|
|
Kemal Vurgun ne yapsın?
Bugüne kadar başkaları gibi ben de çok yazdım. Bu yüzden ülkemizde her zaman canlı tutulan, milli bayramlarda ve 10 Kasım'larda özellikle abartılarak bir "kült"e dönüştürülen Atatürk sevgisi hakkında tekrar bir şeyler karalamak belki de gereksizdi. Ama bu konuda olumlu yönde o kadar yavaş yol alıyoruz ki, içinde bulunduğumuz ruh halini bir kez daha gözden geçirmek neredeyse farz oldu... Herşeyden önce şu tespit: "Bu ruh halinden kurtulmadıktan sonra bizim "muasır milletler" seviyesine çıkmamız filan söz konusu olamaz. Çünkü unutmayalım ki, "muasır milletler"in subasmanını oluşturduğu söylenen ("söylemek" ne kelime, hergün milletin kafasına çakılan!) "Aydınlanma" felsefesi (ideolojisi) herşeyden önce "otonom" (özerk) bireylerin varlığını şart koşuyordu. "Otonomi" kavramı, bizde hakkında yine çok söz edilen "Okul"un da kurucu kavramıydı. "Aydınlanma"nın "lâfz"ı ile "amel"i birbirini tamamlamış ya da dışlamıştır, o ayrı bir hikaye... Ama niyet, tartışmasız bir biçimde "otonomi"ydi; ve öyle bir "otonomi" ki, bu protede "kişi kültü"nün lafına bile tahammül yoktu... "Akıl"ı ve "bilim"i "mürşid" ilan etmek, "laiklik"i geri dönülmez bir kazanma saymak da, bu çerçevede anlaşılmalıdır. Bu kavramların ve onlardan türetilmiş ilkelerin "kişi kültü"ne tahammülü olabilir mi? Bırakın diğerlerini, sadece "laiklik"in "olmazsa olmaz"ını hatırlayın. "Kişi kültü"nün gözetiminde olan bir anayasanın ve bu anayasanın biçimlendirdiği bir devletin "laiklik"le yakından uzaktan bir ilgisi olabilir mi? Demek ki biz de, bütün "muasır milletler" gibi aklımızı başımıza almalıyız... 10 Kasım'da ülkenin aklı başında sayılabilecek bir gazetesi, Atatürk'ün bir fotoğrafının altına şu notu düşmüştü: "Keşke..." (!) Anlaşılır gibi değil, neyin "Keşke..."si? Yoksa bu aklı başında gazete hepten aklını yitirmiş olarak, aklı başında okurlarına, yaşasaydı bugün 120 yaşında olacak olan Atatürk'ün bugün de "Keşke..." yönetimde olmasını mı özlettirmeye çalışıyor! 10 Kasım'da ülkenin en büyük gazetesi ise, "Biz O'nu anlamıştık/Şimdi dünya da anladı" manşetiyle yayınlanmış. En büyük gazete, büyüklüğünün yanında çok da "kurnaz"; manşetinin altına Atatürk'ün 73 yıl önce Afgan Kralı'na ülkesindeki "irtica"ya karşı verdiği askeri desteğe ilişkin "vasiyet"ini de yerleştirerek, "Bir taşla iki kuş vurma" niyetinde! Peki, Hürriyet'in manşete kadar taşıdığı "Batılı siyasiler ve aydınlar Atatürk'ü örnek gösterdi" müjdesi çerçevesinde hangi Batılılar'ın adı geçiyor. Bu sorunun cevabı çok kısa: ABD Başkanı'nın birkaç "diplomatik" lafını saymazsanız, elinizde kala kala "İngiliz tarihci" Andrew Mango ve Washington'da bulunan Dış Politika Araştırma Enstitüsü uzmanlarından Michael Radu kalıyor! Hiç şüphe yok ki, eğer Atatürk hayatta olsaydı, bu iki "büyük" Batılı'nın iki sıradan açıklamasının Hürriyet tarafından manşete taşınması onun canını da çok sıkardı. Tabii ki haklı olarak... Bütün bu manşetler, birinci sayfalar bu toplumun bir üyesi olarak bana hüzün veriyor... Bu toplum, bu toplumun medyası "otonomi"den bu derece mi uzak... En büyük gazetenin en çok okunan yazarının 10 Kasım'da sütununu Atatürk'ün bir fotoğrafına ayırması; başyazarının bir anma gününü fırsat bilerek tanıdığı "alçaklar"ı sıralaması; insan hakları, özgürlükler filan gibi dertleri olmayan bir başkasının Atatürk'ten yediği tokattan "gurur duyduğum tokat" diye söz etmesi; Atatürk'ün çok yakınında olan bir kimsenin, çok sevdiği insanın ölümünü takiben intihar teşebbüsünde bulunmasının; bu kişisel dramın bir "model" olarak sunulması... Bütün bu olup bitenler "muasır bir millet" olma yolunda çok hüzün veriyor... Unutmadan dünkü gazetelerde yer alan ve konumuzu yakından ilgilendiren bir haberden de söz edelim: Iğdır'da AKP yöneticisi Kemal Vurgun, 10 Kasım'da anıta çelenk bıraktıktan sonra saygı duruşunda bulunmadan yerine geçmiş. Durumu farkeden vali, Vurgun'u uyararak işlemin bu kez kurallara uygun olarak yapılan tekrarını sağlamış. Hikayenin buraya kadar olan kısmında bir olağanüstülük yok; insanlık hali, belli ki AKP yöneticisi heyecanlanmış... Fakat burası Türkiye, hikaye burada biter mi? Iğdır Emniyet'i Vurgun'un ifadesine başvurmuş! Vay sen misin çelenki bırakıp saygı duruşunda bulunmayan? Vurgun'un Emniyet'teki ifadesini çok beğendim. O kadar sakin, o kadar sağduyulu, o kadar insani bir cevap ki... Şöyle diyor: "İlk kez böyle bir törene katılıyorum. Hem ne yapılmasını bilmiyordum." Bana sorarsanız Kemal Vurgun, "otonomi"sini henüz kaybetmemiş bir vatandaşımız gibi görünüyor...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |