|
|
KRİZDEN sonra Konya'daki holdingler de lüks harcamalardan, korumalardan, sekreterlerden ve fizibilitesiz yatırımlardan vazgeçtiler. MERKEZ Bankası'ndan alınan 'milyar dolar'ların kimlere verildiği açıklanmadan kimin gerçekten kriz mağduru olduğu anlaşılamaz. Neden, "Türkiye Arjantin olamaz" diyorsunuz? Aramızda çok büyük farklar var ama önce benzerliklerimize bakalım. İki ülkenin ekonomisi de sürekli gelişme gösteriyor ama buna paralel iki ülke de uluslararası finans çevrelerinin ilgisini çekiyor. Dolayısıyla da özellikle mali piyasalarını IMF ile birlike organize eden iki ülke. IMF ilgilendi de ne oldu? Sürekli olarak uluslararası borsalardaki kaynakları bu ülkelere kanalize etti.
Bunda ne sakınca var, kanalize etsin? Ama bakalım bu para sanıldığı kadar zor elde edilen bir para mı? Değil. Amerika'da şu anda faizler yüzde 2,5'un altında seyrediyor. Otomobil firmaları 48 ay vadeli ve sıfır faizle araba satışına başladılar. O kadar büyük bir para var ki bunu harcayacak yer arıyor. Para çok. IMF, belirli bazı sermaye gruplarının kaynaklarını siyasi yaptırım aracı olarak da kullanmak üzere bazı ülkelere aktarıyor. İki ülkede de bunu yaptı ve bütün makro ekonomik göstergeleri bizden kat kat iyi olan Arjantin bugün halkı tarafından yağmalanıyor. Bizim gayrısafi milli hasılamız 150 milyar dolar onlarınki 300 milyar dolar. Türkiye'nin fert başına milli geliri 2 bin dolar 37 milyon nüfuslu Arjantin'in ise 8 bin dolar...
Desenize biz yağma sınırını çoktan geçmişiz ama sadece marketlere saldırmamışız!.. Ekonomideki gidişattan siz de yakınıyorsunuz, Sabancı da yakınıyor, esnaf da çiftçi de. Herkes aynı anda kaybediyor olamaz... Birisinin ağzındaki ballı parmağı oynatırsanız, ağız tadı bozulur ve feryat eder. Ama, zaten bal yemeye alışmayan o kadar bağırmaz. Medya, ünlü işadamları yerine organize sanayi bölgelerini gezse asıl feryadı görür. 1998'de Türkiye'nin enerji darboğazı yaşayacağı tahmin ediliyordu. Yaşanmadı çünkü, enerji tüketimi düştü, sanayide enerji kullanımı azaldı. Resmi rakamlara göre bordrolu olarak 1 milyonu aşkın insan işsiz kaldı. Bundan daha fazlası bordrosuz işsizlik olarak yaşanıyor. Bir şey daha var. Kriz başlangıcında Merkez Bankası'ndan alınan '4 milyar dolar'ların, '6 milyar dolar'ların kimlere, hangi bankalara verildiği açıklanmadan bugün ekranlarda feryat edenlerin ne kadar samimi olduklarını ölçmemiz imkansızdır.
Baştan beri "yeşil sermaye" olarak tanımlanan holdingiler hep MÜSİAD'ın yumuşak karnı oldu. Gerçekten böyle bir sermaye var mı? Sermayenin rengi olmaz ama paranın rengi olur. Mesela, son basılan yeşil 20 milyonluklar biraz irticacı gibi geliyor bana! Dünyanın hiçbir yerinde sermayenin ideolojisi de olmaz. Sermayeyi ideoloji gibi kullanan güçler olabilir. Rakiplerinizle rekabet etmek yerine çeşitli güçleri kullanarak en kestirme yoldan onları yok etmeye kalkarsanız, böyle olur. Türkiye'de hakikaten İslam'ı kullanarak sermaye toplamaya kalkışan insanlar da var. Ama birkaç örnekten dolayı bütün bir kesimi yargılamak haksızlıktır. İnsanların inançlarını bir sömürü aracı olarak kullanmalarından değil bu yüzden bazı sorumlulukları olduğundan söz edilebilir.
Bu, inançlı olanların sorumlulukları nedir? İslam üretime ve verimliliğe büyük önem veriyor. Mesela, zekat, duran değerlerin üzerinden yapılan bir ibadettir. Yani sürekli üretim yapıyorsanız buna zekat koymuyor ama, atıl tuttuğunuz kaynağa, sermayeye zekat oluşturuyor. İslam bununla 'paranızı yatırıma yönlendirin, istihdam oluşturun ve katma değer üretin' diyor.
Çizdiğiniz bu tabloya göre, bütün para reel ekonomiye girerse ortada verilecek zekat da kalmayacak. Sadece istihdam oluşturmak zekatın fonksiyonunu yerine getirir mi? Çok güzel getirir. Katma değer artışı kârlılığı ve vergiyi artırır. Tarımsal alanlarda zekat kademelidir. En çok zekatı hiç emek vermediğiniz araziden verirsiniz. Bu yüzde 10'dur. En azını da çalışıp yatırım yaptığınız araziden o da yüzde 2,5'tur. Ama o araziden dört beş kat daha fazla ürün alırsınız. Zekat burada verimliliği teşvik ediyor.
Siz zekatınızı veriyor musunuz? Tabiî canım. Zekatın bu kadar mücadelesini veren birisi olarak vermemem söz konusu olamaz. Hatta bunun kavgasını veriyoruz. Zekat manevi bir sorumluluktur. Onun için devlete verilen vergi zekat sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. İnsanlar bunu uhrevi işlemler statüsüne taşımalıdırlar. Allah insana zekat konusunda bilanço sorumluluğu veriyor. Zekata tâbi kıymetlerinizin bilançosunu çıkarıp oradan tahakkuk eden zekatı vermek zorundasınız. Ama bakıyorum zekatı götürüyle veriliyor. Halbuki zekatta götürü olmaz. Zekatı sadece vermek değil doğru hesaplayıp vermek gerekir. Bugün zekat verme durumunda olanlar zekatlarını doğru hesaplayıp verirlerse bu ülkede ne açlık, ne de yoksulluk olur.
Türkiye'nin zekat potansiyeli, ne kadardır?
Bunu ortaya çıkarmak o kadar zor değil. Minimum şartlarda bunun 2,5-3 milyar dolar ol duğunu düşünüyorum.
Hep kârlılıktan, kazançtan söz ediyorsunuz. Daha çok kazanmak İslam'ın emri midir? En çoğu kazanmak İslam'ın emridir: Daha çok kazanmak değil. Çoğun çoğunu kazanmak bile emridir...
Öyle olduğu için mi insanlar, holdinglere dövize yüzde 40 gelir garantisiyle gözü kapalı para yatırdılar? Orada bir kısmı gerçekten üretim için işe koyuldu bir kısmı da şahsi menfaatleri içindi. Ama, temelde kaynak alınabilmesi için bazı vaadlerde bulunulması gerekiyordu ve bu vaadler yanlıştı.
Bunların bir kısmı da sizin üyelerinizdi... Bu hesapsız vaadler için onları uyardınız mı? Tabiî, hem üyelerimizi hem de onlara kaynak verenleri defalarca uyardık. Bazılarını üyelikten çıkardık bazıları da kendileri ayrıldı. Bir ara sayıları 160'a kadar çıkmıştı ama bunların içinde gerçekten dürüst çalışanlar da var. Biz Avrupa'da tasarrufçuya dünya standartlarında bir kâr payı olduğunu bunun üzerindeki vaadlerin güvenilir olmadığını anlattık ve tedbirli olmaları için onbinlerce de kitapçık dağıttık. Bugün birçok holding zor durumda çünkü, sistem sıcak paranın akışı üzerine kuruluydu. Birçoğu sadece kâr ederek sürdürülemeyecek yatırımlar sürdürüyor. Bence bu kriz birçoklarına kendi kendilerini rehabilite etme imkanı sağladı. Pahalı ve lüks tüketimleri bitirdiler. Korumalarını, sekreterlerini, lüks arabalarını, pahalı binaları terkettiler, ayaklarını yere bastılar. Fizibilite yapmayı öğrenmeye başladılar. Şimdi yapmaları gereken şudur: Dürüst olanlar bilançolarını ortaklarına net bir şekilde açıp ne durumda olduklarını onlara da söyledikten sonra yeniden yola koyulmalıdırlar.
Peki, devlet bu holdinglere, özellikle Kombassan'a yasa dışı baskı uyguladı mı? Devlet hakikaten bunları çökertmeye çalıştı mı? Devlet, niye vergi aldığı, istihdam oluşturan ve ülkeye ihracat yoluyla döviz kazandıran bir kuruluşu batırsın ki! Mutlaka birtakım yanlış enformasyonlar etkili olmuştur ama...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |