|
|
"İpini koparan gidiyor!"
Bundan yirmi yıl mukaddem, bir "Anadolu Lisesi" salgını vardı. Yüksek puanlarla öğrenci alıyor, özel eğitim veriyor, en iyi tarafı "dil" öğretiyor. Neredeyse her delikte, her bucakta bir Anadolu Lisesi. Adına bakıp da, "ulusal dil" ortamında eğitim veriliyor sanmayın. Hayır... Öğretim, özellikle "yabancı dil" (yabancı kültür) üzerinden sağlanıyor. Ne sakıncası var, diyeceksiniz? Görünür bir sakıncası yok belki, ama, yabancı dille eğitim, Oktay Sinanoğlu'nun da altını çizdiği gibi, sömürge ülkelerinde görülen bir alışkanlık. Üstelik, Türkiye dışında hiçbir ülke bu "ayıp"ta (Sinanoğlu "ihanet" diyor) ısrar etmiyor. Meseleyi ciddiyetle ele alan, enine boyuna tartışan ilk siyasetçi, Hasan Celal Güzel'di. Hatta, Millî Eğitim Bakanlığı döneminde, bir dergiye (yanlış hatırlamıyorsam Hürriyet grubunun çıkardığı "Tempo" dergisine), Anadolu Liseleri'nden bahisle, yabancı dille eğitime karşı olduğunu açıklamıştı da, yer yerinden oynamıştı. Bu demeç, ihtimal ki, bakanlığına da mal oldu Güzel'in. Geçmiş gün, tam hatırlayamıyorum... Attila İlhan'a göre ise, Anadolu Liseleri uygulaması, Tanzimat'la başlayan "yabancılaştırma/sömürgeleştirme" politikalarının bir devamı olarak tasarlandı ve yürürlüğe kondu. "Çünkü" diyordu üstad, "Anadolu Liseleri Anadolu'nun ruhunu siliyor. Cumhuriyet Maarifi, 'çağdaş uygarlık düzeyi' ile 'kültür emperyalizmi'ni karıştırınca, uçuruma ilk adımı atmış oldu. Bilinmez kaç öğrenci kuşağı 'milliyetçiliği' hamaset sanmıştır, çağdaşlığıysa 'tatlısu frenkliği.' Ecnebi değerleri aşıladığınız aydınları, feodal değerlerin cirit attığı Anadolu içlerinde elbette tutamayacaktık. İpini koparan gidiyor! Beyin göçünün gizemli emeli 'media'ların yabancılaştırıcı baskısından çok, öğretim sistemimizin kozmopolitliğinde gizlidir." (....) "Bu yetmezmiş gibi yabancı dilde öğretim ayıbına düştük. İlkokuldan itibaren yabancı dil ortamında büyümüş çocuğun, tercihlerini ulusaldan yana yapacağına ancak ahmaklar inanır. Aksi halde, metropoller sömürgelerini 'adam etmek' için, onlara önce kendi maariflerini dayatır, kendi dilleriyle öğretime mecbur ederler miydi? Ankara, imparatorluğu çökertmek amacıyla zamanında 'düvel-i muazzama'nın 'mülkün' her yanında açtığı 'ecnebi dille öğretim yapan' okulları gönüllü olarak açınca, ilmeği boğazına kendi eliyle geçirmiş oldu." İpini koparan gidiyor, ama... Çocuğun kabahati yok. Bütün kabahat şişman başöğretmende... Çocuk koleje gidecek, yabancı dil ortamında eğitim görecek, iyi bir "birey" olarak yetişecek, gelgelelim, değer tercihlerini de "icap ettiğinde" (bunun örneğine sıkça rastlar olduk) yabancı kültür lehinde kullanacak. Diyeceksiniz ki, fena mı yani, çocuklarımız adam gibi okullarda, adam gibi eğitim görerek yetişse... Elbette en iyi ortamlarda, en iyi eğitimi alarak, üstelik "dil" sorununu çözmüş olarak yetişmeleri/yetiştirilmeleri gerekir. Bu onların hakkı. Lakin, Türk entelijansiyası, "yabancı dil eğitimi"yle, "yabancı dille eğitim"i, yani yabancı dil ortamını birbirine karıştırıyor. Problem burada.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |