toynbee'nin deyişiyle "kültür ve medeniyet değiştirme" ve dolayısıyla Türkiye'de "entelektüel ve spiritüel bir dönüşüm gerçekleştirme" projesidir. Türkiye'de yapılmaya çalışan şeyin esaslı bir yenileşme veya çağdaşlaşma projesi olmadığını, kültür ve medeniyet değiştirme projesi olduğunu Türk elitleri ve entelijansiyası henüz anlayabilmiş değildir. Ya da şöyle de söylemek mümkün: Türk toplumunun ancak kültür ve medeniyet değiştirerek modernleşebileceğine, çağdaşlaşabileceğine inanılmıştır. Her ne suretle olursa olsun, bu iki durum da, son derece ürkütücüdür. Her şeyden önce bir ülkenin elitlerinin ve aydınlarının o ülkenin yaşadığı deneyimi anlayamamaları o ülke adına acınacak bir durumdur. İkincisi de, bir toplumun ancak kültür ve medeniyet değiştirerek, yani o güne kadar ortaya koyduğu ve insanlık tarihinin yapılmasında hiç de küçümsenmeyecek bir rolü olan tarihsel, kültürel ve siyasi birikimi, tecrübeyi yok sayarak yepyeni, ufuk ve umut vadeden bir yenileşme hamlesi gerçekleştirebilmesi imkansız bir şeydir. Böylesi bir projenin, bu toplumu götürebileceği tek yer vardır: Yok olmak; tarihten silmek. Böyle bir şeyi savunan insanlar, eğer kötü niyetli (=hain, işbirlikçi veya bencil) değillerse gerçekten acınacak, çocuksu ya da aptal insanlardır. Türkiye'de yapılan şey, bir çağlaşma projesi değildir; kültür ve medeniyet değiştirme; yani yenilgiyi kabul ederek teslim bayrağı çekme traji-komedisidir. Türkiye'nin Avrupa'nın gerçekleştirdiği meydan okuma karşısında teslim bayrağı çekmesi değil; bu meydan okumayı püskürtebilecek bir yenilenme ve çağdaşlaşma hamlesi geliştirmesi gerekiyordu: Böyle bir hamlenin olmazsa olma koşulu, bir medeniyet bunalımı yaşandığı tespitini yapıp; bu bunalımın kendi dinamiklerimizden yola çıkarak nasıl aşılabileceği sorunu üzerinde kafa yormaktan geçiriyordu. Böylesine esaslı bir bunalımı, kültür ve medeniyet değiştirme (=kendinden nefret etme veya kendini inkar) yoluna giderek aşmaya kalkışmak, bu ülkenin söyleyeceği bir şey kalmadığını ilan etmek ve teslim bayrağı çekmekten, Türkiye'nin tarihte tatile çıkmasından başka bir anlam ifade etmez/di: Bugün geldiğimiz nokta tam da bu nokta değil midir? Türkiye'nin yaşadığı ve her şeyimizi alt etme tehlikesi barındıran bunalımdan kurtulabilmesi için bundan sonra izlemesi gereken tek yol var: Türkiye'de totaliter bir zihniyetle zoraki olarak uygulanmaya çalışılan kültür ve medeniyet değiştirme projesine bir an önce son vermek. Çünkü bu proje, pekçok bakımdan iflas etmiş ve Türkiye'nin önünü tıkayan anakronik, hiçbir iler-tutar yanı olmayan absürd bir projedir: Birincisi, bu proje, Türkiye'nin sadece ve sadece Batılıların geliştirdikleri küresel, bölgesel ve ulusal strateji ve projeleri uygulamasına, dolayısıyla Batılılar'ın çıkarlarını korumalarına ve pekiştirmelerine yaramaktadır. İkincisi, bu proje, Türkiye'de elitlerle toplumu karşı karşıya getirmekte ve sonuçta Türkiye, yapay, zoraki icat edilen sorunlarla boğuşmaktan kurtulamamaktadır. Üçüncüsü, bu proje, sadece ülkedeki siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarını ellerinde bulunduran küçük bir azınlığın çıkarlarını pekiştirmekten başka bir işe yaramamakta; toplumu, toplumun dinamiklerini, sorunlarını ve taleplerini hiçe saymaktadır. Dördüncüsü, bu proje, toplumun kahir ekseriyetinin temel ortak paydası olan müslümanlığı, müslümanlığın ürünü olan tarihsel ve kültürel kimliğini ve tecrübesini yok saymaktadır. Sonuçta Türkiye'nin Cumhuriyet "modernleşme"sinin getirdiği vaziyet, hepimizi derin derin düşündürecek köklü bunalımlar tablosudur. Türkiye'nin yaşadığı bunalımların kaynağında, genelde toplumun kendisinin; özelde ise toplumun ortaya koyduğu deneyimlerin ve birikimlerin; ve halen bu toplumu ayakta tutan (müslümanlığın ürünü olan) anlam haritalarının ve dinamiklerin gözardı edilmesi, olumsuzlanması ve dinamitlenmeye çalışılması yatmaktadır. Bu durum, bir yandan Türkiye'yi dünyaya söyleyecek hiçbir şeyi olmayan, yalnızca Batılıların söylediklerini tekrarlayan, onların taşeronluğunu yapan; öte yandan da elitlerin toplumdan gelen temel talepleri bastırdıkları; kaotik, yapay sorunlarla boğuşmaya mahkum olan acınası, karikatür bir ülke haline getirmektedir. Vaziyet ortada olmasına rağmen Türkiye'de kimi aptallar, Türkiye'nin İslam dünyasına örnek teşkil edeceğini söyleyerek Batılılar'ın Türkiye örneğini İslam dünyasında model olarak uygulamaları gerektiğini söyleyebilmektedirler. Peki bu insanlar, Batılılar'ın kendilerine ne kadar ve nasıl güldüklerinin farkındalar mı acaba? Ama asıl hayati soru şu: Türkiye, "bindiği dalı" kestiğinin farkında mı acaba?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |