T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zor... Çok zor...

Romancı Buket Uzuner (hani "yeni dönem"de Edebiyat kitaplarına girecek "çağdaş" yazarlardan), Millî Eğitim Bakanlığı'nın aldığı "çağdaş edebiyatımıza açılma" kararını olumlu karşılamakla birlikte, geçmişimizden büsbütün kopmamamız için, Osmanlıca'nın okullarda hiç değilse "seçmeli ders" olarak okutulması gerektiğini savunuyordu.

Pir paranoyanın yazarı üstelik Uzuner...

"Kumral Ada Mavi Tuna"yı okumuş olanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Gelgelelim, bürokratlarımız, bu teklifi değerlendirecek ruh ve kültür enginliğine henüz sahip değiller.

Bir yazarımız ciddi ciddi yakınıyordu:

"Osmanlıca yazılmış bir metni doğru dürüst okuyamıyorum. Artık benim mankafalılığım, artık yıllardır o iklimden uzak kalmışlığın verdiği yabancılık, bilmiyorum. İlk elde nüfuz edemiyorum. 'Ali Okulu' öğrencileri gibi, heceleyerek okuyorsam okuyorum, yoksa kaldırıp atıyorum."

Rahmetli Ali İhsan Yurt hoca, Osmanlıca bilmeyeni, bırakın "aydın"ı, adamdan saymazdı.

Gemuhluoğlu, keza.

Şevket Eygi de...

Hayır, bunun "Osmanlıcılık"la, "Hilafetçilik"le bir ilgisi yok.

Velev ki Osmanlıcılık tesmiye olunsun; insanın, kendi kültür verimlerini okuma, anlama, değerlendirme iskeğinden daha doğal ne olabilir?

Mete Tunçay, Latin alfabesinin kabulünde birtakım "ince hesaplar" bulunduğunu, bunun Tanzimat'tan beri süregelen "yabancılaştırma/kimliksizleştirme" programının bir parçası sayılabileceğini, Osmanlıca hurufatına ricat (eskiye dönüş) maddeten mümkün olmadığına/olmayacağına göre, hiç değilse kendi alfabemizi öğrenmemiz, okullarda öğretilmesini gündeme getirmemiz gerektiğini yazıyordu.

Orhan Pamuk da bir panelde benzeri şeyler söylemişti.

"Geçmiş bilgisi"nin önemine değiniyordu Pamuk.

Bizi vareden moral ve kültürel değerlerin geçmişten neşet ettiğini, geçmişi öğrenmenin yolu olarak da Osmanlıca'yı öneriyordu.

"Bir zarurettir bu" diyordu.

Çünkü, kendi kültürümüzden kaynaklanmadan yol alamayacağımız, batılılaşsak bile derin kimlik problemlerini altedemeyeceğimiz görüldü, anlaşıldı, test edildi süreç içinde.

Neden, yetmiş yıl sonra çıkıp, artık geçer hükmü kalmamış, hiçbir temsil özelliği bulunmayan bir hurufatta ısrar ediyor bu adamlar, birtakım gizli "gerici düşünceler" taşımadıklarına/taşımayacaklarına göre?

İkisi de kendi alanında sivrilmiş, biri cehdedip iyi bir tarihçi, diğeri büyük romancı olmuş iki çağdaş yazarımız üstelik...

Siz bu "zarureti" ilerici Türk aydınına anlatamazsınız işte.

"Failatün failün" cinayetine karşılık, aralarında Buket Uzuner gibi "laik" düşünceye bağlılığı tartışılmaz isimlerin de bulunduğu yazarlar çoğunluğu Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'ndan hiç değilse bu "tavizi" koparmak istiyorlar ama...

Zor!

Zor, çünkü, mevcut şeraitte konu önce (muhtemelen) Milli Güvenlik Kurulu'na gidecek, orada görüşülüp "onay" aldıktan sonra Bakanlar Kurulu gündemine gelebilecektir...


24 Aralık 2001
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED