T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

"KIRÂATHANE"NİN DESTANI

M. Niyazi Özdemir, son romanı "Dahiler ve Deliler"de, kimi edebiyat ve sanat aleminde, kimi bilimde, kimi siyaset ve bürokraside şöhret olmuş insanların geçit resmi yaptığı bir dönemin ünlü lokali Marmara Kıraathanesi'ni anlatırken, tarihi bir döneme de ışık tutuyor.

"Deliler ve dâhiler" isimli eserin yazarı Mehmet Niyazi'nin yazıcılıkta, romancı ve fikir adamı olarak iki hüviyeti görünüyor.. İki romanını okudum.. Birisi, "varolmak kavgası"dır.. Bu romanın nefis bir Türkçesi vardır.. Kahramanlarının konuştuğu dil enfes bir halk Türkçesidir.. Canlı hayatın, halk gönlünün imbiğinden geçmiş bir dil.. İkincisi ise, "iki dünya arasında" adıyle neşredildi.. Almanya'da okuyan bir Türk genci ile bir Alman kızı arasında geçen plâtonik bir aşk hikâyesi.. Plâtonik aşkın çok çeşitli tezâhürleri, milliyet gurûru, vazife duygusu, fedâkârlık, erkeklik gurûru, sair manevî değerler karşısında aşk denilen kuvvetin bazen yenilişi, bazen "yegâne" oluşu.. kâh bedbaht edici, kâh mutlu edici, fırtınalı bir sevdâ.. fırtınalı ama içte esen bir fırtına.. dışarıya görüntü vermeyen..

Aşkı ciddiye alanlar

Aşkı ciddiye alanlar, aşka saygı duyanlar, aşktan canı yananlar bu kitabı okumalı!..

Hukuk doktoru Niyazi'nin ikinci hüviyeti, bir düşünce adamı oluşudur.. "Türk devlet felsefesi", "İslâm devlet felsefesi".. Ben henüz bu iki eserini okuyamadığım için haklarında birşey söyleyemiyeceğim.. Fakat methedenleri dinledim..

Yazarın yeni okuduğum üçüncü romanı ise, (Çanakkale mahşeri'ni tarihî roman kategorisine sokarsak, dördüncü romanı oluyor), "Deliler ve dâhiler"dir. Bu kitap; 25-30 sene üniversite gençliğine, öğretim üyelerine, siyasîlere ve yazar-çizer takımına mekân olan tarihî Marmara Kıraathanesi'nin romanlaştırılmış hikâyesidir. Bu kıraathane, (1960-1990) arasında siyasetin ve fikir hareketlerinin merkezi olmuştur.. Müellif, kıraathanenin bu vasfını çok mükemmel canlandırmıştır.. Ayni zamanda hakikate uygun bir şekilde ve vecîz bir lisanla tasvir etmiştir. Tarihe geçmiş birçok yerli ve yabancı edib, şâir, romancı ve düşünürün hayata ve insana dâir söyledikleri, yazdıkları; edebî bir malzeme olarak, Niyazi'nin kitabına estetik ve entellektüel bir çeşni veriyor.. Eser, bütünü itibarıyle bir roman, fakat konuşturduğu gerçek şahıslar ve cereyan eden olayların büyük mikyasta gerçek olması sebebiyle, bir hâtırat sayılabilir. Eserde yer alan isimler ve kahramanlar; 1960-1990 devresinde, siyaset ve fikir hareketlerinden uzakta kalmamış olan erkesin tanıyıp hatırlayabileceği kişilerdir.. Kimi edebiyat ve san'at âleminde, kimi ilim vâdilerinde, kimi siyaset ve bürokraside birer şöhrettir.. Bir kısmı da sonradan şöhret olmuştur.

Kitapta kimler var

Eserde, âdetâ resmî geçit yapan isimler arasında Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Mükrimîn Halil Yinanç, Nihal Adsız, Osman Yüksel Serdengeçti, Erol Güngör, Ziyâ Nur Aksun, Ali Saib Atademir, Münir Özkul, Dündar Taşer, Alpaslan Türkeş, Mustafa Demir, Teşkilât Refik, Üstün İnanç, Erol Ergüneş, Ali İhsan Yurd, Abdullah Özcan, Ahmet Yücel (Zaptiye Ahmet), Filozof Cemal, Hilmi Oflaz, İzzettin Şâdan, Yurdakul Dağoğlu, Şoför Kâmil, Köse Zeki, Sahir Bafra, Osman Tülümen, Özer Revanoğlu, Das Mehmet, Yargan Yalçın, Dursun Ali Çemberci, Abdürrahim Balcıoğlu, Reşad Şen, Muzaffer Özak, Sıtkı Tekümit, Hanefî Polat, Melek Aras, İsmail Ünalmış, Şahin Uçar, İsmail Özen, Erdinç Beylem, Sabri Özpala, Ali Biraderoğlu, Yusuf Uğurlu, İbrahim Kalkan, Kâmil Öztürk, Hilmi Şener, Ahmet Güner, Sedat Ümran, Halil Duruk, Kâzım Alpar ve hepsini sayamadığım irili ufaklı birçok isim.. Yazar, bu şahıslardan bâzılarının adlarını değiştirmiş, bazılarının soyadını, bazılarının da ilk ismini değiştirmiş..

Sözlerimi noktalarken bir noktaya temas etmeden geçmek istemiyorum.. Kahvehânede Nihal Adsız'la İzzettin Şadan arasında cereyan eden konuşma bir roman unsuru olarak mı düşünülmüştür, yoksa hakikaten aynen vukûbulmuş mudur, çözemedim.. İzzettin Şadan, şakaya, lâtifeye yatkındır. Fakat Nihal Adsız, ciddî adamdır.. Öyle mektupla şaka yapacak, sonra bir mecliste şakasını tâmir edecek tiplerden değildir.. Bunun cevabını yazardan beklemek de gerekmez.. Bir şaire, "bu mısra'yı niye böyle yazdın" denemiyeceği gibi bir romancıya da "bu vak'a niye böyle oldu" diye sorulamaz.. o vak'a, romancının duygularının, görüşünün, zevkinin vücud verdiği bir beyandır.. Bazen romancı da sebebini bilmez.. Sırf san'at için, edebî zevk ve güzellik için, yazılan bir eserin muharririne böyle sualler sormak; san'atçının hür dünyasına bir müdaheledir.

Tebrik

Niyazî'nin kitabı bir hâtırat olsaydı, o zaman cevab isterdik.. "Eser, roman mıdır, hatırat mıdır?" suâline değerli yazarın verdiği cevap: "elbetteki romandır", "hâtıralarla karışık bir roman.." Roman da olsa, hâtırat da olsa, diliyle, edebî ve fikrî zenginliğiyle, ayrıca tarihe ve düşünceye hizmetiyle muvaffak bir eserdir.. Yazar, tebrik ve teşekkürü haketmiştir..



24 Aralık 2001
Pazartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED