T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bugün "ırkçılık" yapmak istiyorum...

Söylemesi bile ne kadar sevimsiz bir kelime şu ırkçılık... Ama öyle anlar olur ki, "bugün ırkçılık yapmak istiyorum" diye haykırmak geliyor insanın içinden.

Hele demokrasinin, insan haklarının en vazgeçilmez değerler olarak sunulduğu bir dünyada, "Kopenhag Kriterleri" ile kendilerini bağlı hisseden ülkelerin bizzat "ırkçı" tavırlar içine girmesi, insanın içindeki ırksal duyguları kışkırtır adeta.

11 Eylül sonrasında Bush'un "dil sürçmesi" ile başlayıp, Berlusconi'nin "İslam medeniyeti"ni küçümseyen faşist söylem, neredeyse bütün Avrupa'nın kılcal damarlarında ırkçı bir dalgaya dönüşmüş durumda.

9, 10, 11 Kasım tarihlerinde Yunanistan'daydık. Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği'nin davetlisi olarak çıktığımız Yunanistan yolculuğu daha İpsala gümrüğünde "Avrupa Birliği Standartları"nda bir ırkçı dalga başladı.

Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları'nın ortak mutabakatıyla hazırlanan gezi programının Yunanistan tarafından tek taraflı olarak değiştirildiğini gördükten sonra, bizzat AB ülkelerinin "Kopenhag Kriterleri"ni iplemediğini farkettim.

Gezi programını değiştirmenin, "Kopenhag Kriterleri" ile ne ilgisi var demeyin... Hem de bal gibi ilgisi var. Çünkü ilk programda Batı Trakya'daki "Türk azınlığın" temsilcileriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler vardı, bu görüşmeler sonradan programdan çıkartıldı. Öyle ki, Türkiye'den giden heyetin "Türk azınlık"a ait insanlarla görüşmemesi için sıkı bir güvenlik ağı oluşturuldu.

Resmi ve sivil polis ablukası altında Gümülcine'den Selanik'e adeta "kaçırılarak" götürülen heyetin bir üyesi olarak, ister istemez Soğuk Savaş döneminin "demir perde" ülkelerini hatırladım.

Düşünüyorum da, Soğuk Savaş yıllarının Romanya, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği gibi ülkeleri de aynen böyleydi.

Bir Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan'da insanların birbirleriyle görüşmelerini engellemek için "polis barikatları" kurması Avrupa Birliği için de büyük bir talihsizlik olmalı. Açıkçası, farklı kimliklere, farklı dinlere mensup vatandaşlarını sürekli polis takibi altında tutan AB üyesi Yunanistan'da yaşadığımız kâbusu düşündükçe "Kopenhag Kriterleri" hayallerimi de kâbuslar basıyor.

Kimse bana, "Türk azınlık"la görüşmemizi engellemek için adım adım bir gölge gibi peşimizde sivil polislerin dolaştığı bir ülkenin "ırkçılık" yapmadığını iddia edemez.

Kimse beni, tıpkı ilkel askeri rejimlerde olduğu gibi insanların gözetlendiği bir ülkenin çağdaş demokratik standartlarda bir ülke olduğuna inandıramaz.

Kimse bana, Fatih Terim'in futbolda bir dünya markası olan Milan'dan, sırf "Müslüman-Türk" kimliğinden dolayı "kaba-saba" yöntemlerle uzaklaştırılmasının "derin" ırkçılık köklerinden kaynaklanmadığını söyleyemez.

Eğer, Avrupa'nın demokratik değerleri Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerdeki yeni ırkçı dalgaya teslim olursa, bu insanlığın gelecek umutları adına büyük bir kayıp olur.

Irkçılık, küresel dünyanın en ilkel olgusu. Bu bakımdan, özellikle Yunanistan'ın tavrının Avrupa'nın demokratik değerleri açısından negatif bir fotoğraf oluşturduğu kanaatindeyim.

Meğer, üç gün boyunca Yunan sivil polis kuşatmasından kurtularak İstanbul'a gelmek ne güzelmiş...


12 Kasım 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED